Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı yine tutamadı kendini…

        Dansçı kadınlar”a kızdı şimdi de.

        O kızgınlığı paylaşan da az değildir.

        Kadını ötekileştirme”ninbir yanına hep “Ötekileştirilen kadınların bir kısmını daha da ötekileştirme” yerleşiyor.

        Dün de… Bugün de.

        Genellikle erkek “bilmiş” otoriteler ve öncelikleri değişiyor; ama sonuç aynı.

        ***

        Elimde bir “belge” var.

        Bir komutanın, astı bir asker için “zimmet kanıtı”nı neye dayandırdığına dair.

        Bir sınır birliğinde bir alım işinde açık ortaya çıkmış.

        Komutan, , bir astsubayın suçluluğuna nasıl, neye dayanarak “kanaat getirdiğini” mahkemeye, el yazısıyla bildiriyor.

        Vak’a Kanaat Raporu”ndan:

        Birliğimizde görev yaptığı dönemde, maddi durumunun yetersiz olmasından dolayı EŞİNİ ÇALIŞTIRMAK zorunda kalmıştır… Arkadaşımızın söz konusu suçu işleyebilecek yapıda olduğunu değerlendiriyorum.”

        ***

        Çalışan kadın”ı “çalıştırılan kadın” olarak nitelemek için almış olmalı onca rütbeyi.

        Kadının çalışması”na karşı fetva verenlerle nasıl da kucaklaşıyor komutan!

        Belki sorsan “Laik cumhuriyet dersi” bile verecek.

        Bir askeri mahkeme, bir savcı bunu elinin tersiyle itip aynen yüzüne fırlatamıyor bile.

        Muhtemelen ciddiye bile alınacak.

        Kanaat” belki “kanıt” olacak.

        Özellikle vurgulamak istemedim, bir kadın, hayat şartlarıyla baş etmek, çocuklarına bir gelecek sağlamak için ne işte çalışırsa çalışsın, ne önemi olabilir, diye.

        Ama “eşini çalıştırmak zorunda kalmıştır” dediği de, bir kadının özgürce seçtiği, eğitim alanındaki bir kuruluşta bir iş.

        ***

        Şimdi bu “kafa”nın, bu “üstün erkek bakışı”nın, bir başka erkeği suçlayacak “kanaati”ni bile onun karısının çalışması üzerinden, “çalıştırmak zorunda kalmıştır” diye ifade edişinin yaygınlığını düşünün.

        Onca tahsil, terbiye, eğitim ardından, küçük gördüğü astını suçlamak için bir kadını nasıl da küçük görebildiğini düşünün.

        ***

        Özgecan’a kıyan, o meşum günün çok öncesinde, sık sık karısını dövermiş.

        Kadın “çalıştırıldığı” işe bazen gözleri mosmor gidermiş.

        Hiç duymadık!

        Duymuyoruz, çünkü o kadar yaygın ki, o kadar çok, o kadar sıradan ki!

        Hiçbir vahşet gökten inmiyor…

        Hiç de küçük, dar, istisnai olmayan bir ortamda, “gündelik aşağılama, hor görme, şiddet bolluğu” içinden süzülüyor büyük caniler.

        Sıradan faşizm ve sıradan şiddet”in su üstüne çıkan kısmı, patlama anları gördüğümüz.

        Karısını çalıştırmak zorunda kalmıştır” diyebilen komutandan, “kadın çalıştırılmamalı” diye fetva veren din adamına, elbirliğiyle mayın döşenip duruyor zaten.

        4 yaşındaki oğlunun annesi karısını döve döve Özgecan’ı katlettiği güne gelen “vatandaş” boşuna bu evrimi yaşamıyor!

        HAKİKAT ÇIKAR GELİR!

        34 insanı paramparça eden Uludere bombardımanında “hiç sorumlu çıkmadı” ama hakikat çıkıyor!

        Önceki Başbakan Genelkurmay’ı kutlamıştı…

        Herhalde Genelkurmay’da da herkes birbirini kutlamıştır o günler.

        Dönemin 2. Ordu İstihbarat Başkanı Albay Aygün Eker’in Askeri Savcılık ifadesinde, “Bu kişilerin kaçakçı olabileceği” bilgi ve değerlendirmesini üstleriyle paylaştığı, ama umursanmadığı anlaşıldı. (Kemal Göktaş’ın haberi)

        1. Bu uyarıya rağmen üstte birileri bombardıman emrini verdi ve 34 insan paramparça edildi.

        2. Bu ifadeye rağmen, örtbas edildi, ifade kararlarda gizlendi ve hiçbir sorumlu bulunmadı!

        90 kuruşluk yumurta kırdı diye bir astsubayı 6 ay hapse çarptıran, birinin başörtülü eşine lojman giriş kartı vermemek için direnen, bir tweet yüzünden ordudan atan, kaçırılıp serbest bırakılanları TSK’dan kovan, neredeyse tekme, tokat, hakaret yiyen askerleri suçlayan “askeri hukuk” o vakada hiç sorumlu bulamadı işte.

        ***

        Emekli bir subay bana şu değerlendirmeyi yaptı:

        Uludere’deki feci ve yanlış durum ortaya çıkmaya başladı. ST100-5 harekat talimatnamesine göre tümen, kolordu ve ordu komutanlığının sorumlu olduğu derinlik kilometreleri belirlenmiştir. 2. Ordu’nun kaçakçıların yaklaştığını gördüğü ama Genelkurmay’da olayın abartılıp uçaklarla taarruz emri verildiği görülüyor.

        Genelkurmay’a birilerinin müdahale ettiğini tarih gösterecektir.

        2. Ordu İstihbarat Başkanı ve tümen değerlendirmesinin doğru olduğu, İnsansız Hava Aracı görüntülerinden kaçakçı olduklarının anlaşıldığı açık.

        34 insanın üç kuruş para için, yaşamak için yaptığı kaçakçılıkta öldürülmeleri reva mıdır?

        Uludere köylülerinin devletin 3. 4 milyon TL’lik tazminatını almadığını da unutmayalım.

        Bana göre yanlışlık görev yanlışı değil, 2. Ordu yetkisindeki bölgeye gereksiz, usulsüz bir müdahalenin, kendilerini yüksekte görenlerin neden olduğu bir facia.

        Birileri Genelkurmay’a vurun dedi mi, bunu da tarih gösterecek.

        2. Ordu İstihbarat Başkanı Albay’ın ifadesi ibret dolu. Bu konunun üstünde durmak vatan görevidir.”

        Diğer Yazılar