Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Banu Alkan'ınhelezonik bilekli dore ayakkabıları ile salınması, Serpil Çakmaklı'nın meşhur saç maşasıyla gerdiği yüzüne yaptığı keskin göz makyajıyla bakışması, Hülya Avşar'ın permalı saçları ile iskeleden balıklama denize atlaması, Kenan Kalav'ınotelin diskoteğinde dans etmesi, Fikret Hakan'ınsigarasının sisinin ardından rakı bardağındaki viskisinden bir yudum alması, Salih Güney'inslip mayosu ve Porsche gözlükleri ile plajda racon kesmesi, Yalçın Gülhan'ın kullandığı Buick'le otele gelip, acı bir fren sesiyle arabayı oracıkta bırakıp hızlı ve çapkın adımlarla pirinç mangallı lobiye yönelmesi... Daha neler neler... Bitmez 80'ler kuşağının zengin mi zengin, güneşte kavrulan, aynı arabalarda, aynı evlerde ve aynı otellerde çekilen filmleri.

        Aynı oteller

        O zamanların filmlerinde olduğu gibi, hayatlarımızda da aslında hep aynı beldeler ve oteller vardı. Ve bunlar günümüzün aksine o kadar da azdılar ki, dolayısıyla Yeşilçam gibi tatilciler de bu 8-10 otelin etrafında dolanır dururdu yokluktan. Kuşadası'nda Kısmet Otel, Kemer'de Club Med, Marmaris'te Lidya Otel ya da Martı Otel, Çeşme'de Altın Yunus Otel ya da Turban Otel dönemin yaz otelleri arasında en popüler olanlarıydı. Yeşilçam'ın en sevdiği otel ise nedense hep Marmaris Martı Otel olurdu. Çok rahat, her yaz burada çekilmiş 4 -5 Türk filmi kaseti girerdi dönemin evlerine. Temelleri 1960'lı yıllara dayandığını bildiğim Narin Ailesi'nin turizm yatırımları arasında bulunan otel, artık sinema sektörünün tercihi olmaktan çıkmış olsa da, hâlâ ülkemizin ve dünyanın çok düzgün bir kesiminin tatil rotaları arasında en başlarda yer almaya devam ediyor.

        Hisarönü'nün martısı

        En son bir Martı'nın kapısından çıktığımda zaten kapısından içeri girilecek başka bir Martı yoktu. Şimdi ise İstanbul'dan Şirince'ye, Marmaris'ten Kemer'e kadar epeyce tesisleri olmuş. Geçen hafta sonu Datça'da yaşayan anneme de bir hava değişikliği olsun diye, orta yolda yani Marmaris-Datça arasında konumlanmış Martı Hemithea'da buluştuk. 30 odası olan bu otelde tatil biraz değişik. İster otelin tüm konforlarından yararlan, ister tekneyle çık; ister SPA'ya takıl, ister Şütte'nin nefis bir sandviçine. Hepsi mümkün. Bu bizim çok hoşumuza gitti. Fiyatları da son derece makul.

        Mistral usulü

        Marina'da hayatın büyük bir bölümü Mistral Yacht Club & Bar'dageçiyor. Gündüzü ayrı keyifli, gecesi ayrı. Benim gibi bir müzik pürüzünü bile mest edecek kadar nefis bir arşiv, gayet tok bir ses düzeninde çalıyor. Lezzetler ise şahane. Otelde kaldığım 2 gün boyunca her öğünümde masamdan eksik etmediğim "sarımsak ve soğanla kavrulmuş, kimyonlu yoğurt ve cevizle servis edilen kabak" bir harika. Ancak, mönüden sipariş ettiğiniz her kalem için hep aynı cevabı alıyorsunuz "bizde böyle". O zaman size bir tavsiye! Dünyanın kabul ettiği reçeteleri siz farklı yorumluyorsanız her kalemin başına "Mistral usulü" ibaresini koyun ki; ne siz anlatmaktan yorulun ne biz seçmekten. Mesela "Mistral usulü sirkeli deniz börülcesi" ya da "Mistral usulü yufkadan kızartma dim sum" gibi...

        Selimiye civarı

        Eğer marinaya ya da Selimiye taraflarına yolunuz düşerse, günü birlik geziler yapan Günay Kaptan ve karısı Nurten'in "Özbarış 4" adlı guletini mutlaka arayıp bulun. Nurten'in kendi bahçelerinden topladığı sebzelerle yaptığı patates salatasının, mücverin, kabak çiçeği dolmasının, salatanın ve köftenin tadı hâlâ aklımda. Muhabbetleri ise teknelerinin adı gibi dünyayla çok barışık ve matrak!

        Diğer Yazılar