Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KADİR Has Üniversitesi her yıl olduğu gibi Türkiye Sosyal Eğilimler Araştırması'nın Kantitatif Araştırma Özeti'ni yayınladı (www.khas.edu.tr). Araştırmanın bulgularının çoğunda şaşılacak bir sonuç yok. Örneğin ülkede kendini muhafazakâr diye tanımlayanların oranında artış var. Kemalist diye tanımlayanlarınkinde de. Araştırmada kaygı duyulacak pek çok unsur var.

        Bunların en başında vatandaşın ülkedeki kurumlara ve siyasi liderlere duyduğu güvenin hızla azalmakta olması geliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri halen ülkenin en güvenilir kurumu olmayı sürdürüyor. Ne var ki 2011'de 59.9 olan oran bugün 51.7'ye düşmüş. Cumhurbaşkanı'na duyulan güven bir önceki yıla göre 13 puan azalarak yüzde 40.7'ye gerilemiş. Bu veri Metropoll'un, Cumhurbaşkanı'na güvenin 17 puan birden düştüğü verisiyle uyuşuyor.

        Medyaya güven yüzde 19.9 ile yerlerde sürünürken, sivil toplum örgütleri, Meclis Başkanı, TBMM ya da siyasi partiler de aslında feci bir tablonun içinde felaket oranlarla yer alıyorlar. Bunlara yargıyı da eklediğinizde Türkiye'nin sistemin meşruiyeti açısından, aslında pimi çekilmiş bir el bombası haline geldiğini söyleyebiliriz.

        Türk yargısının bağımsız olduğuna inanmayanların oranı yüzde 59.7. Yargının siyasallaştığına inananların oranı 58.4. Yargıya duyulan bu güvensizliği diğer kurumlara duyulan güvenin düşüklüğüyle birlikte değerlendirdiğinizde Türkiye'de devlet ile vatandaş arasındaki bağların ciddi şekilde gevşemeye hatta yer yer kopmaya başladığını söyleyebiliriz. Nitekim 1 7 Aralık'tan beri ülkeyi kasıp kavuran bunaltıcı iktidar kavgasının en önemli sonuçlarından birisi devletin hukuka dayalı bir mekanizma olarak gözlerimizin önünde erimesi oluyor.

        Hükümetin TİM aracılığıyla internet içeriğini kontrol etmek ve beğenmediklerini yasaklamak amacıyla hazırladığı yasa Meclis'ten geçti. Bu yasa bilinen tüm esaslı demokratik normları çiğnediğinden, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu tarafından eleştirildi. Eğer yasa, AB üyeliğinin ve normlarını hep savunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından imzalanırsa Şanghay İşbirliği Örgütü tarzı bir sözde demokrasi yönünde kararlı bir adım atmış olacağız. Kadir Has araştırmasına katılanlar da zaten bu yolda yürüdüğümüzü düşündüklerini teyit etmişler.

        Araştırmanın sonuçlarına göre "Türkiye demokratik bir ülkedir" önermesine "Kesinlikle katılıyorum" veya "Katılıyorum" diyenlerin toplam oranı yüzde 34. "Katılmıyorum" veya "Kesinlikle katılmıyorum" diyenlerin oranıysa yüzde 50.2. Düşünce özgürlüğü konusunda durum daha da iç karartıcı. Düşünce özgürlüğü vardır diyenlerin oranı yüzde 29.9 iken, bu önermeye katılmayanların oranı yüzde 46.2. Şunun şurasında 2011 yılında Türkiye'ye "Demokratik bir ülke" diyenlerin oranı 50.7, "Düşünce özgürlüğü vardır" diyenlerin oranı 42.7 imiş.

        Vatandaş, herhalde son yılın gelişmelerini de göz önünde bulundurarak, parlamenter demokrasiyi yüzde 76.7'lik bir çoğunlukla rejim seçiminde tercih etmiş. 2012'de bu oran 65.8 imiş. Dahası, ruhlarda ve zihinlerde uyanan kaygının bir işareti olarak Başkanlık sistemini isteyenlerin oranı yüzde 21.2'den 14.4'e düşmüş.

        Araştırmaya göre Gezi olaylarının Türkiye'de siyaset yapma tarzını etkilediğini düşünenler yüzde 60.1. Hükümetin olaylara verdiği tepkiyi başarılı bulanların oranı 27.6, "Başarısız" diyenlerin oranıysa 52.8. Burada kafaya takılan soru ise, başarısız bulanların yüzde kaçının hükümeti despotluğundan dolayı, kaçının "Yeterince sert davranmadı" diye başarısız bulduğu.

        Net olan tek sonuç ise "Olaylar uluslararası güçlerin kışkırtmasıyla çıktı" diyen yüzde 29.8'in karşısında, "hükümet politikalarına tepki", "temel hak ve özgürlük talepleri", "çevre duyarlılığı" diyen 63.6'lık bir kitlenin olması.

        Tüm bunlara karşın ülkede yaşayanların yüzde 67.2'si Türkiye'de yaşamaktan mutlu. Ne mutlu.

        Diğer Yazılar