Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - NEHİR yatağı kumcular tarafından boşaltılmış.

        - Yeni köprü yapıldıktan sonra eskisi onarımdan bile geçmemiş. Kimsenin aklına yıllarca gidiş geliş hizmet veren köprünün ayaklarını kontrol etmek, güçlendirmek gelmemiş.

        - Filyos Çayı üzerinde bulunan 6-7 köprüde de benzer yıkımların olması an meselesiymiş.

        - Bölgede ruhsatlı ruhsatsız kumcular tarafından dere yatağının kontrolsüz şekilde boşaltılıyor olmasına tüm yerel yetkililer sadece seyirciymiş.

        Bunları nasıl mı öğrendik?

        Tabii ki her zamanki gibi insanlarımızın ölümüyle.

        Bugün hepsi hayatta olabilecek 15 canımızın, ciğerimizin çöken bir köprünün üzerinden araçlarıyla sulara kapılıp boğulmaları sayesinde öğrendik.

        Siz nasıl sakin duruyorsunuz bilmiyorum ama ben hakikaten artık üstümü başımı yırtmak üzereyim.

        Bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar basiretsizlik, cehalet, adam sendecilik nasıl olur da bu ülkenin yerel yöneticilerinin ortak özelliği olur?

        Karayolları bir köprü inşa ederken, yanında duran ve yıllardır hizmet veren eski köprüyü nasıl kontrol etmez?

        Hadi biz uzaktan izleyip öfkeleniyoruz.

        Ya yakınlarını böyle saçma, önlenebilir bir sebepten kurban verenler?

        Mezarlarını kazıp, cesetlerinin bulunmasını bekleyenler?

        Farkında mısınız son altı aydır ne kadar çok "önlenebilir ölümlü kaza"ya

        tanık olduk!

        Bir yerlerde ciddi bir sorun var ve belli ki artık milli mottomuz: "Allah korusun" da işe

        yaramıyor.

        Belli ki yüce yaratıcımız bile bizim salaklıklarımızdan yoruldu.

        Yerel yönetimlerde oluşan bu bilgisizlik ve ilgisizlik çemberini acilen kırmamız gerek. Son bir haftada Aşkale göl faciası ve bu Filyos Çayı olayında tam 20 insanımız öldü.

        Bu olayların ardından göstermelik birkaç kişi tutuklanacak, sonra kamuoyu unuttuktan sonra salıverilecekler.

        Tutuksuz yargılanıp hayatlarına kaldıkları yerden devam edecekler. Bakın hatırlarsanız hızlı tren faciasında da aynısı olmuştu.

        Hızlı trene uygun olmayan raylarda denenen tren devrilmiş yine bir sürü insan hayatını kaybetmiş ve sadece makinist suçlu ilan edilmişti. Bu gidiş, çok tehlikeli bir gidiş.

        Çünkü yerel yönetim anlayışımızda oluşan bu açık giderek daha çok insanın hayatını, evini, huzurunu kaybetmesine yol açacak. Onlarca insan ölüyor ve kimse radikal bir önlem almak, bu cehaletin sebeplerini yok etmek için kılını bile kıpırdatmıyor.

        Ben de tam bu noktada saçımı başımı yolmak istiyorum!

        Elimden başka bir şey gelmiyor...

        Yaşlı anne olmak bencillik değil mi?

        INDEPENDENT Gazetesi manşet yapmış.

        Ülkemizden bir bilim insanının da aralarında bulunduğu bir ekip, kadınlarda menopozu tarihe gömecek bir buluş için son aşamaya gelmiş.

        İngiliz gazetesi "Doğurganlığın kitabı yeniden yazılıyor" diye manşet atmış.

        Böylece kadınlar artık istedikleri her yaşta çocuk sahibi olabileceklermiş.

        Ekip ihtiyatlı davranmış. Uygulama şimdilik 35 yaşın altında erken menopoza girmiş ve 45 yaşın altında üretken ancak düşük kalitede yumurta üretebilen kadınlara uygulanacakmış.

        Ama hepimiz biliyoruz ki bu buluş tüm dünyaya yayıldığında tıpkı tüp bebek gibi suyu çıkarılacak.

        40-45 yaş üzeri kadınların ve erkeklerin çocuk sahibi olma isteğinin çok bencilce olduğunu düşünenlerdenim.

        Hele gazetelerde ara sıra okuduğumuz "Dünyanın en yaşlı annesi-babası" haberlerinden resmen nefret ediyorum.

        Çünkü kısa bir süre sonra bu anne ve babaların hayatlarını kaybettikleri haberlerini de okuyoruz. Menopoz döneminin sonlandırılması doğanın dengesiyle oynamakla eş bir girişim benim nazarımda.

        Yaratılıştan alınmış bir önlem bence hem menopoz hem de andropoz.

        Bu, insanoğlunun yaratılıştan gelen bencilliğine karşı konulmuş bir sigorta sistemi bence.

        Hiçbirimiz bu dünyaya çivi çakmıyoruz.

        Kimin ne zaman öleceğinin garantisi yok.

        Ama orta yaşları geçip, dünyadaki zamanımız kısıtlı kaldığında bebek sahibi olmak, o bebeği bu dünyada yapayalnız bırakacağımız, nesil farkı etkileri yüzünden doğru diyaloğu kuramayacağımız anlamına geliyor bence.

        Ve sanki hayatta tek başına kalacak olan o bebek benmişim gibi üzülüyorum.

        Bu nedenle insanoğlunun tüm doğa dengeleriyle böyle oynaması beni rahatsız ediyor.

        Kendimden beklemediğim kadar muhafazakârım bu konuda galiba.

        Kamyonlara pazar yasağı kalktı mı?

        YEREL yönetimlerin olaylar faciaya dönüşmeden önlem almama hali bir fenomene dönüşmüş durumda. Bakın biz İstanbul'da son bir yıldır sarı kamyon kabusuyla yaşıyoruz.

        Koca koca sarı kamyonlar trafikte hiçbir kısıtlama, kural, önleme tabi olmadan canlarının istediği gibi dolaşıyorlar.

        Dün bizim gazetede bir sarı kamyonun otomobiliyle birlikte ezip öldürdüğü bir kadının haberi vardı.

        Aylardır hepimiz yazıyoruz... İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi veya Emniyet Müdürlüğü'nden en küçük açıklama, önlem alma belirtisi yok.

        Bakın dün pazardı.

        Benim yaşadığım Kemerburgaz'a bağlanan yolda pazar günleri kamyonlara yasak var. Bizim bölge jandarma yönetimindeyken iyi kötü bu yasak uygulanırdı.

        Kemerburgaz bölgesi bir süredir polis kontrolünde. Polis arkadaşlar hafta arası azıcık ekiple ellerinden geldiği kadar düzen sağlamaya çalışıyorlar.

        Ama dün, bırakın kamyonların yasağa uydurulmasını aksine her sabahtan daha çok kamyon vardı yolda! İstanbul'un geri kalanında da yine, E-5 dahil kamyonlar cirit atıyordu.

        Merak ediyorum illa 15-20 kişinin öldüğü bir facia olursa mı önlem alınacak bu konuda?

        İlla biz vatandaşların kanı mı akmalı?

        Diğer Yazılar