Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’NİN aksine ılık mı ılık bir Kıbrıs akşamında Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi’nin kurucusu işadamı Erbil Arkın’la sohbet ediyoruz.

        Sohbetin konusu sanat. Zaten başkası düşünülemez zira Erbil Bey dünyanın en önemli parçalarına sahip sıkı bir Auguste Rodin koleksiyoneri.

        Üniversitesinin kuruluşunu taçlandırmak için karar vermiş bu Rodin koleksiyonunun kapılarını sanatseverlere açmaya.

        Böylece tüm dünyanın gözünü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne diktiği sergi çıkıvermiş ortaya.

        “34 parçadan oluşan “Rodin his lover & his friends” adlı serginin ünlü sanatçının ölümünün 100’üncü yılına denk gelmesi için “Tamamen tesadüf” diyor Erbil Bey.

        ‘ÇALSA KİME SATACAK?’

        Birbiri ardına sorular soruyorum kendisine. En çok da güvenliği, eserleri hırsızlıklara karşı nasıl koruduğunu merak ediyorum.

        Cevabı çok net!

        “Çalsa kime satacak? Hatta nasıl satacak? Ancak eritip bronzunu maden olarak satması lazım.

        Bronz madeni elde etmek için kimse heykel çalmaz. O yüzden ekstra bir koruma uygulamıyorum” diyor.

        **************

        ÜNLÜ HEYKEL AGE OF BRONZE

        1840-1917 yıllarında yaşayan heykeltıraş Rodin hakkında ilginç bir hikâyeyi de yine aynı masadaki sohbette dinledim.

        Sanatçının ustalık kariyerinin göstergesi olan ‘Age of Bronze’ heykeli Rodin’in insan boyutlarında yaptığı ilk esermiş. İtalya’ya yaptığı bir seyahat sırasında tanıştığı Michelangelo’dan çok etkilenmiş. Belçika’ya döndüğünde ise bu heykeli yontmuş. Heykel öylesine kusursuzmuş ki Rodin’i yaşayan birinin vücudunun kalıbını çıkarmakla ve bu kalıba bronz dökmekle suçlamışlar.

        Aralarında bu 182 santim boyundaki eserin de bulunduğu sergiyi görmek için bile Girne’ye gitmeye değer, inanın.

        Gezip görenlerin eserler karşısında çığlıklar attığına, ellerinin ayaklarının birbirine dolandığına resmen şahit oldum.

        **************

        SUŞİ KEDİLER

        AKATLAR’IN ara sokaklarında bir apartmanın altında açılan mütevazı ve küçücük Japon lokantası Miyabi’de yemek yiyen birinin buradan başka yerde suşi yemesinin zor olacağını söyleyeli tam 3 yıl oldu.

        Japon mutfağının deneyimli isimlerinden Yüksel Akkök, Nuri Kürtür ve Mehmet Yüce tarafından yaratılan Miyabi’deydim yine geçenlerde.

        Şef Apichat Lumluar’ın kış mönüsüne koyduğu levrek carpaccio, ton balığı tartar ve ultra somonlu suşi gibi lezzetleri denerken konu dönüp dolaşıp son dönemlerin gözde oyunu ‘sushi cat’e, yani Suşi Kedi’ye geldi.

        Ne kadar çok suşi yerse o kadar puan kazanan bir kedinin kahramanı olduğu oyuna sözümüz yok.

        Sözümüz işin çığrından çıkmasına.

        Mesele İstanbul’un iyi bir suşi restoranının sosyal medya hesabında pirinç üzerine yerleştirilmiş ve yosunla bağlanmış canlı bir kediyi yemeye hazır bir nigiri porsiyonu olarak paylaşmasına..

        Ya da dünyanın en büyük perakende zincirlerinden birinin yosun rulosuna sarılmış kedi baskılı tişörtler satmasına.

        Eminim benzeri paylaşımları ya da ürünleri gören pek çok hayvansever de bizimle aynı görüşte olacaktır.

        **************

        NİŞANTAŞI’NIN EN YENİSİ

        BODRUM Kuum Beach ve Etiler Galliard gibi ünlü mekânların işletmecisi Ersin Süzer, Alparslan Kılıç’la yaptığı ortaklıkla yepyeni bir mekân kazandırdı Nişantaşı’na: The Muse.

        Atiye Sokak dokusuna uygun, masaları sandalyeleri kaldırıma taşan bir kafe & restoran.

        Avrupa kafelerini andıran The Muse’a kimi yemeğe, kimi bir şeyler içmeye uğruyor. Kimi bir şeyler atıştırıp gidiyor, kimi saatlerce oturuyor.

        Mönüsü oldukça kalabalık. Hemen hepsinde bu tip kafevari dükkânlarda pek alışık olmadığımız gurme dokunuşlara rastlamak mümkün.

        Gayet makul fiyatlara sahip mekânın kaşarlı köftesi denemeye değer.

        Diğer Yazılar