Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMARTESİ günü Paris’ten Brüksel’e geçtiğimde, Belçika’nın (ve Avrupa’nın) başkentinde olağanüstü güvenlik önlemleriyle karşılaştım. Zira perşembe günü Belçika polisi aynı anda birçok yere baskın düzenlemiş ve Verviers kentinde çıkan çatışmada Suriye’den yakın zamanda döndükleri söylenen iki Selefi militan öldürülmüştü. Belçika yetkililerine göre militanlar, polis ya da adliyeden üst düzeyde bir ismi kaçırdıktan sonra kafasını kesip bunun kaydını internette yayınlamayı planlıyorlardı.

        Cuma günü Paris’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde konuştuğum Prof. Jean-Pierre Filiu da 7 Ocak Paris saldırılarının devamının Avrupa’da muhakkak geleceğini, Belçika’da yaşananların bunu gösterdiğini söylemiş ve sırada esas olarak Almanya’nın bulunduğunu ileri sürmüştü. Nitekim Belçika ile aynı gün, Almanya’da yapılan operasyonlarda da iki Türk’ün gözaltına alındığı haberleri basına yansıdı.

        AVRUPA’DA DEVAM EDER Mİ?

        Avrupa’nın en çok merak ettiği konu şu: Paris’teki Charlie Hebdo ve Yahudi marketi baskınları, (IŞ)İD veya El Kaide gibi merkezlerin talimatıyla belli bir strateji dahilinde mi gerçekleştirildi yoksa Kouachi kardeşler ile Amedy Coulibaly kendilerine göre durumdan vazife mi çıkardılar?

        Bu soruyu Fransa’nın dünya çapındaki İslami hareket uzmanlarından Gilles Kepel ve Olivier Roy’ya ayrı ayrı sordum. Bu söyleşileri önümüzdeki günlerde okuyacaksınız fakat şimdiden ikisinin de böylesi bir merkezi organizasyona pek ihtimal vermediğini vurgulayayım. Bununla birlikte Kepel, bundan sonra (IŞ)İD’in Avrupa’yı sarsacak eylemlere yönelmesinin şaşırtıcı olmayacağını düşünüyor.

        Lakin şu nokta çok önemli: (IŞ)İD ve El Kaide gibi merkezlerle doğrudan irtibatlı olmasalar da Avrupa’nın farklı ülkelerinde Kouachi kardeşler ve Coulibaly’nin yolundan gitmek isteyecek ve bu tür eylemleri düzenleme imkân ve yeteneğine sahip çok kişi var.

        NEDEN SALDIRMASINLAR?

        Buradan Türkiye’ye geçecek olursak; öteden beri radikal İslamcı örgütlerin ülkemizde ses getirici eylem yapıp yapmayacakları söz konusu olduğunda hemen “Türkiye’ye neden saldırsınlar ki?” sorusuyla tartışmaya nokta konulmak isteniyor. Halbuki soruyu tersine çevirdiğimizde işin rengi tamamen değişiyor: Türkiye’ye neden saldırmasınlar ki?

        Benzer bir tartışma 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra da yaşanır gibi olmuş, ama özellikle TBMM’nin 1 Mart 2003 günü Irak’a asker gönderme tezkeresini kabul etmemesinden hareketle kamuoyunda “Bize kesin dokunmazlar” duygusu hâkim olmuştu. Ama dokundular. Hem de çok kötü bir şekilde 15 Kasım 2003 günü İstanbul’da iki sinagoga, beş gün sonra da yine İstanbul’da İngiltere Başkonsolosluğu ve bir İngiliz bankasına düzenlenen dört ayrı intihar saldırısı El Kaide tarihinde özel bir yer ve öneme sahip.

        NE YAPMALI?

        Bir süredir Türkiye’nin benzer saldırılara hazırlıklı olması gerektiğini düşünüyorum. Son günlerde Charlie Hebdo olayı üzerinden yaşanan gerginlikler bu konudaki kaygılarımı iyice artırdı. Tabii olayın bir de başka yönü var: Malum (IŞ)İD bugüne kadar en ciddi hüsranını Irak ve Suriye’de, özellikle de Kobani’de Kürtlere karşı yaşadı. Örgütün, bölgedeki en ciddi rakibi olarak sivrilen PKK’ya karşı savaşını Türkiye topraklarına taşıma ihtimalini hiç yabana atmamak gerekiyor.

        Peki ne yapmalı? Türkiye gibi büyük ve bu örgütlerin epey güçlü olduğu bir ülkede bu tür saldırıları önlemek çok kolay olmayabilir. Ama ülke olarak bu tür saldırılara karşı yakında Paris’te, daha önce Madrid ve Londra’da yaşandığı gibi güçlü sivil cevaplar verebilirsek saldırganların hesaplarını pekala bozabiliriz.

        Hrant’a saygı ve sevgi

        8 yıl önce bugün katledilen Hrant Dink’i saygı ve sevgiyle anıyorum. Bu olayın gerçek anlamda aydınlatılması hepimizin üzerine düşen bir görevdir.

        Diğer Yazılar