Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ARAP Ortadoğu’sunda bu yıl, birikmiş tüm sorunlar ve bu toplumlardaki tarihten taşınan patolojiler patladı. İran ile Suudi Arabistan arasındaki müthiş hegemonya mücadelesinin de etkisiyle bölge bir şiddet deryasına dönüştü. IŞİD’in Musul’u almasıyla birlikte Suriye ve Irak devletlerinin toprak bütünlüğü belki de bir daha asla onarılamayacak şekilde bozuldu.

        Alandaki bu yeni olgu bir yandan sergilediği vahşet, ortaya koyduğu dünya görüşüyle dünyadan tepki çekti. Diğer yandan kurduğu şiddet ve dehşet düzeniyle, 21. yüzyılın temel özelliklerini hiçe sayan eğitim anlayışı ve sistemiyle egemenliği altında tuttuğu insanlara bugün için huzur, gelecek içinse derin bir sefalet sunmuş oldu.

        IŞİD’in başarısı ve en azından şimdilik kalıcı gibi gözükmesi tepkileri de birlikte getirdi. Henüz sonuçları tam olarak alınmasa bile ABD’nin devreye girmesi sonucu başlayan örgüte yönelik saldırılar askeri açıdan soluğunun kesilmesine yol açtı. Ne var ki örgütün Sünni üstünlüğünü kutsayan, bu nedenle de Şiilerin ya da diğer mezhep veya dinlerin yaşama hakkını reddeden söylem ve eylemi Irak ve Suriye koşullarında yankı buluyor.

        Önümüzdeki yıl özellikle Irak’ta, Bağdat’taki yeni yönetimin Sünnileri sisteme dahil edebilme becerilerine bağlı olarak, IŞİD’in püskürtülmesi ihtimali yabana atılamaz. Böyle bir gelişme bazı Sünni aşiretlerin IŞİD’e karşı cephede yer almalarına yol açarsa örgütün zafer dalgası da kesilebilir ya da hızını kaybeder. Irak’ta İran ve ABD arasındaki zımni işbirliği böyle bir gelişme ihtimalini güçlendiriyor.

        ABD ve İran Maliki’nin iktidardan uzaklaştırılmasında uzlaştıkları gibi Ebadi hükümetinin nihayet Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile petrol gelirleri konusunda bir mutabakata varmasında da etkili oldular. Zaten bu yılın Ortadoğu’daki en önemli gelişmelerinden birisi Kürtlerin Irak ve Suriye’de oluşturdukları yönetimlerin sınırlarının ABD garantisi altında olduğunun tesciliydi.

        Bu garanti en azından bugünkü koşullarda bağımsızlığın desteklenmesi anlamına gelmiyor. Kaldı ki IŞİD’in Erbil’e saldırması ve Türkiye’nin eli kolu bağlı bu gelişmeyi seyretmesi nedeniyle bağımsızlık fikrine sert şekilde karşı çıkan İran Kürdistan Bölgesel Yönetimi siyasetinde etkisini artırdı.

        Tahran ile Washington’un İran’ın nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varmaları halinde Irak ve Suriye denklemleri radikal şekilde değişebilecektir. Suriye’de Esad ve hempaları iktidarda kaldıkça Sünni topluluğun IŞİD’i reddetmeyeceği ve kalıcı bir barışın sağlanamayacağı iyice anlaşıldı. Rusya’nın yıl sonuna doğru gündeme getirdiği, Esad ve hempalarının iktidardan tedricen uzaklaştırılmalarını da içeren planı bu nedenle yılın ümit verici gelişmelerindendi.

        Bu yılki Gazze savaşı Netanyahu hükümetinin düşündüğünden hayli farklı şekilde bir dönüm noktası oldu. Öncelikle savaş HAMAS’ı yeniden önemli bir siyasi aktör haline getirdi. Filistin toplumunun bölünmüşlüğü ve artan İsrail kolonizasyonu nedeniyle hissedilen çaresizlik bireysel terör eylemleriyle kendini gösterdi. İsrail’in dünyadaki diplomatik yalnızlığı derinleşti. Mart ayında yapılacak seçimlerde aşırı sağın kazanmaması neredeyse uluslararası bir proje haline geldi.

        Suudi Arabistan birbiri ardına yaptığı hamlelerle Arap dünyasının siyasi ittifaklarını şekillendiren kilit ülke oldu. Kendi kafasına göre siyaset yapmaya kalkan, Türkiye’nin bölgedeki son müttefiki Katar’ı Riyad çizgisine zorla çekti. Mısır ile ilişkilerini düzeltmeye de zorladı.

        Kısacası Ortadoğu Arap devletleri, demokratikleşmesini laik çizgide sürdürme iradesi gösteren Tunus dışında ya İslamcı şiddetin ya da daha sertleşmiş eski tip otoriterliklerin hâkimiyetinin sürdüğü bir bölge olarak kaldı.

        Diğer Yazılar