Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bursa Adliyesi’nde icra hâkimi olan Önder Kanyılmaz, “Erkeğin İtibarsızlaştırılması: Feminist Düzen” adlı kitabında, kadınların yasalarla korunduğunu, erkeklerin itibarsızlaştırıldığını sivri bir dille anlattı. Çok tepki çekti. “Cümlelerimi cımbızla çekip birleştirirseniz ortaya benim bile itiraz edeceğim bir metin çıkar. Anlatmak istediklerim başka” dedi. Sözü ona bıraktık...

        Önder Kanyılmaz, boşanmış bir anne babanın çocuğu. Babası boşandıktan sonra başka bir kadınla beraberlik yaşasa da son nefesini yine annesinin yanında veriyor. Kanyılmaz annesine çok bağlı. Yaptığı ilk evliliğinden 2 kızı, ikinci eşinden de 1 kızı ve 1 oğlu var. Kitabının girişindeki bölümden topladığım notlar bunlar. Kendisi röportaj dahilinde özel hayatından bahsetmekten kaçındı. Ama bu detaylar önemli, çünkü Kanyılmaz'ın sert çıkışlarını okurken "Neler yaşamış da böyle düşünüyor" diye aklınızdan geçirebilirsiniz. Son kitabında kadın erkek ilişkilerine dair alışılmadık, hayli ilginç iddiaları vardı. "Yanlış anlaşılmak istemem" dedi, ilk kez anlattı. Bursa Adliyesi'nde icra hâkimi olan Önder Kanyılmaz, görevi nedeniyle yüzünün görünmesini istemedi...

        Kitabın henüz girişinde "Kadınlardan uzak durun" diye başlıyorsunuz...

        Çünkü karşımızda hem yaradılışa dayalı bizden daha güçlü bir varlık var hem de yasalar onlardan yana. Erkeklere en büyük tavsiyem, evlenmekten uzak durun; çünkü evliliğe kalenizde gollerle başlıyorsunuz.

        Ne gibi?

        Ortalama geliri olan bir adamsınız diyelim. Boşanmak üzeresiniz. Çocuklar 18 yaşından küçükse velayetleri anneye verilecek. Anneye ve çocuklara nafaka ödeme mecburiyetiniz doğacak. Üstüne eşinizin gerçek ekonomik katkısına bakılmaksızın evlilik içinde aldığınız ev en iyi şansla ikiye bölünecek. Elinizden alınma ihtimali de var. O adamın kendine ikinci

        bir hayat kurma şansı ne olabilir? Oysa bir erkeğin yaratılışı gereği en azından cinsel anlamda 70 yaşına kadar bir kadına ihtiyacı var. Ayrıca yaşı ilerledikçe kendi öz bakımını yapması da gittikçe güçleşiyor. Böyle bir durumda yanında ne sığınak bileceği evlatları ne de eşi olacak. Bu bir mağduriyet değil mi? Ama boşanma halinde mağdur olan hep kadınmış gibi bir algı var.

        Haksız bir algı mı bu?

        Kadının mağdur olduğu noktalar tabii ki var ama ben kitaba bunları bilinçli olarak koymadım.

        Neden?

        Tarafsız olmak gibi bir gayem yok çünkü.

        Ama olmaz ki!

        Neden olmasın? Tarafım belli. Erkeklere yapılan haksızlıkları gündeme getirmek istedim. "Erkeğin masum olmadığı kadar kadın da masum değil" diyorum. Ama sona gelindiğinde erkek hep daha büyük faturalar ödüyor.

        Bu yüzden mi "Ekonomik durumu iyi olan kadınlarla evlenmeyi tercih etmelisiniz ya da baktınız evliyken kadının ekonomik durumu bozuluyor o zaman siz de gereken tedbirleri almalısınız" diyorsunuz.

        Bu tabii bir tür tazir sanatı. Ama bir yerde kanunlar bize bunu dedirtmeye başladı. Böyle olmasını ben de istemezdim. Çocuklarınızın annesi hakkında böyle hesaplar yapmak ne kadar doğru?

        'BUL KOCAYI AL PARAYI'

        Boşanma davalarında erkek adına en çok haksızlık yapıldığını düşündüğünüz madde ne?

        Süresiz nafaka. Hatta bu kanun için "Bul kocayı al parayı" diyorum. Çünkü sen maddi durumu iyi bir eş bulduğun zaman, adam ölene kadar hayatın garanti. Bu bile kadını boşanmaya teşvik eder nitelikte.

        Sanki erkekler kredi kartı, kadınlar da onları sömüren varlıklarmış gibi anlatıyorsunuz.

        Herkes için konuşmak doğru olmaz ama böyleleri de var.

        Toplumun yüzde kaçı?

        Bilemem.

        Çocuk için alınan nafakayı nasıl değerlendiriyorsunuz peki?

