Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Celsus Kütüphanesi dünyanın en iyi bilinen on yapısından biri. Efes Antik Kenti’nin göz bebeği. Her ne kadar Yamaç evleri daha çok sevdiğimi söylesem de konser geceleri aydınlatıldığında Celsus hep ön sıraya geçmeyi başarıyor.

        Bir evladın babasının anısına yaptırabileceği en görkemli yapılardan biri olan Kütüphane tam da bu nedenle benim için sonsuz sevgiyi ve saygıyı simgeliyor.

        Celsus Kütüphanesi, Uluslararası İzmir Festivali’nin hem sanatçılar hem de izleyiciler için en gözde konser mekânlarından biri.

        22 Haziran akşamı Celsus’da resital veren Polonyalı Piyanist Konrad Skolarski’ye bir gece önce yemekte Celsus Kütüphanesi’nin fotoğraflarını gösterdik. Büyülenmiş gibi bir süre bakakaldı.

        Sonra “burada konser vermek çok değerli bir ayrıcalık. Bunu sağladığınız için çok teşekkür ederim” dedi. (Kendisini Celsus’da dinlemek de büyük bir ayrıcalıktı ama bunu konserden bir gün önce kendisine söyleyemedik.)

        Yaptığım işin en iyi tarafı, Festival etkinliklerinde hem mutfakta hem masada olabilmek. Mutfakta olduğum anlar, o görkemi yaratan bütün hazırlıkları, sonsuz emekleri gördüğüm zamanlar. Her şey bitip de konser başladığında öncesinde yaşananlar izleyicilerin pek umurunda olmuyor. Olması da gerekmiyor belki.

        Orada duran onca sandalyenin plana uygun olarak dizilebilmesi için bile kaç kişinin emek verdiğini kaç kişi düşünüyor acaba?

        Ya da piyanonun oraya nasıl, kaç kişiyle geldiğini düşünen var mıdır ki? Sonra, güneşin son kalan ışıklarıyla yıkanırken yavaş yavaş karanlığa gömülen sütunların birden küllerinden doğan Anka Kuşu gibi aydınlanıp parlamasını izlemek mucizeye tanık olmak gibi geliyor. Sanatçıların gelmesi, ses provası, yaz güneşinin altında kızmış mermer kente hayat veren o tatlı telaş.

        ORTAK DİL MÜZİK

        Sanatçılar sahneye çıktığında artık masaya oturma zamanı geliyor. İnsanın görevli olduğu bir konseri büyük bir rahatlıkla izlemesi mümkün değil gerçi ama işte Celsus’un büyüsü bir kez daha imdada yetişiyor. Ay ışığının yıkadığı antik kentte, ışıl ışıl görkemli duruşu, uzaklardan duyulan çıngıraklar, müziğe ayak uydurmak ister gibi kesik çığlıklar atan gece kuşlarının sesleri ve dünya insanlarının ortak dili müzik.

        Hani neyi nerede yaptığın değil, kiminle yaptığı önemlidir gibi bir deyiş var ya, bence müziği kiminle dinlediğin kadar nerede dinlediğin de önemli oluyor Celsus Kütüphanesi’nde. Aşırı sıcak da olsa, yağmur sonrasının serinliğini de yaysa bu görkemli yapı insanın duygularının tam da orta yerine kuruluveriyor.

        20 Haziran gecesi Mauro Maur ve Francesca De Clossey’i dinlerken düşündüm bütün bunları. Orada, ikilinin birbirlerine karşı duyduğu sevginin ve sinemanın büyülü müziğinin etkisi altında, aşırı sıcaktan adeta haşlanmış halde Celsus’un görkemine karşı otururken ne denli şanslı olduğumu düşündüm.

        Şanslıydım, bir gece daha Celsus’da konser dinleme fırsatım vardı. Şanslıydım, bu güzelim yapının gündüzden geceye büyülü dönüşümünü izlemek ve ucundan da olsa bu dönüşüme katkıda bulunmak fırsatım vardı.

        Ve şanslıydım, Celsus, Efes’te, Selçuk’ta kısacası benim kentim İzmir’de idi.

        Diğer Yazılar