Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANLIĞI seçimlerine iki hafta kaldı. 1950’den beri yapılan seçimler içinde herhalde bugünkü kadar eşitsiz şartlarda sandık başına gidileni yapılmamıştır. Hakkaniyete aykırılık yalnızca adaylardan birisinin devletin tüm imkânlarını kampanyası için kullanabilmesinden kaynaklanmıyor. Medyanın geneldeki tavrı, hangi haberlerin nasıl görülebildiği gibi unsurlar da bu vahim durumu derinleştiriyor.

        Tüm bunlara CHP-MHP adayının konvoyuna ve BDP kampanyasının çalışanlarına yapılan saldırıları eklerseniz durumun vahameti iyice ortaya çıkıyor. Belli ki polis görevini en hafif tabirle ihmal ediyor veya savsaklıyor. Bu durumda tıpkı yerel seçimlerde olduğu gibi, seçimlerin adil olmamasının üstüne kurallara uygun yapılmadığı kuşkusu da eklenecektir.

        Adaylardan Başbakan Erdoğan’ın, yıllardan beri yaptığı gibi televizyonlarda rakipleriyle eşit şartlarda tartışmaktan kaçınması seçmenin karar vermesinde önemli bir faktörü denklemden çıkarıyor. Seçmen cumhurun tümünü temsil etme iddiasıyla ortaya çıkan adayların kimliklerini, düşüncelerini, duruşlarını, makamı nasıl değerlendirdiklerini karşılaştırmalı olarak değerlendirme imkânından mahrum bırakılıyor. Dolayısıyla Türkiye’de toplum, siyasi geleceğini belirleyecek bir seçime yarı karanlıkta gidiyor.

        Böylesi bir tartışmanın yapılamaması yalnızca kimin daha iyi bir aday olduğu hakkında seçmenlerin fikir sahibi olmasını engellemekle de kalmıyor. Sonuçta Başbakan Erdoğan, Türkiye’ye bir sistem değişikliği öneriyor. Yeni anlayışa göre rejim demokratik dünyada eşi benzeri pek görülmeyen denetimsiz, dengeleyici unsurlardan yoksun bir başkanlık rejimine dönüştürülecek.

        Seçmen yapacağı tercihle böylesi bir sistem değişikliğine gidileceğinin farkında değil. Belki farkında olsa da tercihleri değişmeyecek. Ama hiç değilse, gerçekleşmesi halinde herkesin bir şekilde acısını çekeceği bir hesapsızlık ve otoriterlik rejimine geçileceğinin tartışmalarda söylenebilmesi, bunların tartışılması da kesinlikle gerekiyordu.

        Metropoll’ün haziran ayındaki seçmen eğilimlerini değerlendiren araştırmasına göre aslında seçmenin yüzde 56’sı “tarafsız bir Cumhurbaşkanı” istiyor. Bu oranlar nisanda yüzde 58, mayısta yüzde 62 civarında olduğuna göre propaganda etkili de oluyor demektir. Seçmen ortak aday fikrine de sıcak bakmıyor. Ne var ki sert kutuplaşma ortamında, Profesör İhsanoğlu’nun tanınırlığı arttıkça özellikle CHP seçmenindeki direnişin kırıldığını Metropoll’un başka bir araştırması gösteriyor. BDP adayı Demirtaş ise en azından üslubuyla çok daha farklı kesimlere açılmaya çalışıyor.

        Haziran araştırmasına göre Erdoğan’a oy verecekler yüzde 42, İhsanoğlu’na verecekler yüzde 33 ve Demirtaş’a oy verecekler yüzde 7 oranında. Yüzde 18 gibi geniş bir kesim ya “hiçbiri”ne oy vereceğini beyan etmiş ya da oy verme niyetinde değil. Seçimin ilk turda bitip bitmeyeceğini büyük ölçüde bu kesim ve sandığa gitme oranı belirleyecek.

        Metropoll’ün verilerine göre CHP’de İhsanoğlu’na yönelik direnç adayın şahsiyeti daha iyi tanındıkça düşerken MHP tabanındaki gönülsüzlük sürüyor. MHP tabanının Erdoğan’a kayması veya sandığa gitmemesi halinde eşitsiz şartlarda yapılan seçim ikinci tura da kalmayabilir.

        Metropoll araştırmasından ortaya çıkan iki sonuç daha var. Birincisi, kamuoyu geçmiş yıllara göre gelecekten daha umutsuz ve geleceğe yönelik daha kötümser. Gene de yeni parti arayışı içinde olanların sayısı yüksek değil. İkincisi ise ülkede kurumlara duyulan güvenin 2007 yılından beri sürekli düşüşte olduğu gerçeği. Sert, insafsız ve kuralsız iktidar kavgaları, adalet ve hukuk mefhumlarını torpilleyen yargılama süreçlerinin tahribatının bir göstergesi sayılabilir bu durum.

        Kısacası, ülkenin yakın geleceği toplumun çoğunluğunun da sezdiği gibi pek iç açıcı gözükmüyor.

        Okurların bayramını kutlarım.

        Diğer Yazılar