        Ona kimse bir şey diyemez. Ama şu var; çocuk üzerinden annenin zenginleşmesini sağlamamamız lazım. Yani sadece çocuğun ihtiyaçları için kullanılması şartıyla ödenen bir meblağ olmalı. Ayrıca velayetin sürekli anneye veriliyor olmasını da sorgulamalıyız.

        Neden?

        Baba ne kadar nitelikli ve istekli olursa olsun mahkemeler genelde velayeti anneye veriyor. Çocuğunuzun size git gide yabancılaştığın hissetmek, onları bir daha görememe korkusu insanda nasıl bir psikolojiye sebep oluyor haberiniz var mı? Çok dengesiz adamlar olduğunun farkındayım. Tutup da "Her baba çocuğuna şahane bakar" diyemem. Ama kurunun yanında yaş da yanmasın.

        "Kontrollü tahrik" diye bir şeyden bahsediyorsunuz.

        Kontrollü tahrik erkeklere yapılan bir tür tuzaktır. Bazı kadınlar şiddet gördükleri takdirde kendi lehlerine gelişecek olan hukuki düzenlemeleri hesap edip şahitlik yapabilecek arkadaşlarının önünde erkeğe kendisine makul bir şiddet uygulatmak için tahrik edici davranışlarda bulunuyorlar.

        Nasıl yani? Bir nevi "Gel bana vur, tazminat koparayım" mı diyor?

        Yapanlar var.

        Hiç 3. sayfa haberlerine göz atıyor musunuz?

        Bakın tekrar söyleyeyim; "Her kadın böyledir" demiyorum. Ama çevreden duyuyoruz. Boşanmada haklı çıkabilmek için öyle hesaplı kitaplı işler çevirenler oluyor ki... Kocasını aciz gösterip onu aşağılıyor. Arkadaşlarının yanında itibarsızlaştırıyor. Çocuklarını göstermemekle tehdit ediyor. Çaresizlik insana neler yaptırır. Erkek kendini o kadar

        köşeye sıkışmış hissediyor ki, kimi zaman şiddete başvuruyor.

        'ŞİDDETİN HER TÜRLÜSÜNE KARŞIYIM'

        Şiddeti meşrulaştırmış olmadık mı şimdi bu?

        Şiddetin her türlüsüne karşıyım. Bunu en baştan söyleyeyim. Şiddeti yapanı cezalandıracaksın. Ama "Bu şiddet neden ortaya çıktı" diye de sormayalım mı? Tahrik edici davranışlarda bulunana "Neden böyle yaptın" demeyelim mi?

        "Hukuk düzeninde kadını korumak adına erkeğe haksızlık yapılıyor" mu diyorsunuz?

        Aynen öyle. Kadını koruyalım derken dengeyi bozduk.

        Ortada bir denge var mıydı ki?

        Yoktu belki ama çiftler birbirini tolere ediyordu. Şimdi kadına "Niye çekiyorsun bu adamı" dedik. "Boşa gitsin! Hayatın boyunca çalışmasan da olur. Eski kocandan nafaka alırsın." Sistem öyle çok yanlış içeriyor ki hayatı boyunca çalışmayan bir kadın bile, yine kocası sayesinde, bekar ama çalışan bir kadına göre daha şanslı.

        Ne demek o?

        Diyelim koca üst gelir grubunda. Kadın da ev hanımı. Kocası öldüğü takdirde kadının alacağı emekli maaşı alt gelir seviyesinde çalışan başka bir kadının emekli maaşına göre daha fazla olacak. Yani kanun çalışan kadına "İş hayatının bunca sıkıntısına katlanma. İyi bir koca sahibi ol daha kârlı olursun" diyor.

        Çocuk bakmış, evi çevirmiş, emek vermiş... Ev hanımı, çalışmıyor diye haklarından yararlanmasın mı?

        Bu öyle bir sistem ki ilişkinin iyi kötü yürüdüğü evliliklerde erkek emekliliğini eline aldıktan sonra bazı kadınlar kocalarından kurtuluş beklentisi içine girebiliyor. Biraz mübalağa gibi duracak ama, bazı kadınların evlenirken kendilerinden daha yaşlı erkekleri tercih etmeleri bundan olsa gerek.

        "İyi günde kötü günde, hayat müşterek, hayat arkadaşı" gibi kavramları hiçe saymış olmuyor muyuz?

        Ama işte hayat öyle bir şey ki en değer verdiğimiz yerden bizi vuruyor. Bir ailede hukuk babadan tesis edilir. Anne sevgi unsurudur. Her iki tarafın da diğerinin önemli ve değerli olduğunu bilmesi ve ona göre hareket etmesi gerek. Fedakârlık yapmalı. Ama biz ne yapıyoruz; bir tarafı yüceltirken diğerini itibarsızlaştırıyoruz.

        'Tarafsız olmak gibi bir gayem yok'

        Türkiye'de erkeğin mağdur olduğunu ilk sizden duyuyorum.

