Galata'nın en yenisi
GALATA son yıllarda İstanbul’un en popüler semtlerinden biri... Yalnızca kulesiyle değil ev sahipliği yaptığı kafeleri, restoranları, otelleri ve tasarım butikleri ile tam bir çekim noktası. Nola da bunlardan biri. Bistro ve bar karışımı bu lezzet mabedinin sırtını dayadığı tarihin hikâyesi ise oldukça ilginç. Bundan 1200 yıl önce Cenevizliler, Galata Kulesi’ni sahilden gelecek saldırılara karşı korumak için kuleden sahile kadar uzanan 2 metre kalınlığında ve 2.8 km uzunluğunda surlar inşa etmişler. Ceneviz kolonileri de uzun yıllar 37 hektarlık bu alanda yaşamışlar. Ta ki İstanbul’un fethine kadar... 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alınca surların da kaderi değişmiş. Çünkü Fatih, Cenevizlilere surları yıkmalarını emretmiş. Günümüze ise bir zamanların kilometrelerce uzun surlarından bolca harabe ve birkaç metrelik bir tarih kalmış. Nola da Galata’daki bu tarihe sırtını dayayan yegâne mekânlardan.
BAŞKENTLİ ORTAKLAR
Ayakta kalmayı başaran bu sur parçasını tarihi dokusuna zarar vermeden restore eden ve 5 yıl süren bir mimari çalışmayla şehre kazandıran mekânın ortakları ise Ankaralı. Bir Ankaralı olarak Ankara’nın arkadaşlığını başka kimselerde aramaya kalkmam bile zira bulamayacağımı bilirim. Çünkü bizler bir başka bağlarla kenetliyizdir birbirimize. Ressam Renan Kaleli, işadamı Kamil Uzel ve eski otelci Hüseyin Dönmez de Ankara’nın dostluğunu ve güçlü bağını iş hayatına da taşıyanlardan.
TANE KURUYEMİŞ
Hemen hepsinin geçmişinde mekâncılık ve işletmecilik olan üç ortak bir araya gelince ikram adına ilkler ortaya çıkmış. Bunlardan biri de bence sektör için dünya çapında bir keşif niteliğinde olan kuruyemiş kapları ve sunumları.
Fikir babası ortakların titizliğiyle nam salmış olanı Hüseyin. “Hayatta en sinir olduğum ve hiç steril bulmadığım şeylerin başında kuruyemiş ikramı gelir, herkesin elinin değdiği yemişler tekrar kavanoza atılır, ertesi gün yine aynı kavanozdan kaplara alınır ve yine eller... Eller... Bu böyle sürer gider” diyor Hüseyin. Çareyi kendi tasarlattığı bir cam kuruyemiş kabında bulmuş. İnce ağızlı ve parmak girmeyen bu kaba yemişleri personel eldivenle dolduruyormuş. Böylece konuklar yemek istediğiniz kadar yemişi avucuna dökerek ve diğerlerine dokunmadan yiyebilir olmuş. Bence şahane bir fikir!
PEKİ NE YESEK?
Çoğu Swissotel’den transfer, işine gayet hâkim personelin hizmet verdiği restoranın Akdeniz-İtalyan ağırlıklı ve çok emek verilmiş bir mönüsü var. Gaja Restoran’ın eski şefi Murat Tektaş’ın elinden çıkan hemen her şey oldukça lezzetliydi. Ben yemedim ancak masada eleştirilen tek şey mantarlı risotto’nun fazla tuzuydu. Onun dışında başlangıçlardan kum midyesini, balıklardan da tereyağında kızartılmış deniz levreğini şiddetle tavsiye ederim. Bu arada restoranın ilkesinin “İyi şarabı ucuza vermek” olduğunu da belirteyim. Raftaki fiyatı en fazla 2 ile çarpıp öyle koymuşlar mönüye. Bu da içki bedeli şişmiş hesapların gelmesinin önünü kesmiş.
Akılda kalanlar
■ HAZIR poşetlerde satışa sunduğu, nemlendirilmiş meyvelerinin lezzetiyle Tada!
■ KUZEY Kıbrıs’a inince Birleşik Arap Emirlikleri tarife bilgilerini yolladığı kısa mesajıyla Turkcell!
■ ‘AÇIK Ruh Ameliyatı’ adlı kitabına iliştirdiği ve kendi sesiyle kitabını okuduğu CD’siyle Dr. İzzet Memi!
■ BAGAJI kapıdan alıp kapıya teslim ederek uçuşu kolaylaştıran kampanyasıyla Anadolu Jet ve Aras Kargo!
■ NEFİS müziklerin çaldığı kapalı otoparkıyla A Plus AVM!
■ ‘I Like It’ şarkısına akan bir Facebook sayfası şeklinde çektikleri klipleriyle Flo Rida ve Robin Thicke!
■ OTEL odalarına koyduğu yoga peti ile Mandarin Oriental Bodrum Hotel!
■ ŞEKERSİZ içenler de olabileceğini nihayet aklına getirerek piyasaya sürdüğü şekersiz tek içimlik poşetleriyle Nescafe!
■ BIRAKIN aynayı, koltuğu ve radyo kanalını, arabanın havalandırma paletleriyle bile oynayan vale hizmetiyle Kanyon Alfred Vale!
