Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜNKÜ yazımı “Siyasi iktidar ve onun destekçileri kendisine vurdukça Demirtaş daha da güçleniyor” diye bitirdim. Bugün için bambaşka bir yazı yazmayı planlıyordum, ancak konunun bereketli bir şekilde gelişmesi nedeniyle, en azından neden böyle düşündüğümü biraz açmak istedim.

        Öncelikle, 17 Aralık öncesinde Kürt siyasi hareketini (KSH), “Neden Gülen Cemaati’ne düşmanlık yapıyorsunuz?” diye sorguya çekmeye kalkanların, bugün “Neden Gülen Cemaati’ne düşman değilsiniz?” meydan okumasıyla ortaya atılmalarının hiç ama hiçbir değeri yok. Zira kendilerine ait olduğunu düşündükleri bu Cemaat düşmanlığı gerçekte başkalarının düşmanlığı. Yani yarın Gülen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı üstünlük elde ederse (ki pek mümkün gözükmüyor) aynı kişilerin çoğunun bu sefer Erdoğan düşmanı kesileceğini hepimiz (en çok da bizzat kendileri) biliyoruz.

        Daha önemlisi KSH ile Cemaat arasındaki “düşmanlık” öyle bir-iki milletvekilinin Pennsylvania ziyaretiyle “dostluk”a dönüşebilecek bir şey değil. Hele Cemaat’in 17 Aralık sonrasında hükümete karşı stratejisini, büyük ölçüde çözüm sürecinin İmralı/Kandil ve kısmen de HDP üzerinden yürütülmesine itiraz temelinde geliştirdiği düşünülürse. Bu konuda, Cemaat ile irtibatlı oldukları düşünülen, görevden alınmış, tutuklu veya kızaktaki emniyet ve yargı mensuplarının “Tam PKK’yı yeniyorduk, AKP elimizden kurtardı” şeklinde özetlenebilecek, hiçbir inandırıcılığı olmayan feryatlarını örnek gösterebiliriz.

        İSLAMİ HAREKET ÖRNEĞİ

        Neden “Hükümet vurdukça Demirtaş’ın gücü daha da artıyor” diye düşündüğüme gelince: Eğer bir siyasi hareket, belli ve güçlü bir toplumsal taban üzerinden yükseliyor ve sistemli bir şekilde ilerleme kaydediyorsa, bu hareketin ve onun öne çıkan isimlerinin, siyasi iktidarın saldırılarıyla engellenmesi pek mümkün olamaz. Bu konuda ülkemizdeki en çarpıcı örnek, genel olarak İslami hareket, özel olarak da Milli Görüş hareketi ile bir şekilde onun uzantısı olan AKP ve tabii ki Recep Tayyip Erdoğan’dır.

        Sistemin görünen ve görünmeyen mekanizmalarının, geniş bir medya desteğiyle boğmaya çalıştığı bu hareket, arkasındaki toplumsal destekten güç alarak önce var olmayı becerdi, ardından sistemin merkezine yerleşti. Erdoğan ve arkadaşlarına yönelik her saldırı, “Sırf dindar oldukları için zulüm görüyorlar” diye düşünen dindarların, daha fazla onların etrafında kenetlenmesine neden oldu. Bu süreçte, medyadaki yoğun irtica kampanyalarının eninde sonunda İslami hareketin işine yaradığını, örneğin Erdoğan’ın “medya kendisine vurdukça” kazandığını defalarca yazıp söylemişimdir.

        DEMİRTAŞ ETRAFINDA KENETLENME

        Malum, sistemin ötekilerinden biri dindarlarsa diğeri de Kürtlerdir. Tıpkı İslami hareket gibi KSH de sistemden ve onun uzantısı olan medyadan gelen nice saldırıya rağmen ayakta kalabilmeyi başardı ve gücüne güç katarak “altın çağı”nı yaşamaya başladı. Dolayısıyla HDP ve Demirtaş’ın önünün devletin ve medyanın saldırılarıyla kesilemeyeceğini en iyi başta Erdoğan ve Davutoğlu olmak üzerine siyasi iktidarın önde gelenlerinin bilmesi gerekir.

        Öte yandan, özel olarak HDP, genel olarak KSH içinde Demirtaş’a mesafeli olan kişi ve çevrelerin ona yönelik eleştiri ve itirazlarını sırf “AKP işbirlikçisi” gözükmemek için askıya almak, Demirtaş etrafında kenetlenmek durumunda kaldıklarını da görmüyor olabilirler mi?

        Sonuç olarak, daha önce kendilerine karşı da denenip başarısız olduğu ortaya çıkmış bir stratejide ısrar ediyor olmalarını, diğer bir deyişle “yeni” Türkiye’ye “eski” âdet getiriyor olmalarını anlamak pek mümkün değil.

        Diğer Yazılar