Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hatun Tuğluk’un cenazesinde yaşananlar genelde bu tür olaylara tepki gösterenler dışındakilerin bir kısmının da sesini yükseltmesine yol açtı. Toplum genelinin duyarsızlığı, hatta bazı konulardaki vicdansızlık düzeyi öylesine feci bir çizgide ki, aslında ülkeyi ayağa kaldırması gereken, kelimenin tam anlamıyla utanç verici bir olaya verilen kısıtlı tepkiye bile şükreder haldeyiz. Başka şahsiyetlerin başına gelse yöneticiler tarafından “sataşma”dan çok daha ağır bir dille, muhtemelen de şedit bir dille, lanetlenecek bu nefret suçu gene de bazı alarm zillerini çaldırmışa benzer.

        Gerçi bir cenazeyi gömdürmemek, gömülürse de mezarı kazarak merhumeyi oradan kaldırmak istediklerini böğürenlerin yaptığı mezhepçi ve ırkçı saldırının farklı bir dille, yaklaşımla kınanması gerekirdi. Orada bulunanların anlattıklarından hareket edildiğinde neden yetkililere ulaşılamadığını, polisin neden duruma müdahale etmediğinin ya da takviye istemekte gecikildiğin herhalde bir açıklaması vardı.

        Olaydan yaklaşık iki buçuk gün sonra gözaltına alınanların çoğunun serbest kaldığı haberi vardı. Ortada video kayıtları da bulunmasına rağmen bu saldırının, ülkeyi büyük bir girdaba sokabilecek bu nefret suçunun insan suretindeki esas faillerinin neden bulunamadığını da insan merak etmiyor değil.

        Bu melanetten utanç, dizginlenmemesi halinde bu zihniyetin yol açabileceği sonuçlardan kaygı duyanların uyarılarını ciddiye almak gerekir. Bir cenazeye ırkçı sloganlarla saldırılması, mezarda merhumeye rahat verilmeyeceğinin bağrılması en başta hunharlıktır. Ancak cenaze sahibesinin bir Kürt ve Alevi siyasetçi olması olaya ister istemez siyasi bir boyut da katıyor. Ondan da mühimi bölücülüğün daniskasını yaparak gelecekle ilgili bir kabusu da ete kemiğe büründürüyor.

        Karabekir Akkoyunlu’nun yazdığı gibi “Hatun Tuğluk’un cenazesi bir turnusoldur. Öfkelenen, utanan, biraz olsun vicdanı sızlayan herkesle, siyasi görüşü, inancı, ideolojisi ne olursa olsun asgari bir paydada buluşulur ve beraber yaşanır. ‘Burası Ermeni mezarlığı değil’ diyerek cenazeye saldıran, bir insanı, bir anneyi mezarından çıkartan güruhu destekleyen, mazeret bulan, ‘provokasyon’ deyip işin içinden sıyrılan, suçu mağdura atan, ‘ama’lı cümleler kuran, içinden ‘Oh olsun’ diyen, işine gelmediği için ses çıkarmayan, görmezden gelenlerle ne toplum olunur, ne komşu, ne halk, ne millet.”

        Kapıdaki tehlike tam da budur. Referandum da göstermiştir ki, kutuplaşma, siyasette ve söylemde sertleşme, toptancı yargı anlayışıyla beğenilmeyen suçsuzları içeri atma, düşmanlaştırma ile varılacak en son noktaya gelinmiştir. Yani bu yöntemle daha fazla siyasi güç üretmek, elde etmek mümkün değildir. Ülkedeki siyasi iklimi bu şiddet yüklü nefret söyleminden acilen kurtarmak asıl beka meselesidir.

        Bundan sonrasinda toparlayıcı, kucaklayıcı bir dile dönülmediği takdirde gelecekte ancak daha fazla ayrışma, daha fazla nefretle bilenmişlik ve şiddet olacaktır. Böylesi bir durum da ülkenin evlerden ırak bir girdaba kapılmasına yol açacaktır.

        Diğer Yazılar