Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerika’da siyaset konuşabildiğiniz insanlardaki belki de en büyük değişiklik kendi ülkelerinin siyasi gidişatına yönelik ilgilerindeki artış. Seçim kampanyası son tura girdiğinde bunun daha da artacağına kuşku yok. Dış dünya, önde gelen gazetelerin baş sayfalarından da anlaşılacağı gibi ancak büyük bir felaket yaşandığında ya da ABD dış politikası ya da eylemleri bağlamında yer bulabiliyor.

        Dolaylı olarak Türkiye bu son tür haberlerin bir parçası. Yorum sayfalarında da hakkında sık sık yazı çıkan bir ülke. Ancak garip şekilde hakkında bunca mürekkep tüketilen bir ülkenin ABD’de siyaseten doğru tahlil edildiğini söylemek de zor. Washington’da Türkiye ile ilgilenenlerin bile ülkedeki dinamikleri, güç dengelerini ne ölçüde anladıklarından doğrusu emin değilim. Son üç haftada iç politikada yaşananlar karşısındaki şaşkınlıkları gerçekten şaşırtıcı. Başbakan değişikliği çoğu kişiyi kontrpiyede bırakmış, dokunulmazlıkların kalkmasının sonuçları hakkında da kafalar iyice karışık geldi bana.

        Edindiğim en net izlenim Türkiye’nin artık ABD devleti veya Amerikan kamuoyu açısından makbul bir ülke sayılmayışı. İşi Türkiye’yi izlemek olanlardan, dünyadan genelde bihaber arkadaşlara kadar herkes karşılaşır karşılaşmaz “Sizde neler oluyor?” sorusunu soruyorlar. Bu “Neler oluyor?” sorusu son siyasi gelişmelerle ilgili olduğu kadar Türkiye’nin rotası hakkında hissedilen bir kaygıyı da yansıtıyor. Ne var ki bu kaygı karar vericiler açısından belli ki yeni bir siyaset benimsemeyi ya da bugünkünden daha fazla uyarıda bulunmayı gerektirecek bir aciliyet içermiyor. Yani uzun vadede ülkedeki Batı aleyhtarı söylemin keskinleşmesinin, derinleşen İslamileşmenin, kurumların tarumar edilmesinin yaratabileceği sorunlar üzerine pek kafa yoran yok.

        Aslında bu gamsızlık “Türkiye modeli veya örneği” konusundaki beklentilerin tükendiği anlamına geliyor. Yani Türkiye’nin öznel bir model üretebileceğine dair inanç çoktan sıfırlanmış. Ancak Ankara, ABD’nin politikalarına aykırı düşecek ya da bunları engelleyecek bir çizgide olmadığı sürece ilişkiler konu bazında sürdürülecek. Kendileri açısından önemli konularda Amerikalılar Türkiye’den istediklerini aldıklarını söylüyorlar. Zaten konuştuğum kişilerin hemen hepsi son 3-4 aydır ilişkilerdeki gündelik pürüzlerin ve sürtüşmelerin hayli azaldığını vurguladılar.

        Bu durum, Başbakan Davutoğlu’nun iradesini mi yansıtıyordu yoksa genel bir devlet politikası mıydı bunun cevabı da yeni hükümet kurulduğunda anlaşılır. Görünen o ki Katar ve Suudi Arabistan dışında neredeyse yedi düvelle sıkıntılı bir ilişkisi olan Türkiye, ABD ile arasındaki anlaşmazlıkları derin bir gerginlik haline dönüştürmek istemiyor. Bunun karşılığında Amerikan karar vericileri de arada yaptıkları çıkışlar dışında Türkiye’nin üzerine gelmiyorlar. Ne var ki özellikle düşünce kuruluşlarında Türkiye’deki siyasi tekelleşmenin ve otoriterleşmenin ileride çok sorun yaratacağını düşünenler var.

        Bunların henüz ABD’nin genel Türkiye siyasetini ilkelere ve değerlere bağlamasını sağlayacak güçleri olmasa da geleceğe yönelik malzeme biriktiriyorlar. Cizre’deyüz kişinin yakılarak öldüğü iddiasıyla ilgili Birleşmiş Milletler’in soruşturma yapmak istemesi, New York’taki Reza Zarrab davasında ortaya dökülebilecekler, Suriye politikasında geçtiğimiz 5 yılda yapılan hatalar, cihatçı hareketlerle ilişkiler günün birinde daha açık ve etkili şekilde ikili ilişkilerin malzemesi haline gelebilir.

        Son olarak, genelde Türkiye’deki hukuksal sorunları veya demokrasinin işleyişini dert etmeyen yatırımcılarda Türkiye’deki kabine değişikliği iktisat politikalarının yönü hakkında kaygı yaratmış. Giderek yaygınlaşan kayyum atamaları da mülkiyet hakkıyla ilgili soru işaretlerini çoğaltmaya başlamış.

        Diğer Yazılar