Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Televizyonda yayınlanan kamu spotlarını dikkatle izlerim. Bazılarının hangi amaca hizmet ettiği pek anlaşılmasa da çoğu ilgi çekici ve bilgilendirici diyebilirim.

        Ama aralarında beni en çok etkileyen “Yaşama Yol Ver” spotu. Eğer bir ambülansın içinde canınızın parçası bir sevdiğinizi hastaneye yetiştirmeye çalışmadıysanız “Yaşama Yol Ver”menin nasıl bir şey olduğunu bilemezsiniz. O çaresizliği yaşamadıysanız ambülans sirenleri size herhangi bir ses gibi gelebilir.

        Söz konusu kamu spotunda ilk yardım ve can kurtarma hizmetlerinin ülkemizin en ücra köşelerine kadar ulaştırılabildiği, ana kara ile bağı olmayan yerlere bile gidilebildiği anlatılıyor ve “Trafikte bir tek seni geçemiyoruz. Yaşama yol ver” deniyor.

        Sürekli trafikte olanlar günde birkaç kez çığlık çığlığa bir ambülansın yol bulma çilesine şahit oluyor ve en basit trafik kurallarından biri olan geçiş üstünlüğü olan araçlara yol vermeyi bilmediğimizi görüyordur. Böyle durumlarda çokça üzülüyor ve sinirleniyorum. En çok da yoğun bir çaresizlik yaşıyorum.

        BİR ASIR SÜRDÜ

        Çaresizliğimin temelinde bir daha yaşamayı asla dilemediğim, düşmanımın başına gelmesini istemediğim iki ambülans tecrübem var. Yıllar önce oğlum bir motosiklet kazası geçirdi. Gecenin üçünde altındaki güçlü motorla hızla giderken yola kontrolsüzce çıkan bir araçla çarpıştı.

        Ağır kafa travması yüzünden Alsancak Devlet Hastanesi’nde müdahale edilemeyince ambülansla Ege Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırmak gerekti. Gecenin bir yarısında 112 ambülansının içinde yoğun trafik olmamasına rağmen Alsancak-Bornova arası sanki bir asır sürdü.

        Her kırmızı ışıkta -ki hiç birinde durmadık- geç kalacağız korkusu yaşadım. Saniyeler saat gibi geldi. O gün ambülanstaki doktor ve hemşirenin desteğini unutamam.

        ZAMAN GÖRECELİDİR

        İkincisinde gün ortasında kalp krizi geçiren annemi Göztepe’den Basmane’ye Şifa Hastanesine götürdük. İşte o gün ‘Yaşama Yol Ver’ çığlığının tam anlamını kavradığım gündür. Bir öncekinde trafik yoktu. Ama ikincisinde araçları geçebilmek neredeyse imkânsızdı. Şiddet yanlısı olmamama rağmen o gün içimden elime bir makineli tüfek alıp önüme geleni taramak geçti. Sonuçta hastaneye ulaştığımızda acil girişine park etmiş aracı kaldırtmak, annemin sedyesini hastaneye alabilmek için dakikalar boyu bekledik.

        Avaz avaz bağıran doktor ve hastane görevlilerine rağmen salınarak gelen araç sahibi, hiçbir şey olmamış gibi özür bile dilemeden otomobiline bindi. Zaman görecelidir derler ya. Hah, ne demek istediklerini tam da böyle durumlarda anlıyorsunuz.

        Hemşire nefes alabilmesi için anneme hava veren balonu durmaksızın sıkarken otomobiline kurulan beyefendi kontağı bir türlü çeviremedi. Başka zaman olsa belki de insanın dikkat bile etmeyeceği bir süredir bu ancak anneniz sedyede ölümle pençeleşirken size saatler gibi geliyor.

        Her ambülans sesinde yaşadığım bu iki ağır tecrübeyi hatırlıyorum, hastaya ve içindeki görevlilere sabır diliyorum. Çünkü hasta yakını olarak bizim bir gün yaşadığımız sıkıntıyı ambülans şoförleri ve sağlık görevlileri gece gündüz yaşıyor. Bir yaşam kurtarmaya gidiyorsunuz ve karşınızda duvar gibi bir sürü anlayışsız insan çıkıyor. Medeniyetin temelinde empati vardır. Yaşama yol verin. İnanın zor değil.

        Diğer Yazılar