Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Havuz Medyası tabir edilen mevkide aynı gün iki genel yayın yönetmeni, bir de eski yayın yönetmeni ile biri de iktidarın parçası olan bir köşe yazarı görevden alındı.

        Medyada ilk kez olan işler değil elbet.

        Fakat belli ki, Havuz Medyası’nın sık kullandığı tabirle, bir “üst akıl” var!

        ***

        Bu operasyonu mırın kırınla da olsa eleştirecek cesaret bulan “iktidar gazetecileri” bile eleştiriyi “vefasızlık” üzerinden yapıyor.

        “Bu kadar hizmet etmiş birilerine bu yapılır mı” diye.

        Kime, neye hizmet etmiş?

        Gazeteciliğe mi?

        Hakikatin ortaya çıkmasına mı?

        Toplumdaki her sesin duyulmasına mı?

        Güçlüler karşısında güçsüzlere mi?

        Vicdan ve basın özgürlüğü, bilgi-haber-eleştiri hakkına mı?

        Yok!

        İktidara!

        Bildik lafla “Müesseseye” bile değil; iktidara.

        Havuz Kapitalisti patron kırk yıldır oraların sahibi olsa, acaba onu mu kastediyor, diye soracaksın belki.

        Yok. Daha yeni oralara sahip olmakla görevlendirilmiş.

        Kastedilen, “iktidara bunca hizmet ettiği halde maruz kalınan vefasızlık”!

        Tabii bunun süslü cümleleri mevcut.

        Ben o kadar güzel anlatamadım!

        ***

        “Gazetecilikte vefa”, itiraf ediyorum, hiç böyle manalı manalı bakmamıştı!

        Hiç bu kadar kafayı yememişti!

        Gazeteciliğin bildiğin “milis”, yani “para-militer güç” olarak mükemmel bir aşaması bu.

        Vefasızlıktan söz eden polisler, yargı mensupları, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, memurlar, her köşeden emir kulları gibi.

        “Kulluk kuvveti”nin neferi, copçusu, Tomacısı, gazcısı olarak gazetecilik!

        Önceki başbakanın telefon azarları karşısında iki büklüm süklüm püklüm olup “Şey edeceğim efendim” diye hemen başkalarını kovanlara karşı bu nasıl vefasızlık!

        Gazeteciliği “Hizmetkârlık” olarak kabullendiğinde, efendiler zaten çoktan seni “hizmetli” kabul ediyor.

        Başını okşayan el ile arkana vuran tekme arasında fazla mesafe yok!

        ***

        “Vefasızlık”ın bir boyutu da, “görevden almalar”ın, “para” mevzuu, aşırı yüksek maaş ve maddi istismar iddiaları ile ifadesi.

        “Paralel” olanlardan sonra bir de “Para”El olanlar çıktı!

        Bunun her yanı, vukuu da şuyuu da da çirkin elbet.

        Ama “paraların sıfırlanması” sürecinde sansür ve manipülasyonla emir kulluğu yapanların yine paradan vurulması da ne tuhaf!

        En büyük kutuları, kasaları, istifleri görmeyen kimi havuzcu, diğer ördeklerinkini görmüş!

        Bir de “Onlar Gül ile yakındı; son dönemde görüştüler” meselesi var ki…

        12 yılın bir özeti de bu:

        Gül bu partinin, bu iktidarın kurucusu, üç önemli figüründen biri değil miydi?

        Erbakan’a karşı ilk başkaldırının Meclis’teki lideri, bu partinin ilk başbakanı ve ilk cumhurbaşkanı değil miydi?

        Yani “iktidara kulluk” meselesinden “iktidar”ı bile çıkar sen evladım; bu “Tek adam kulluğu”!

        Kul isen, kölesindir.

        Alırlar, satarlar…

        Büyük bir şey oldum zanneder kabarırsın; bir tekme atarlar!

        Acaba oralarda kaç gazeteci ve okur bunun muhakemesini yapar; kaç kişi, “Efendiler ne yapmışsa doğrudur” diye bakar?

        ***

        Bu gazetecilik sefaletine mesela Davutoğlu nasıl bakıyordur?

        Bugün ayın 26’sı ama misal Davutoğlu hakikaten 26’ıncı başbakan mı?

        Hiç olabildi mi?

        Bir hissi var mı o yönde?

        Türkiye’nin bir 26’ıncı başbakanı olmadığının, 25’den kim bilir kaça atlayacağımızın farkında mı?

        Lisede Alman eğitimi, üniversitede Amerikan eğitimi, akademik kariyer, ailedeki ve hayatındaki İslam bir insanın karakterinin, şahsiyetinin bağımsızlığına dair yeterince tahkimat yapmaz mı?

        Ailesi, çocukları, torunları, sevenleri, idealleri olan bir insanı “aklının ve yüreğinin götürdüğü yer”, biat-itaat sistemi nasıl olabilir?

        Tek parti dönemi bir yana…

        Menderes-Bayar, Akbulut-Özal, Çiller-Demirel çiftlerinde dahi olmamış bir memuriyet, mecburiyet, mahkumiyet nasıl kabullenilir?

        Darbe elemanlarından Ulusu bile Evren karşısında öyle miydi?

        Tamam, muhalefete kızıp masa filan yumrukluyor ama… onu tek kızdıran bu mu hakikaten?

        ***

        Bu nevi gazetecilik ile siyasetçilik, ne varsa, çürütüyor işte!

        Kendileri de dahil.

        Emir kulu polisler, emir kulu yargı, emir kulu parti, emir kulu seçilmişler, emir kulu atanmışlar, emir kulu valiler… emir kulu gazeteciler!

        Kulluk kuvveti küllükler!

        Hepsi piramide taş taşıyor ama kendini de firavun sanıyor.

        Bir köle köleliğiyle gurur duyar mı?

        Çocuklarının gurur duymasını bekleyebilir mi?

        ***

        Fakat iktidar sefasında vefa ne lazım gülüm!

        Okuyucuda, meslektaşlarında, mesleğinde, hakikat hizmetinde araman gerekeni, efendi kuyruğunda, kulluğunda aradığında, gün geliyor, sadece kul koltuğunu değil, çok önceden kendini de hepten kaybetmiş oluyorsun.

        Hakikati kaybettiğinde haysiyetin de çoktan kaybolmuştu zaten.

        İnsanların tekmelenmesine hizmet eden bir pabuca döndüğünde, zaten hep ayaklar altındaydın.

        Diğer Yazılar