Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden’ın ziyaretinin Suriye ve Irak meseleleriyle ilgili sonuçları önümüzdeki dönemde ortaya çıkar. PYD’nin Cenevre’deki barış görüşmelerine katılmasına karşı çıkan Türkiye’nin bu duruşunun sonuç verip vermeyeceği de görüşmelerin niteliği hakkında aydınlatıcı olacaktır.

        Şimdilik söylenebilecek olan Obama yönetiminin bir kez daha, son aylardaki çeşitli sürtüşmelere, öncelik ve yaklaşım farklılıklarına rağmen Suriye politikasında Türkiye’yi yanında görmek istediğidir. Benzer bir durum Irak’ta da geçerlidir. Özellikle Başbakan Davutoğlu ile yapılan toplantının hayli uzun sürmesi bu farklılıklar üzerindeki tartışmaların yoğun olduğu anlamına da gelir.

        Gene de Washington belli ki, eski bir Amerikan elçisinin söylediği gibi bir kez daha “Türkiye ile birlikte iş yapmayı Türkiye’nin arkasından dolanarak iş yapmaya tercih” etmiştir. Bundan sonrası biraz da Türkiye’nin özellikle de Cenevre konferansları hakkında alacağı tavırla belli olacaktır.

        Biden’ın ziyaretinin resmi temaslar kısmında, yapılan açıklamalardan anladığımız kadarıyla iki ülkenin “stratejik ortak” olduklarının altı bir kez daha çizilmiş. Başika’da taraflar birbirlerini daha iyi anlamışlar. Ne var ki PKK’yı terör örgütü olarak tanımlayan, silah bırakmasını talep eden Biden’ın terörist örgüt listesinde Başbakan Davutoğlu’nun Türkiye’de eylem gerçekleştirdiğini iddia ettiği PYD yok.

        Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ilişkilerin ne yönde süreceği zaman içinde görülecekken, Obama yönetiminin Türkiye’de neler olup bittiğiyle ilgili mesajları hemen anlaşılacak nitelikteydi. ABD Başkan Yardımcısı, resmi temaslarından önce simgesel anlamları çok yüklü bir dizi temas yaptı. Konuşmalarında Türkiye gündeminin en hassas konularına, genelde hükümetin bakış açısına ve duruşuna hayli ters gelecek mesajlarla değindi.

        Amerikan Başkan Yardımcısı daha önceki ziyaretlerinde tanık olmadığımız bir programla resmi temaslardan önce Türkiye kamuoyuna mesajlarını iletti. Biden, sivil toplum kuruluşları temsilcileri sıfatıyla dördü gazeteci altı kişilik bir grupla görüştü. Davet edilen gazetecilerden ikisi, gazetelerinden atılmış köşe yazarlarıydı. Bu toplantıdan önce yaptığı konuşmada Biden başta akademisyenler dilekçesi üzerinden ifade özgürlüğü olmak üzere son iki haftanın en ateşli gündem konularında Türkiye’deki toplumsal muhalefete daha yakın bir dil kullandı.

        Toplantıya katılan Kadri Gürsel’in aktardığına göre Biden, “Türkiye’de fikir özgürlüğünün ve sağlam bir demokrasinin mevcudiyeti bizim için önemlidir. Güçlü bir demokrasiye sahip olmasının Türkiye’nin ABD ile ilişkileri üzerinde doğrudan etkisi vardır. Eleştirel habercilik yüzünden gazeteciler sindirildiğinde ya da hapse atıldığında, internet özgürlüğü kısıtlandığında ve sosyal medya sitelerine erişim engellendiğinde ve bir dilekçeyi imzaladılar diye binden fazla akademisyen ihanetle suçlandığında, (Ortadoğu’nun tamamına ve dünyanın başka yerlerine yönelik) ihtiyaç duyulan türde bir örnek ortaya çıkmıyor.

        Sindirilmekten ve cezalandırılmaktan korkmadan kendi düşüncenizi serbestçe ifade etme, politikaları eleştirme ve aykırı görüşler dile getirme hakkına sahip olmadığınızda, ülkeniz de elindeki fırsatlardan mahrum bırakılmış olur” dedi.

        Yayınladığı bir haber nedeniyle Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Erdem Gül ile birlikte tutuklanarak Silivri’de hapse atılan gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın eşi ve oğluyla buluşup, genç Dündar’a “Babanla gurur duymalısın” diyerek de Biden güçlü bir eleştiri yapmış oldu.

        ABD dış politikası, Türkiye ile ya da başka ülkelerle olan ilişkilerinde pek çok kez stratejik çıkarlarını ilke ve değerlerin önüne koymuştur. Uluslararası ilişkiler mantığı içinde hoşa gitmese de şaşılacak bir tutum değildir. Bu durumda Türkiye demokrasisinin niteliği hakkında bu denli net mesajlar içeren bir dizi temasın anlamı stratejik önemin yalnızca jeopolitik konumdan değil, siyasetin demokratik olmasından da kaynaklandığını Türkiye’ye hatırlatmak olmalıdır.

        Diğer Yazılar