Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Evet, nezaketsizlikten, duyarsızlıktan, görgüsüzlükten, cahillikten, insafsızlıktan, acımasızlıktan kısacası insansızlıktan yoruldum.

        Bu manevi yorgunluğu hiç kuşkusuz uzunca bir süre dinlenme fırsatı bulamadan yoğun çalışmanın etkisi, yani fiziki yorgunluk da tetikliyor.

        Acı olan, her gün yaşanan onlarca belki yüzlerce olayın gelecek güzel günler için umudumu alıp götürmesi.

        İLGİLENMİYORUZ

        Görünürde küçük, pek çok kişinin hiç önem vermediği olaylar insanları git gide duyarsızlaştırıyor.

        Örneğin; sokak hayvanları için konulan su ve mama kaplarını alıp çöpe atan, ya da içinde sigara söndürüp çöp kutusu niyetine kullananları görüyoruz ama ses çıkarmıyoruz.

        Neden? Çünkü ne sokaktaki hayvan, ne de o eylemi yapan kişi bizi hiç ilgilendirmiyor.

        Su kaplarının toplanmasına ses çıkarmamaya alışınca bu kez hayvanlara karşı şiddet olayları da olağan hale geliyor.

        Tekmelenmeleri, aç bırakılmaları hatta işkenceye uğramalarını önemsemiyoruz. Öyle ya, onlar sokak hayvanı, nasılsa canları yanmaz. Ölürlerse de kimse aldırmaz.

        Sonra bu vurdumduymazlığa iyice alışıyoruz. Haksızlık ve şiddet insana, kadına, çocuğa yöneldiğinde de duyarsız kalıyoruz.

        Parmak kadar çocuğu döven esnafa etraftaki yüzlerce kişi engel olamıyor mesela. Bir babayiğit çıkıp çocuğu elinden alamıyor.

        POLİS DUYARLI

        Yapabildiğimiz en parlak iş, dayaktan şişmiş yüzü gözü kan içinde çocuğun fotoğrafını sosyal medyada paylaşmak.

        Hiçbir şey yapmamaktan iyidir belki ama olayı sosyal medyada paylaşıp bir de like’ladıktan sonra iş bitmiyor.

        Allahtan İzmir Emniyeti duyarlı çıktı. Yaşama karşı duyduğu öfkeyi, kişisel yetersizliğinin ve gelişmemişliğinin bedelini dilimizi bile bilmeyen küçücük bir çocuğa ödetmeye çalışan, nasıl niteleyeceğimi bilemediğim zorba hakkında soruşturma başlattı.

        Duyarsızlıktan, insansızlıktan söz ederken sınır kapıları ardına kadar açılıp, ne olacakları hiç düşünülmeden ülkeye alınıveren milyonlarca mültecinin durumunu da unutmamak gerekiyor.

        Geçenlerde bir dostum, Alsancak’ta dilenerek hayatta kalmaya çalışan bu insanların lokanta ve kafelerde yemek yemeyi neredeyse imkânsız hale getirdiğinden yakınıyordu.

        Tacize varan bir ısrarla bir şeyler satmak isteyen ve dilenen çocuk ve kadınların perişan hallerinin, uğradıkları her türlü istismarın sorumlusu onları ne olacaklarını hiç düşünmeden ülkenin dört bir tarafına dağıtanlar değil mi?

        ÇÖZMELİYİZ

        Peki, yanımızda yöremizde gördüklerimize yaptığımız ufacık yardımlardan başka bizler ne yapıyoruz? Hiçbir şey.

        Çoğumuz onları yok sayıyoruz. Münferit yardımlar bir işe yaramıyor.

        Çağdaş ve aydınlık kent İzmir’in örgütlü bir güçle bu soruna eğilmesi gerekmez mi?

        Diğer Yazılar