Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAZEN ülkeler aynı anda “aklını” ve “ruhunu” kaybedebiliyor; “bedenindeki” gizli hasarın farkına varabiliyor.

        İlk kez 44 yıl önce çocukluktan gençliğe geçerken bursla geldiğim Paris’te bu kez “mesleğim”le daha uzun süreli kalacağım.

        44 yılda nice akıl tutulması, ruh kuruması ve beden yarasına tanık olmuşumdur; sadece ülkem değil, kendimi de ayırmıyorum!

        Tanıklığım Fransa’nın son kayıpları üstüne şimdi:

        “Akıl” haftanın büyük kayıplarından, 92 yaşındaki Jean Bruno Wladimir François de Paule Le Fevre d’Ormesson.

        Devrimin büyük eserlerinden “Ecole Normale Superieure” den felsefeci çıkmış, “seküler Katolik- muhafazakâr”, Fransa aristokrasisi ve sağının en önemli temsilcilerinden.

        Ama “düşünce üretenler” sadece bir kesime ait kalmıyor.

        Fransız sağının önemli gazetesi Le Figaro’yu yönetmiş, yıllarca yazı yazmış, roman-tiyatro dahil 40’tan fazla kitabı olan, Fransız Akademisi’nin en eski üyesi, başkanı olarak ölen birisinin cenazesinde; Cumhurbaşkanı Macron ile sağın Cumhurbaşkanı Sarkozy, solun Cumhurbaşkanı Hollande da aynı derecede saygıyla duruyor.

        *

        “Ruh”, Jean-Philippe Leo Smet, yani Johnny Hallyday. Belçikalı Fransız, babasız büyümüş yoksul bir çocuk, ABD’de şarkı söyleyen akrabası Lee Halliday’den etkilenip Johnny oluyor, Elvis oluyor, Rock’n Roll oluyor.

        Gençken bazı şarkılarını sever, müziğini çok sevmezdim galiba. Ya da ilk eşi Sylvie Vartan’ı kıskanırdım.

        Son eşi Laeticia ile Johnny, Guillaume Canet’nin kendi kendiyle dalga geçtiği, herkesin gerçek ad ve hayatıyla oynadığı yeni Rock’n Roll filmindeydi. Karısı akciğerlerinden dolayı sigara içmesini yasaklamış, o pencere aralığından gizli gizli içiyordu yine!

        110 milyon kayıtla dünyanın en çok satmış müzisyenlerinden biri öldüğünde, dünyanın kaybı oluyor işte.

        Ama öncelikle bir ülke, “milli” müziğinden uzakta bir tarzın müthiş temsilcisini, sağıyla soluyla, işçi sınıfıyla ve burjuvazisi, aristokrasisiyle omuzluyor. Karısının (aşırı milliyetçi partinin lideri) Marie le Pen’in cenazeye katılmasını reddetmesi dışında!

        17 yıl önce 500 bin kişiye konser verdiği, 10 milyon kişinin TV’den izlediği Eiffel, bir ülke adına “Sağol Johnny” yazısıyla matem rengine bürünüveriyor.

        *

        “Beden”, Hallyday’in cenazesinin hemen ardından izlediğim “Nadir Hastalıklar Yürüyüşü”.

        Fahr, Yabancı El, Purry Romberg, Mowat-Wilson, Craglar-Najjar, Ehlers, Möbius, Crouzon, Prote, Ondine, Cotard, Raiponce Sendromları...

        LMP, Hipertrikoz, Amyotrofi spinal, Progeria, Lipodistrofi, Aeoromegali, Patlayan baş, FOP, İkitoz, Hidrosefali, Hiperimnezi, Pika...

        Belki biri yakınınızda var, biliyorsunuz... Belki farkında bile değiliz.

        Nadir, zor bilinen, zor teşhis edilen 7 bin hastalık. Nadir hastalık ölçüsü “2000 kişide 1”.

        Fransa’da 3 milyon kişiymiş bu nüfus. Oran 20 kişide 1’e yaklaşmış. Üçte bir teşhis edilmemiş henüz. Yüzde 80 genetik. Yarısı çocuk. Yüzde 97 tedavisi mümkün değil.

        Ama, farkındalık, yaşamları süresince destek ve tedavi mümkün.

        O yüzden yüzlerce insan bu yürüyüşteydi. Bir matem havasında değil; tekerlekli sandalyedeki gençler, kucaklardaki bebekler dahil, rengârenk, kamyondan Bregoviç parçaları çalan orkestra eşliğinde, şarkı söyleyip dans ederek... Hayat dolu!

        Kayıp akıllara, kurumuş ruhlara, yaralı bedenlere inat, hayata ve bir ötekine sarılarak!

        *

        Bazen ülkeler akıllarını ve ruhlarını kaybedebiliyor; yaralı bedenleri kanıyor...

        Ama yine de bir kitap sayfasında, bir şarkı güftesinde, bir beden direnişinde, bir cenaze ve düğün alayında umut yazabiliyor!

        Aklın ve ruhun özgürlüğünü; bedenin kardeşlik ve dayanışmasını arayarak belki.

        Not: Başlıktaki “3 Renk”, Polonyalı yönetmen Kieslowski’nin “3 Renk: Mavi, Kırmızı, Beyaz” filmlerinden ilhamla!

        Diğer Yazılar