Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sevgili dostum, unutamadığım arkadaşım Esin Yılmaz’ın bana verdiği son armağan değerli yazar M. Osman Akbaşak’ın dostluğu oldu.

        Hasta yatağında tanışmamızı sağlayan Esin, Akbaşak’ın “Ağababa” romanının çok sevdiği Beykoz’da geçtiğini ve aynı zamanda babasının da öyküsünü anlattığını söylemişti.

        Aslen mühendis olan, edebiyat, müzik, sinema ve fotoğraf ile de yakından ilgilenen M. Osman Akbaşak; “Milli Mücadele’de Beykoz” üçlemesinin ilki olan “Ağababa-Cumhuriyet’in İmamı” kitabında Beykoz’un Akbaba Köyü İmamı dedesi Mükerrem Efendi’nin öyküsünü anlatıyor. Üçlemenin ikinci kitabı “Şafak Baskını-Beykoz 1920”.

        NELER YAZMIŞIM

        Bu kitapla ilgili 17 Ocak 2014 tarihli yazımı şöyle bitirmişim:

        Akbaşak, ‘Milli Mücadele’de Beykoz’ üçlemesinin amacının çocukluğunun, gençliğinin geçtiği Beykoz’un ve Kurtuluş Savaşı’mızın tarihine birkaç sayfa da olsa katkıda bulunmak olduğunu söylüyor. Yazarın akıcı dili, sinemasal tasvirleri okuyanı kitaba öylesine bağlıyor ki bitirmeden bırakamıyorsunuz. Ve “Milli Mücadele’de Beykoz-3 - Beykoz 1922” kitabının çıkacağı günü hasretle bekler hale geliyorsunuz.”

        Yukarıda da söylediğim gibi bu iki kitap Akbaşak’ın romanlarının tiryakisi olmama yetti de arttı.

        Bu iki kitap kendi adıma az bildiğim Milli Mücadele’nin cephe gerisinde olup bitenleri, sıradan insanların yaşadıklarını, duygularını, düşüncelerini, sıkıntılarını öğrenmemi sağladı.

        Sonunda üçlemenin son kitabı “Güneşe Doğru-Beykoz 1920-1922”ye kavuştum. Tatilimi güzelleştiren unsurların başında inanın bu kitap geldi.

        Osman Akbaşak’ın sinemasal anlatımı beni bir kez daha büyüledi. Bu sade, yalın, samimi anlatım, 1920’lerde kendimi Beykoz’da düşlememi sağladı.

        NASIL BAŞARDILAR

        Akbaşak kitabının tanıtım yazısında şöyle diyor:

        Samsun’dan parlayan kıvılcım, Amasya, Erzurum, Sivas derken Ankara’da Büyük Millet Meclisi ile aleve dönüşüp yurdu sardı. Dumlupınar’da zafere ulaştı. Bizler bu zaferi Milli Önderimiz Atatürk’e, kumandanlarına, askerlerimize borçluyuz.

        Peki ama Milli Mücadele’ye cephe gerisinde emek veren çocuklar, kadınlar, erkekler, yaşlılar, neler yaşadılar? Karşı cinse duyulan aşkı, vatan aşkıyla birleştirerek savaşan isimsiz kahramanların zaferi insanlığın evrensel zaferi miydi?

        Halkımız geleneklerini, göreneklerini koruyarak tek bir yürek ve yumruk olmayı nasıl başardı? Umut ve inanç, halkları bağımsızlığa kavuşturan en değerli duygular mıydı? Yurdumuzun birçok bölgesinde olduğu gibi doğup büyüdüğüm Beykoz’umda da ölümler, doğumlar, acılar, sevinçler, sevdalar yaşandı. Milli Mücadele’de Beykoz üçlemesini ‘Güneşe Doğru’ romanımla tamamlayarak sorularımın yanıtlarını sizlerle paylaştım.”

        Bana kalırsa Osman Akbaşak bu borcu en iyi şekilde ödemiş.

        Diğer Yazılar