Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Acıyı kelimelere dökmek yetersiz, yeni kelimeler bulmak ise imkansız. Ustalar zamanında acıyı tarif etmeye çalışmışlar, üstünden onlarca yıl geçmiş, acı tarifi veren yazı sanki dün yazılmış gibi.. Ben tükendim.. Onlara başvuruyorum..

        ÇOCUKLAR YARIN ÖLEBİLİR..

        Çocuklar ölebilir yarın,

        Hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından

        Düşerek de değil kuyulara filân;

        Çocuklar ölebilir yarın,

        Çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,

        Çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,

        Ne bir santim kemik, ne bir damla kan,

        Çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında

        Arkalarında bir avuç kül bile değil

        Arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.

        Nazım Hikmet Ran..

        VE BİR DİĞERİ..

        Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin

        Unutmamak için..

        Çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz.

        Ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından

        Ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım

        Durmadan düşünüyorum

        Ne kadar çok öldük yaşamak için...

        Onat Kutlar..

        HABERDEN BİHABER OLMAK..

        İzmir’de mendil satan Suriyeli bir çocuk esnafın saldırısına uğradı.. Ekmek parası kazanmak için sıcak havada İzmir sokaklarını karış karış dolaşan bir çocuk, Basmane Meydanı’nda kaldırım üstündeki masalarda yemek yiyen vatandaşların yanına gitti.. Amacı bir mendil satmak, belki karnını doyurmaktı.. O sırada küçük çocuğun yanına yaklaşan lokanta çalışanı, çocuğun oradan uzaklaşmasını ister. Çocuğu iten ve gitmesini isteyen esnaf, mülteci çocuğun direnmesi üzerine küçük çocuğu tokatlar. Öfkesi dinmeyen adam bu da yetmezmiş gibi çocuğu yere yatırarak dövmeye başlar. Bunun üzerine çevredeki vatandaşlar öfkeli esnafı sakinleştirmeye çalışır. Korkudan ne yapacağını bilemeyen küçük çocuk, ağlamaya başlar..

        Hikaye filan değil düpedüz bir haber..

        İnsanın köpeği ısırması kadar gerçek bir haber..

        Kalabalığın içinde öylece kalan küçük çocuğun hali yürek burkar. Öfkeli esnafın attığı tokatlar nedeniyle burnu kanayan ve ayağının topuk kısmından da kan gelen çaresiz çocuk, ağlayarak oradan uzaklaşmaya çalışır..

        Ayağında ayakkabı olmayan, Türkçe konuşmasını da bilmeyen küçük çocuğu gören bazı vatandaşlar burnu kanayan çocuğu yardım etmek ister.. Ancak korkan çocuk ilk etapta kimseyi kendine yaklaştırmaz. Çevredeki Suriyeli vatandaşların da araya girmesiyle küçük yardımı kabul eden çocuk, kanayan burnunu yıkadıktan sonra oradan ağlayarak uzaklaşır..

        Bu muyduk biz?..

        Ne oldu bize?..

        ÜLKEMİN MANZARASI

        Bir Utku Kaynar araştırması çok ilgimi çekti.. Sanki ülkemin fotoğrafını seyrettim uzun uzun.. Sayısal veriler çok ruhsuz gibi gelebilir ama ikinci defa okunduğunda; benim ülkemin bağırsaklarına kadar ortaya çıkan bir röntgen filmine bakar buldum kentimi..

        2013 nüfus sayımına göre 76 milyon 667 bin 864 kişilik bir ülkeyiz.

        Kişi başı gelirimiz 10 bin 782 dolar.

        20-24 yaş arası 6 milyon 214 bin genç var.

        25-29 yaş arası 6 milyon 286 bin genç var.

        Okul çağında 18 milyon 857 bin genç var.

        Türkiye’de aynı kaptan yemek yiyen kişilerin sayısı yüzde 63.9.

        Türkiye’de toplam 19 milyon hane var, bunlarda ev başına ortalama 4 kişi yaşıyor.

        Türkiyedeki internet abonesi sayısı 32 milyon kişi.

        Yabancı dil bilenlerin toplumdaki oranı yüzde 9.

        Üniversite mezunlarının nüfus içindeki payı yüzde 12.

        Türkiye’nin yüzde 67’si ailesiyle birlikte yaşıyor.

        Tek başına yaşayan kişilerin nüfusa oranı yüzde 2.

        Her yıl 432 ton demir satıp, 1 ton ilaç alıyoruz.

        670 tır demir satıp, 1 tır cep telefonu alıyoruz.

        582 tır un satıp, 1 tır ilaç alıyoruz.

        2088 tır krom cevheri satıp, 1 tır aşı alıyoruz.

        25 tır mermer satıp 1 adet tomografi cihazı alıyoruz.

        2612 tır çimento satıp 1 tır bilgisayar alıyoruz.

        Vah benim güzel yurduma..

        KENT HAFIZASI DİYE BİR ŞEY VAR..

        Modern şehircilik anlayışının en önemli noktalarından biri, hiç şüphesiz ki şehrin tarihten gelen sosyal hafızasını, kültürünü ve yaşanmışlıklarını gelecek nesillere aktarabilme başarısıdır. İzmir de bu konudaki şanslı kentlerden biri. 1932 yılında açılan tarihi itfaiye binasının 2014 yılında Ahmet Piriştina İzmir Kent Arşivi ve Müzesi’ne dönüştürülmesi, İzmir için, kent kültürü için bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Yakın tarihte bir arada ciddi bir yaşam var İzmir’de. Sanata olan ilgi var. Kordon’da sinema var, tiyatro var ama; şimdi birahane var. İzmir’de önce bir hoşgörü, sonra bir savaş dönemi ve düşmanlık, ardından yeniden inşa edilmeye çalışılan dengeler var. Mesela işgal ve sonrasında yaşananların vebalini neden Ortodokslar ve Türkler çekmiş? İzmir’in sermaye yapısına sahip olanlar bir bedel ödememiş. Rum Ortodokslar Anadolu’nun öz çocuğu ama Levantenler değil. Buna rağmen Levantenler Yunan işgalinden kaçan insanları korumuş, saklamışlar.. İzmir’in işgali hala kapalı kutudur. Herkes olayları ve tarihleri yazdı ama ben neden-sonuç ilişkisine bakarım.

        Seçkin dediğiniz zümre kent hafızasına ne kadar katkıda bulunuyor..

        Lucien Arkas bazı çalışmalar yapıyor bu konuda. Ama sadece o..

        Lucien Arkas İzmir için müthiş bir kazanım.

        Diğer Yazılar