Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son dönemde pek çok vesileyle Türkiye’deki hukuk algısı, adalet anlayışı ve yargı sistemi ağır eleştiriler altında kaldı. Hrant Dink cinayeti davasında verilen karar aklı başında herkesi isyan ettirdi. Davanın çıkmaza girmesinde siyasi sorumluluk taşıyanlar dahil önde gelen pek çok kimse kararın “vicdanları” yaraladığını söyledi.

        Adına tüm bu patırtının koparıldığı Türk halkı ise yüzde 49.5 oranında siyasallaştığına inandığı halde yargıyı büyük bir sorun olarak görmüyor. Kadir Has Üniversitesi’nin yıllık “Sosyal Siyasal Eğilimler Araştırması”nın verilerine göre en önemli iki sorun yüzde 33.6 ile işsizlik ve 28.8 ile terör. Buna karşılık yargı sistemini sorun olarak görenlerin oranı yüzde 1.5.

        Raporda hâlâ en çok güven duyulan kurum yüzde 59.9 ile (2010’a göre 3.3 puanlık düşüş) ordu. Gene Dink cinayetinde büyük sorumluluk taşıdığına inanılan polis teşkilatı ise geçen yıla göre yüzde 10.2’lik bir sıçrama sonucu yüzde 52.7 ile en güvenilen ikinci kurum olmuş. Yargı Cumhurbaşkanı ve sivil toplum örgütlerinden sonra yüzde 28.8 ile (geçen yıla göre bir puan düşmüş) beşinci sırada. TBMM, YÖK, siyasi partiler ve medya arkadan geliyorlar. Güvenlik örgütlerine yönelik bu tutku, kimilerinin askeri kimilerinin polisi demokrasinin garantisi olarak görmeleriyle de uyumlu.

        Altı çizilmesi gereken en önemli bulgulardan birisi Türkiye’de vatandaşların kendilerini bir siyasi görüşle özdeşleştirme oranlarının yüksekliği. Bu durumda muhafazakârlar geçen yıla göre 5.5 puanlık artışla yüzde 20.5’e çıkarken Kemalistler 6.4 puanlık düşüşle yüzde 20’deler. Milliyetçilikle birlikte (%19.3) sosyal demokratlık (%15.8), ılımlı muhafazakarlık (%12.7) sosyalistlik (%6.4) yükselişte. Ulusalcılık sabit gibi (%2.9), liberaller ise tebahhur etme yolundalar (%0.9).

        Kamuoyunun büyük ölçüde hükümetin söylem ve politikalarına göre görüşlerini değiştirdiğine en çarpıcı örnek terörle mücadelede en uygun yöntemin hangisi olduğuna dair soruya verilen cevaplar. Geçen yıl askeri yöntemleri en uygun bulanların oranı yüzde 31.6 iken bu yıl bu oran yüzde 44.2’ye çıkmış. PKK’nın yazın savaşı başlatarak nasıl bir hata yaptığının da göstergesi aslında bu veriler. Siyasi yöntemlere güvenenlerin oranı düşmekle birlikte hâlâ yüzde 29.5’te.

        Türkiye kamuoyunun genel kafa karışıklığı aslında bu raporda bir kez daha ortaya çıkıyor. Hükümetin terör politikalarını destekleyenlerin oranı (yüzde 38.8) desteklemeyenlerden (yüzde 39.9) düşük. Hükümet terörle mücadelede, herhalde yeterince askeri yönteme dayanmıyor diye başarısız da bulunuyor. Gerçi bu oran 2010 Aralık’ta yüzde 58.5 iken 38.4’e düşmüş. Sertlik prim yapıyor.

        Hükümetin bu sorunu çözmek için kimseyle görüşmemesi gerektiğine inananlar yüzde 51.8 gibi yüksek bir oran. Görüşsün diyenler de PKK, BDP ve Abdullah Öcalan’la görüşülmesine sıcak bakmıyor. Hükümetin Kürt meselesine yönelik politikaları da başarısız bulunuyor.

        Öte yandan bana en çarpıcı gelen veri kendisini etnik olarak Türk diye tanımlayanların yüzde 44.8’inin Türkiye’nin bölünme tehlikesi altında olduğuna inanmaları. Gene Türklerin yüzde 65.8’i Kürtlerin ayrı devlet kurmak istediklerine inanıyor. Buna karşılık Kürtler arasında bölünme tehlikesi görenler yüzde 22, ayrı devlet kurulmak istendiğine inananlar ise yüzde 38.

        Kısacası Türkiye’de Türk etnik kökenliler, özellikle de kıyı bölgelerindekiler, kendi kafalarında Türkiye’yi bölmüş durumdalar zira Kürtler ile vatandaşlık ortak paydasında buluşma iradeleri ve arzuları zayıf.

        Bu açmaz yani bir Anayasa ile aşılabilir. Yeni Anayasa yazılmasına yüzde 73.9 oranında destek var. Ancak raporun verileri Anayasa için gerekli asgari mutabakatın kolay bulunamayacağına dair ipuçlarıyla dolu.

        Diğer Yazılar