Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        • İzmir Enternasyonal Fuarı’nın hazırlıkları sürüyor. 26 Ağustos – 4 Eylül 2016 tarihleri arasında İzmir yine fuar heyecanı yaşayacak. İZFAŞ’ın dünya fuarcılığında bu gün geldiği noktayı göz ardı etmek mümkün olmasa da, özellikle bizim kuşağımız için Fuar pek çok anlam ve duygu ifade eder.

        Çocukluğumun bir ay süren fuarları, bin bir renk ve koku barındıran Kültürpark, her şehirden hatta her ulustan insan kalabalıkları, gazinolar, çay bahçeleri, lunapark.

        Televizyonun olmadığı bir dönemde başka ülkelerin neler yaptığını, nasıl yaşadıklarını görmemizi sağlayan sergiler. Yalnız diğer ülkeleri mi? Pek çok şehrimizi, ürünlerini, lezzetlerini gördüğümüz tattığımız yerdi Fuar.

        Üç- beş senedir Fuar’a gidemiyorum. Belki eski anıların izini bulamamak korkusundandır, kim bilir? Ama çocukluğumun Fuarlarını her yıl bu dönemde tekrar tekrar hatırlıyorum. Temmuz ayının ikinci yarısı annem için Fuar hazırlığı demekti.

        Başka kentlerde oturan dost ve akrabalar her yıl mutlak Fuar zamanı ziyaretimize gelir, bir iki hafta kalırlardı. İlk gecesinden başlamak üzere düzenli olarak her akşam Fuara gidilirdi. Babam makinaları severdi. Odalar Birliği Pavyonu favorisiydi. Orayı gezmeden başka bir yere gitmezdi. Ama sonuçta demokratik bir aileydik.

        BİNME ŞANSI

        Çoğu kere Göl Gazinosunun önünde buluşmak üzere sözleşilir ve Fuar ekibi ilgi duydukları pavyonları gezmek üzere ayrılırdı. Bu durumlarda genellikle babamla Odalar Birliği Pavyonunu tercih ederdim. Çünkü oradan çıkışta diğerlerini beklerken gölde kuğulara binme şansı bulmak mümkündü.

        Pavyon gezisinden sonra akşam yemeği için bir yere oturulurdu. Fuarda o dönem her kese için uygun yerler olduğunu hatırlıyorum.

        Bazen de Manolya çay bahçesine oturulur, kocaman kömürlü semaverin güzelim kokusu eşliğinde evden getirilen börek ve kurabiyeler atıştırılırdı. Eğer gazinoya, tiyatroya veya sirke gidilmeyecekse gezi Fuar çarşısında son bulurdu. Paraşüt kulesinin çevresine kurulduğunu hatırladığım bu dev çarşı (ya da bana öyle geliyordu) en çok sevdiğim yerdi. Her yıl birkaç kez kaybolmama rağmen yine de burayı çok severdim.

        Çarşı gezmesi Tariş pavyonundan üzüm suyu içerek başlardı. Sanırım babam bunu Tariş’e küçük bir katkı olarak düşünürdü. Kendi ürettiğimiz bir ürünü satın almak onun için önemliydi. Sonrasında çarşıya girilirdi.

        Çarşı dediğime bakmayın her türden malın sergilenip satıldığı stantlardan söz ediyorum. Aklınıza ne gelirse burada bulmak mümkündü.

        KOLONYA BÖLÜMÜ

        Özellikle şehir dışından gelenler buradan alışveriş ederlerdi. Çünkü fuar için İzmir’e gelip eli boş dönmek olacak şey değildi. Kuru incir, Hacı Galip lokumları ve şekerlemeleri ve Altın Damlası kolonya İzmir’in simgesi gibiydi ve eşe dosta armağan olarak alınmalıydı.

        Alışverişin kolonya bölümüne bayılırdım. O dönem sprey şişesi nedir bilmediğimizden satıcıları kolonyaları flit pompasına doldurur ve kalabalığın üzerine püskürtürdü. Altın damlasının çok hoş ancak doğal olarak bir çocuk için ağır bir kokusu vardı ama üzerime püskürtülmesini severdim. Eve dönüşte annemin “Ah kızım yine mi” serzenişleri ve gece yarısı banyoya sokulma pahasına pompanın önünde dururdum. Genellikle ikinci kez kolonya serpintisinin önünden geçmek için döndüğümde de kalabalıkta kaybolurdum. Başlarda birkaç kez ağlamış olsam da sonraları bizimkiler beni kayıp çocukların götürüldüğü polis merkezine doğru yürürken bulur oldular. Fuarda çocuklar hala kayboluyor mu bilmiyorum ama Altın Damlasını ve çocukluğumun fuarlarını özlüyorum.

        Diğer Yazılar