Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kalabalıktan ve kabalıktan uzak tatilimi bitirip döndüm. Tatil güzel şey ama on günü geçince nedense sıkılıyorum. Oğlum, yaşamımın merkezine çalışmayı yerleştirdiğim için dinlenmenin beni yorduğunu söylüyor.

        Haklıdır belki de neyse, döndüğüme memnunum.

        İnsanoğlunun elinin erdiği yerleri bozup kirletmek gibi bir özelliği var. Ve bu bozma işini gelişme, modernleşme bahanesi ile kendi avantajı için yapıyor ve üzerine bir de iyi niyetli olduğunu iddia ediyor.

        Sonuçta; zümrüt tepeler, eşsiz kıyılar, güzelim ormanlar tatil sitesi adı altında, her biri mimari bir garabet olan beton yığınlarına kurban ediliyor.

        Ayvacık’a uzanan uzun yol boyunca geçen yıla oranla artan yapılaşmayı gördükçe, uzak, sakin ve sessiz köşemizin ne hale geldiğini düşünüp huzursuzlandım. Ancak vardığımızda her şeyin tam da bıraktığımız gibi olduğunu görünce içim rahatladı.

        Gerçi geçen yıldan farklı bir şeyler vardı. Sahildeki çardaktaki minderler renkli yastıklarla süslenmiş, yer mavi badana ile boyanmıştı.

        Öyle ki masalar sanki denizin içindeymiş gibi görünüyordu. Ve en büyük farklılık sakin motelimizin dillere destan mutfağında olmuştu. Mutfakta çok güzel ve bir o kadar da genç bir kız vardı. Şefimiz değişmişti.

        Ah şu önyargılar. Birden, “şimdi yandık işte. Sessizlik, sakinlik tamam da lezzetli yemeklere elveda” diye düşündüm. Ve daha birkaç saat geçmeden ön yargının aslında ne kadar kötü bir şey olduğunu bir kez daha gördüm. Denizin hemen kıyısındaki muhteşem akşam sofrası o güne kadar yediğim en güzel meze ve salatalarla donatılmıştı.

        SALATALIK KOKAN

        Kabak Çiçeği dolması, yabani semizotu salatası, inanılmaz lezzette bir patlıcan kızartması ve deniz börülcesi, tazecik köy ekmeği ile cennet sofrası gibiydi. Ardından domatesi domates, salatalığı salatalık gibi kokan, bol maydanozlu ve taze soğanlı bir salata ile ızgara çipuralarımız geldi.

        Izgara balık kolay gibi görünse de yapılması zor yemeklerdendir. Bir kere derisi çıtır çıtır olacak ama içi sulu kalacak. Yani ateşi öyle ayarlayacaksın ki balığı kurutmayacaksın. Önceden dozunda tuzlayıp tatlandırmak da gerek. Kurursa ve yetirince tatlandırılmazsa canım balık saman gibi olur.

        Derya Şef önümüze usta işi bir balık ve zeytinyağlılarla çıkmış, beni utandırmıştı. Ertesi gün sabah kahvaltısının sürprizi yumurtalı ekmek oldu. Öğle yemeğinde ise Onun hamur işlerindeki başarısı karşısında şapka çıkardığımı itiraf etmeliyim. Özellikle çıtır mantısının ve semizotu kavurmalı gözlemesinin tadını unutamayacağım. Dokuz gün boyunca elinin hüneri ile bize inanılmaz lezzetler sunan mutfak Şefimiz Derya, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü mezunuydu. Paleoantropoloji Yüksek Lisansı yapıyordu.

        Ve eğitimini yurt dışında sürdürmeyi planladığı için de yaz tatilini çalışarak değerlendiriyordu. Bu yıl ki tatilimin ödülü Derya Şefi tanımak oldu. Diliyorum istediği koşullarla eğitimini istediği ülkede sürdürsün.

        Başarılı, yetenekli, aydın, çalışmaktan yılmayan gençlere çok ihtiyacımız var.

        Diğer Yazılar