Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Doğu yarıküre güne başladığında Amerikan seçimlerinin sonuçları belli olmuştu. Bu yazı okunurken Hillary Clinton veya Donald Trump ABD başkanı seçilmiş olacak. Eğer seçilen Demokrat aday Clinton ise Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesi, destekçilerinin bir kısmının bu durumda olay çıkarmaları ihtimal dahilinde. ABD’nin bugünkü durumundan şikâyetçi olan aklı başında insanlar bile Trump’ın seçilmesinin dünyanın en eski demokratik cumhuriyet deneyimi açısından faşizan bir gidişin yolunu açacağı kaygısını taşıyorlar.

        Cumhuriyetçi Trump’ın seçilmesi, dünyanın en büyük ekonomisinin, en azman askeri gücünün başına Amerikan anayasal sisteminin kurumlarını, kurallarını hiçe sayan, cehaletini sınırsız bir küstahlıkla sergileyen şımarık, dengesiz bir imtiyazlı beyazın geçmesi demek olacaktır. Sürekli kutuplaştırmadan beslenen Trump, kendi ifadeleriyle basın özgürlüğüyle arası pek hoş olmayan, sonuç vermese bile işkenceyi destekleyen, seçimi kazandığı takdirde rakibesini hapse attırmak isteyen, bölgesel savaşlarda nükleer silah kullanmayı düşünebilen, ırkçı bir söylemle toplumun geniş kesimlerine ve kadınlara hakaret etmekten zevk alan birisi.

        NATO ve AB’nin dağılmasından rahatsız olmayacak, Müslümanlara nefretle yaklaşan, dünya düzeninin normlarından hazzetmeyen, ülkesini içine kapalı ama dünyaya kabadayılık edecek bir konumda gören bir dış politika anlayışına da sahip. Kısacası Trump’ın temsil ettiği siyasi çizgi, eğer Başkan seçilmesi halinde aniden pek çok konuda 180 derecelik dönüşler yapmayacaksa liberal normlara, güçler ayrılığına, anayasanın kutsallığına inanan Amerikan düşüncesinden ve idealinden çok uzak. Üstelik, siyasi yükselişinde fakir beyazların öfkesini köpürtmesi çok etkili olmasına rağmen, izleyeceği ekonomi politikalarıyla tam da bu sınıfın çıkarları aleyhinde çalışmış olacak.

        Demokrat Clinton’ın seçilmesi, rakibinin nitelikleri göz önünde bulundurulduğunda kesinlikle ülkesi ve dünya açısından daha iyi bir tercihtir. Ne var ki iyi bir tercih değildir. Mesele Clinton’ın zekâsı, birikimi, deneyimi, çalışkanlığı ve kampanya sırasında önerdiği politika tercihlerinin niteliğinden kaynaklanmıyor. Hemen her konuda, özellikle de önseçimlerde Bernie Sanders’in Clinton’ı sola çekmeyi başarması nedeniyle Clinton Amerikan toplumunun geleceği açısından daha iyi siyasetler öneriyor.

        Mesele Clinton’ın, meşruiyeti ciddi şekilde erozyona uğramış Amerikan yönetici seçkinlerinin tam göbeğinden, üstelik kocasının ve kendisinin zaaflarının sıkça ortaya döküldüğü bir geçmişin yükünü taşıyarak gelmesi. Amerikan toplumunun önemli bir kesiminin faşizan bir profile en yakın siyasetçinin peşine, yerleşik sistemin düzgün işlememesi nedeniyle takıldıkları bir dönemde, seçmenle duygusal bağ kuramayan, şeffaflıktan bucak bucak kaçan bir aday olması Clinton’ın derin zaafı.

        Amerikan sağının ve devlet içine çöreklenmiş sağcı unsurların Clinton’dan ne denli nefret ettikleri FBI Başkanı’nın seçime on gün kala sergilediği densizlikle ortaya çıktı elbette. Seçim sonuçlarına bu da etki etmiş olabilir. Ne var ki Clinton’ın asıl derdi kendi adaylığının, kadın olmak dışında, neden desteklenmesi gerektiğini anlatamaması, böyle bir mesajı verememesiydi.

        Trump seçilmiş olsa da olmasa da Amerikan sisteminin bugünkü işleyişinin zaaflarını, kurumsal çürümenin boyutlarını ve Amerikan sağının yıkıcı dürtülerinin gücünü gösterdi. Bu durumda MIT’den Daron Acemoğlu’nun “Trump saldırısını atlatabilir miyiz? Sistemi yeniden inşa edebilir miyiz?” sorusunu sormak ve verdiği cevabı da bundan sonrası için rehber olarak kullanmak gerekiyor.

        Foreign Policy Dergisi’ndeki yazısında Amerikan kurumlarının zayıfladığını, sistemin eşitsizliği beslediğini, seçkinlerin alt sınıfların kaygılarına ve ihtiyaçlarına duyarsız kaldığını, bunun da kurumların meşruiyetini erittiğini, Trump gibi bir serdengeçtinin önünü açtığını vurgulayan Acemoğlu şu tespiti yapıyor: “Amerikan seçkinlerinin Amerikan demokrasisinin kurtarılması mücadelesinin, seçim sonucu ne olursa olsun, salı günü bitmeyeceğini kavramaları gerekiyor.”

        Diğer Yazılar