        Birinin söylemesi gerekiyordu artık. Kadınlara "Siz de çok masum değilsiniz" demenin zamanı gelmişti. Kendinizi sorgulayın, bakalım pirupak çıkacak mısınız? Kadın hep aciz, güçsüz ve mazlum gösteriliyor. Kadının mağdur olduğu noktalar tabii ki var ama ben kitaba bunları bilinçli olarak koymadım.

        Neden?

        Tarafsız olmak gibi bir gayem yok çünkü.

        Ama olmaz ki!

        Neden olmasın? Tarafım belli. Dilde de biraz sivrilik olabilir. Ama o da ilgi çekmek içindi. Başka türlü sesimi duyuramazdım. Erkeğin de haksız olduğu çok nokta var. Ama işin sonunda erkek kadına göre hep daha büyük faturalar ödüyor.

        Canından olan bir sürü kadın var.

        Evet. Yazık. Bu da toplumun acı bir gerçeği.

        Hangi faturadan bahsediyoruz o zaman?

        Dengesiz adamların icraatlarını savunacak değilim. Ben mağdur olanları anlatıyorum.

        İyi huylu erkekleri kötü niyetli kadınlardan korumak için yazdınız diyelim mi?

        Belli bir hedef kitleyle kısıtlamayalım. Her yapıda insanın itiraz edebileceği şeyler yazdım. "Olur mu öyle şey canım" desinler istedim. Çünkü o zaman ister istemez kendilerini de sorgulayacaklar. Belki o şekilde hatalarının farkına varabilirler.

        Sizin bir çözüm öneriniz var mı?

        Aslında pek bir şey de diyemem, çünkü bereket versin hiç aile mahkemesinde bulunmadım. Hayattaki en büyük şanslarımdan biridir.

        Neden şans?

        Ağlayan bir kadın, çocuk, çaresiz bir baba... Kendiniz de geçmişte bazı şeyler yaşamışsanız o trajedileri gördüğünüzde ister istemez empati kuruyorsunuz. İnsan üzülüyor.

        Aslında aile mahkemesine girseymişsiniz çiftlerin büyük bir yüzdesinde kadın mağdur geleceği için belki algınız değişirmiş.

        Boşanmaların yaklaşık yüzde 85'inde erkek kusurlu görünüyor. O yüzden birçok erkek için mahkeme duvara toslama yeridir. Ama arkadaş, beni anam doğurdu, anam yetiştirdi. Ee o zaman? Aslında kusurlu bulunan kadınlar ama fiilen cezayı erkekler çekiyor.

        "Beni anam böyle doğurdu" deyip suçu ona atmak bahane olmuyor mu?

        Hayır. Bu bir durum tespitidir. Zaten 80'lerden sonra çekirdek aile kavramı yaygınlaştığından beri, erkeklerin anneleriyle de ilişkileri sınırlanmaya başladı.

        Ne demek o şimdi?

        Bir evlilikte kadının ailesi eve dilediği gibi girip çıkabiliyor ama erkek tarafı sıkılarak sanki bir yabancının evindeymiş gibi geliyor. Kadın tarafı bu konuda da daha baskın.

        Olayı bambaşka bir yöne çektiniz...

        Hatta bunun için son dönemlerde insanların erkekten ziyade kız çocuğu sahibi olmak istediklerini yazdım.

        Bu da ilginç bir tez...

        Eskiden gelin damadın evine giderdi. Evde ihtiyaçları belirleyen kişi damadın annesi olurdu. Şimdi o iş geline geçti. Kızı olanlar da iktidara daha yakın yerde bulunanlar oldu. Bir de kız, evine bağlı, hastalandığınızda size bakabilecek bir dayanak demek. Oysa erkek, yuvadan uçtuğunda kazancını da emeğini de ailesine değil eşine vermek zorunda kalıyor. Ki bu bir yere kadar doğru ama anne ve babasını da gözetmesi gerekiyor.

        'Erkeklerin en büyük yanlışlarından biri bu...'

        Hiç kadınlardan nefret etme noktasına geldiniz mi?

        Hayır ama tetikte durduğum bir zaman oldu. İkinci evliliğimin ilk dönemleriydi. Yeni eşimin ilk eşimden olan çocuklarıma haksızlık etmesinden çok korktum. Ama ona karşı güvenim arttıkça düşüncelerim değişti.

        Şu anki evliliğiniz nasıl?

        Beni çok iyi anlayan bir eşim var. Aslında erkeklerin en büyük

        yanlışlarından biri bu; kadınların yaradılışları gereği duygusal ve sosyal zekâya bizden çok daha fazla sahip olduklarını unutuyorlar. Hepimiz eksiğiz, muhatabımızla tamlaşıyoruz. Erkekler hayatı eşlerine danışarak yaşamaya çalışsalar çok şey kazanacaklar.

        Nihayet kadınlar adına ağzınızdan iyi bir şey çıktı.

        Hepsini aynı kefeye koymak mümkün mü? Annelerimizi düşünün; ne kadar

        fedakâr, hoşgörülü, ne kadar becerikliler...

        Diğer Yazılar