Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün itibarıyla seçimlerin üzerinden 52 gün geçti. Ülke hükümetsiz değilse bile yeni bir hükümet kurulamamış olmasının yarattığı sıkıntılar var. Türkiye açısından uzun vadede etkileri görülebilecek önemli kararlar halen çoğunluk iradesini temsil etmeyen bir hükümet tarafından alınıyor.

        AKP ile CHP arasında süren koalisyon müzakerelerinden olumlu mesajlar gelmesi burada bir sonuca varılabileceği hakkında insanı ferahlatmıyor. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercihinin yeniden seçime gidilmesi olduğu biliniyor. Eski, ancak hâlâ etkisi altındaki partisinin onun iradesine ne ölçüde direnebileceği, Başbakan Davutoğlu’nun koalisyonu kurmak için bir risk alıp almayacağı soruları orta yerde duruyor.

        Ekonomiyle ilgili gelen tüm haberler Türkiye’nin üzerine gelmekte olan krizle kolay baş edemeyeceğini gösteriyor. Bir an önce zor ve muhtemelen can acıtıcı tedbirlerin alınması gerekecek. Gecikme, ödenecek maliyeti çok yükseltecek. Yeni bir seçim ihtimalinin bu koşullarda gündemde bile olmaması gerekiyor. Aslında bir koalisyon kurulması halinde küçük ortak kendisinin sorumluluğu olmayan bir ekonomik krizin yaratacağı hoşnutsuzluktan da pay alacak. Kısa vadeli baktığınızda çok cazip bir durum değil onlar açısından.

        Siyasette ise 7 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan gevşemeden, en azından bir kesime hâkim olan iyimserlikten eser kalmadı. Suruç katliamı karşısında toplumsal kesimlerin ve partilerin aldıkları tavırlar, benimsedikleri söylemler ortak bir duyguda buluşulamaması çok vahim bir ayrışmayı, düşmanlaşmayı işaret ediyor. Siyasetin bugünkü Cumhurbaşkanı tercihleriyle, seçmen iradesi arasında kilitlenmiş hali bu olguyu derinleştiriyor.

        Üstelik bu durum giderek daha kasvetli hale gelen bir ortamda yaşanıyor. Geçen hafta pazartesi gününden beri yaşanan gelişmelerle ülkedeki çatışma ortamı yoğunlaşıyor. PKK şiddeti tırmandırıyor. Gerçekleştirdiği eylemlerin niteliği ve medyada bunun yer alış şekli iki yılı aşkın süredir şehit cenazeleri gelmediği için rahatlamış toplumun tüm sinir uçlarına iğneler batırıyor. Her cinayet ve her cenaze acıyı derinleştiriyor, öfkeleri biliyor.

        Görünen o ki tırmanma daha bir müddet devam edecek. Bu durumda toplumdaki gerginlik, düşmanlık havası, güvensizlik ve tedirginlik de artacak demektir. Böyle bir gelişmenin sonucuysa toplumsal kesimlerin birbirlerine kulak tıkadıkları, nefret söylemini körükleyen, infial yaratacak ifadeleri benimseyen ve duyguları azdıracak olanların öne çıktıkları bir ortamdır.

        Böylesi bir ortamda itidal önermenin pek faydası olmaz. Ancak bir işin faydasının olmaması onun yapılmaması için gerekçe de teşkil etmez. PKK üzerinden HDP’yi yani son seçimlerde seçmenin yüzde 13’ünün oyunu alıp 80 milletvekili çıkarmış bir partiyi ve onun üyelerini şeytanlaştırmak akıllıca bir iş değildir. Şunun şurasında dörtbeş ay öncesine kadar bu partinin mensupları, AKP’nin en büyük başarılarından birisi diye sunduğu “barış sürecinin/Kürt açılımının” bir parçasıydı. O zaman da PKK ile ilişkisi bugünkü gibiydi. Üstelik müzakerelerin merkezindeki kişi de PKK’nın başı Abdullah Öcalan’dan başkası değildi.

        Hafızasızlığımıza güvenenlerin adımlarıyla hava artık değişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün barış süreciyle ilgili olarak “Bu ülkede milli birliğimize kast edenlerle bir çözüm sürecini devam ettirmek, öyle zannediyorum ki mümkün değil” dedi. Selahattin Demirtaş ise Radikal Gazetesi’nden Ezgi Başaran’a verdiği uzun mülakatta ve dün grupta Cumhurbaşkanı’na cevaben yaptığı konuşmada çözüm sürecinin bozulmasını doğrudan Cumhurbaşkanı’nın seçim kaygılarına bağladı.

        Hangi kaygılarla olursa olsun eğer bu kez de Kürt meselesinde siyaset savaşa yenik düşerse toplum olarak dehşet verici bir bedel ödemek zorunda kalmamız işten değildir.

        Diğer Yazılar