Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SPORLA uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan biri olarak bana ‘Ironman’ dendiğinde, dişindeki halatla arkasındaki TIR’ı çeken adamlardan bahsedildiğini anlamam gayet normal değil mi?

        Bahsedilenler o adamlar değilmiş meğerse. İşte ‘Demir Adam’ anlamına gelen ‘Ironman’ gerçeğine dair izlenimlerim.

        Önce hikâyesini anlatayım.

        Hawaii’de görev yapan genç denizci John Collins, bir gün Waikiki Yüzme Kulübü’nde düzenlenen bir ödül törenine katılır. Sporcular arasında en güçlünün değil de en dayanıklının kim olduğunu tartışmaya başlarlar ama bir neticeye varamazlar. Derken bir gün Collins ve eşi San Diego’da düzenlenen ve 3 farklı branşın birbiriyle harmanlandığı bir spor yarışmasına davet edilir.

        Yarışma sırasıyla yüzme, bisiklet ve koşu sporlarından oluşmuştur.

        Hawaii’ye döndükten sonra benzeri bir yarışmayı yaşadıkları yerde düzenlemeye karar verirler. Ancak koşulları biraz daha güç olacaktır.

        Waikiki’deki ilk yarışlarını 18 Şubat 1978’de düzenlerler. Kendileri de dahil tam 15 sporcu katılır bu ilk yarışa. Dayanıklılığın sınırlarını zorlayan, irade ve güce dayalı bu yarışmanın birincisine ise ‘Ironman’ adını verirler.

        ÜÇÜNCÜ KEZ TÜRKİYE’DE

        Dünya genelinde her yıl tam 285 ‘Ironman’ etiketli yarış düzenleniyormuş. Bu yarışmalar 450 bin atletin katılımıyla 23’ü Avrupa, 19’u Asya ve 52’si Amerika’da olmak üzere toplam 92 farklı yerde gerçekleşiyormuş.

        ‘Ironman’ düzenlendiği ülkenin ekonomisine ciddi bir katma değer sağlıyormuş. Uçak-konaklama ve lokal harcamalarla birlikte bir yarışın yarattığı ekonomik hacim 2 milyon Euro’yu buluyormuş.

        Türkiye’de 3 yıldır düzenleniyormuş yarışmalar. Bu yıl ‘Gloria Ironman 70.3 Turkey’ adıyla gerçekleştirilecekmiş.

        15 Ekim tarihinde Belek’te gerçekleştirilecek yarışmada katılımcıları 1.9 km yüzme, 90 km bisiklet ve 21.1 km koşu etaplarından oluşan zorlu bir parkur bekliyormuş.

        Bu yıl 70 ülkeden 2 bin 500 sporcu katılacakmış yarışmaya. Genelde aileleriyle seyahat eden atletlerin toplam katılımlarının 6-7 bin kişiyi bulması bekleniyormuş.

        Seyircileri de düşünürsek Türkiye’nin tanıtımı ve turizm geliri için çok ciddi bir potansiyel.

        Bizde Belek’te düzenlenecek yarışma öncesi İspanya’nın Palma de Mallorca Adası’nda gerçekleşen ‘Ironman’ yarışlarının konuğuyduk.

        Adadan notlar

        - İstanbul’dan Palma de Mallorca Adası’na gitmek için önce Atatürk Havalimanı’ndan İspanya’nın Madrid kentine uçuyorsunuz. Madrid’de yapacağınız aktarmanın ardından 1 saat sonra bu şahane adaya varıyorsunuz. Ada dediğime bakmayın. Havalimanı da şehir merkezi de İspanya’nın pek çok şehriyle aşık atacak kadar gelişmiş Mallorca’nın. Bu arada belirteyim, THY’nin code share kapsamında gerçekleştirdiği Air Europa Havayolları uçuşuyla valizinizi İstanbul’dan bağlayıp Mallorca’da alabiliyorsunuz.

        - Ironman döneminde adaya öyle bir talep var ki ne uçaklarda, ne de otellerde yer bulabiliyorsunuz. Buna rağmen ne konaklama tesisleri ne de mekânlar uçuk kaçık fiyatlar uyguluyor. Eğer bu dönemde giderseniz uçaktan indiğinizde bavuldan çok bisikletle karşılaşmaya hazırlıklı olun zira her Ironman kendi bisikletiyle seyahat ediyor.

        - Çok havalı bir algısı olsa da Mallorca’nın herkese hitap eden bir tatil şekli var. Yaşlısı da, çoluk çocuklusu da, marjinali de, particisi de kendine göre bir tatil yapabiliyor burada. Maldivler benzeri beyaz kumlu halk plajları, her keseye göre otelleri ve yeme-içme tesisleri var. Nerelerde yiyelim derseniz buyurun size birkaç öneri…

        - Öncesinde söylemeliyim ki adada en güven vermeyen mekânlarda bile rahatça yemek yiyebilirsiniz. Hem de çok makul fiyatlarla ve bol porsiyonlarla. Son Euro kurlarından sonra bu biz Türkler için büyük nimet! Sanırım Yunanistan’dan sonra Avrupa’nın en ucuz yemeği bu adada.

        - Aqua son derece vasat gözüken bir sahil restoranı ama yemekleri bir harika. Özellikle de deniz mahsulleri. Izgara jumbo karidesi tavsiye ederim. Sa Gavina, Alcudia Plajı’ndaki ayaklarınızı kumdan çıkarmadan yemek yiyebileceğiniz nefis bir restoran. Avokado ve istakozlu salatası tatmaya değer.

        - Eski Şehir diye adlandırılan bölgede hizmet veren Satyricon eski bir tiyatro binasında yer alıyor. Gün batmadan gidip soslu ördek yemenizi tavsiye ederim. Alcudiamar Club ise marinanın tam ucundaki konumuyla uzun öğle yemekleri için biçilmiş kaftan.

        Diğer Yazılar