Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇANLAR çalıyor. Yalnızca dış politikadaki yalnızlaşma, Ermeni meselesinde art arda gelen vuruşlar, insanı kaygıdan kıvrandıran, 1970’lerin hayaletlerini canlandıran, şiddete açık bir seçim dönemi nedeniyle de değil. Türkiye’nin dünyadaki duruşunu her yönüyle etkileyecek ekonomi alanında da giderek daha sıkıntılı bir döneme giriyoruz. Üstelik ekonomideki sıkıntılar tüm diğer toplumsal ve siyasal meseleleri daha da keskinleştirecek bir etki yapar.

        Bizi yönetenlerin bir kısmı bunun herhalde farkında. Ama galiba çoğu da değil. Tıpkı bölgedeki gelişmelerin dış politikada geçmiş dönemin varsayımları, yaklaşımları ve öngörüleriyle hareket etmeyi imkânsız kıldığının farkında olmadıkları gibi. İktidarı destekleyen toplumsal katmanların da durumu anlamada biraz zorluk çektikleri anlaşılıyor. Genel kitlenin bugünün dertleri dışında bir şeyle ilgilenmemesi hadi gene anlaşılır, ama bu ülkenin yeni seçkinleri olarak hegemonyalarını kurmak isteyenlerin körlüğü ve sağırlığı şaşırtıcı olduğu kadar kaygı verici.

        Acilen yeni bir strateji oluşturmak, hikâye bulmak ve bunun gerektirdiklerini yapmaya koyulmak gerekiyor. Financial Times Gazetesi’nin özel Türkiye ekinde dünyanın en önde gelen iktisatçılarından Daron Acemoğlu ve finans dünyasının en iyi analistlerinden Murat Üçer de yazdıkları yazıda bu duruma dikkat çekiyor. Yazarlar Türkiye’nin yatırımcı cezbetme açısından giderek gerilere kaydığını, yükselen enflasyon, yolsuzluklar ve kurumsal özerklik kaybının yatırımcı iştahını kapattığını vurguluyor.

        Acemoğlu ve Üçer’e göre, “Düşük kaliteli büyüme uzun süre devam edemez. Bugünkü yolda devam edilen her yıl kaybedilmiş bir yıldır... (Var olan sorunların çözülmesi imkânsız değildir) daha öngörülebilir düzenlemeler ve vergi politikaları da dahil olmak üzere basit yapısal reformlarla sorunlar aşılabilir”.

        Habertürk Gazetesi Ekonomi Servisi’nden Rahim Ak’ın Gaziantep hakkında 3 gün süreyle yazdıklarının aslında herkesi düşündürmesi gerekir. Kurdan, artan kredi borçlanmasından, daralan pazarlardan kaynaklanan sorunlar (bazı şehirlerde buna eklenen Suriyeli mülteci varlığı ve emlak fiyatlarına etkisi) küçük şehirleri ve buralardaki şirketleri zorluyor. Zorlamaya da devam edecek. Zaten bu konularla ilgilenen yazarların sürekli uyardıkları gibi 2002-2007 arasındaki Türkiye ekonomik başarısını sağlayan koşullar hızla değişiyor.

        Gaziantep gibi diğer sanayileşen şehirlerin de yeni dönemde Türkiye ekonomisinin ihtiyaçlarının çok farklı olacağını, şirketlerin yeni döneme hazırlanmaları gerektiğini anlamaları gerek. Şirket sahiplerinin sadece birtakım aydınların veya solcuların derdi olduğunu sandıkları, Türkiye’deki hukuk ve bağımsız kurum eksikliği sorunu giderek herkesi daha sert bir şekilde vuracak.

        Bu gerçekleştiğinde, yani zaten 6 yıldır dolar bazında artmayan kişi başına gelir, bir de düşmeye başladığında işler sarpa saracak. Son 15 yılda işe çok yarayan ülke imajı da buna bağlı olarak hasar görecek.

        Ortadoğu’nun geleceğinde Türkiye ve İskandinav modellerinin bir anlamı olup olmadığını tartışmaya açan konferanstaki konuşmalar ve sohbetler bu önermeyi doğrular nitelikte. Türkiye’nin bir model olarak görüldüğü kendisinden çok şeyler beklenen günlerden esinti kalmamış. Tersine, bir yandan hızla otoriterleşen, hukukun üstünlüğünden, kurumların özerkliğinden vazgeçen bir ülke imajı şekilleniyor. Diğer yandan sözünün dinlenmesini sağlayan ekonomik büyümenin tık nefes olduğuna, çürümenin başını alıp gittiğine dikkat çekiliyor. Üstelik hemen herkes tıpkı Acemoğlu ve Üçer gibi potansiyelin yüksekliğine vurgu da yapıyor.

        Gereksiz siyasi ihtiraslar uğruna bu potansiyeli heba etmemek gerekir.

        Diğer Yazılar