Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhuriyet olduğunda…

        Demokrasi olduğunda tereddüt vardı zaten.

        Fakat bunda tereddüt yok.

        ***

        Demokratıktır; çünkü bir “tık”ta “santık”tan çıkan meşru oylar epeyce gayri meşru eylemin de gerekçesi yapılır.

        Seçim vardır ve seçim bitince sadece “tek seçici” bulunur.

        Medya, basın vardır; İngilizce adıyla “Press”, Fransızcasıyla “Presse” vardır ve Türkçesi de Osmanlıcası da zaten “baskı” anlamına gelir.

        Gazete, “basılan” yahut “baskı” altında tutulan şeydir.

        Kimileri buna “Demokrallık” devlet de diyebilir; saraylarda olmayacak şey değil!

        Sandığın meşruiyetinden “Meşrutiyet” çıkınca, yani ilk mektep tarih kitaplarının deyişiyle, en iyi ihtimalde, “Padişah vardı ama Meclis de vardı” olur.

        ***

        SOSyaldir; çünkü “sosyal” değildir.

        Allah için, “merhamet, sadaka, bağış” sistemleri ile “ulaşım, sağlık” gibi temel “sosyallikler” eskiye göre çok gelişmiş…

        Lakin işyerlerinde, irili ufaklı sermayenin yanında konuşlanmış bir sistem, 12 yılda 14 bin işçiyi katletmiştir.

        Ölümüne iş ile ölümüne işsizlik arasında sıkışan bir dünyada kimi SOS vermekte…

        Kimi ise sermayesi, parası ve siyasi itaat-biati sayesinde cilalanmakta, allanmakta, aklanmakta, pullanmakta, parapullanmakta, SOSlanmaktadır.

        Şöyle bir terazi bunu daha iyi anlatır:

        İşyerinde iş güvenliği uzmanı, hekim bulundurmak gibi tedbirleri almayan, belki o yüzden işçi ölümlerinin çoğalmasına da zemin hazırlayan işverenlerin cezalarına af konur bir kefeye…

        Bir kefede de, kefenler içindeki, 12 yılda can vermiş 14 bin işçinin tabutu önünde, babalarının, analarının, evlatlarının, kardeşlerinin günahlarının affı için dualarıyla aminleriyle saf tutar çoluk çocukları.

        ***

        Hıkhık devletidir; çünkü kanunlar, yargı vardır; ama esas olan önyargıdır.

        Kanunların, yargı insanlarının büyük ölçüde “Hık demiş, burnundan düşmüş” hale gelmesidir.

        ***

        Devlet; saten ezelden beri, adı üzerinde, “Dev”dir; cüce görür insanları, bilhassa ötekileri. Böcekleşmenin sonunda herkesi böcek görür. Toz görür. Tuz buz görür.

        ***

        Geriye Layık kaldı; o da “Din işleri ile Mercedes işleri”nin birbirine karışmasıdır.

        Buna layık olunmasıdır!

        Mubah ile günahın karıştırılmasıdır.

        Fetva ile fitne fesadın; takva ile tamahın karıştırılmasıdır.

        Bir lokma bir hırka ile bin türlü arsızlığın karıştırılmasıdır.

        Tarik ile yolsuzluğun karıştırılmasıdır.

        İtikat ile irtikabın karıştırılmasıdır.

        Kulluk ile köleliğin karıştırılmasıdır.

        Din ile kinin karıştırılmasıdır!

        ***

        “Muhafazakârın muhafazakârdan intikamı”nın bu yeni sahnesi ve sürek avlarıyla dolu memleket tarihindeki bu yeni cadı avındaki imza sahibi “hakim”in adının İslam olması ve aynı zamanda “Reza’yı salan” olarak tanınması, özellikle inançlı insanlar için Allah’ın yüzlere tuttuğu bir ayna olmalı.

        İster iktidarı haklı, ister Cemaat’i haklı, ister ikisini de haksız, hukuksuz bulun…

        O aynada, tam bir yıl önceye kadar “Ne istedilerse verdik… Bizden bir emirleri var mı” diye kurum kurum kurulmuş bir iktidar ortaklığının tüm günahları makyaj gibi akıyor.

        Elbette mesele “muhafazakârlar”dan ve onların kimilerinin haksızlık, tamah ve günah da dolu dünyasında patlayan iç savaşlarından ibaret değil.

        Derin bir hukuksuzluk ve fütursuzluk, devletten taşıp toplumun tüm hücrelerine yayılıyor yeniden.

        Darbe hukuku denen ne varsa, benzer bir tahakküm, dayatma ve korku yayma ameliyesi ile her kapının üzerine bir “işlem” işareti vuruyor:

        Artı var; evden toplama işareti.

        Çarpı var; hayatı çarpılacaklar için.

        Bölme var; enine, boyuna, verevine bölünen topluma dair.

        Eksi var; devreden, işten çıkarılacaklar için.

        Bir de sıfırlar var; havuz için, yavuz için, kılavuz ve kargalar için.

        “Barış” diye caka satıp her köşesi kirli savaşların pası, kanı, laneti kokan bir tamah-günah düzeni miydi adalet ve kalkınma vaadi?

        12 Eylül hakikaten ebedi ve evrensel; 28 Şubat da harbiden bin yıl sürecek olmalı!

        ***

        Arınç, ki kendisi hala eski-yeni Başbakan Yardımcısı oluyor, “Twitter kulağı Avni Bey” böyle bir operasyonu duyurduğunda, sade bir vatandaş gibi, üstelik Meclis’te, “Ciddi olabilir… Ciddiyse vahim” demişti ya…

        Neden vahim olduğunu çıkıp dürüstçe, mertçe açıklamalı.

        Vahim ve çürümüş bir şeyler varsa hakikaten Danimarka Krallığı’nda; “olmak ya da olmamak” da bir tercihtir Sayın Olsen N’olur, N’olur Olmasen!

        Diğer Yazılar