Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İktidarın güzel bir formülü var:

        Çözüm süreci var, ama Kürt sorunu yok!

        Yolsuzlukla mücadele var, ama yolsuzluk yok!

        ***

        Böyle böyle bir varmış bir yokmuş.

        Oysa “inançlı” birisi “Yokken var etmenin, varken yok etmenin” kime mahsus olduğunu iyi bilir.

        Dini inançtan ziyade, misal “Diyalektik”e inancı olan bir başkası da, “Hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan yok olmaz” diyebilir.

        Bu iki kişi elbet aralarında tartışabilir, kavga da edebilir…

        Ama iktidar karşısında kendilerini aynı pozisyonda bulabilir!

        Çünkü iktidar aynı anda hem var eden, hem yok eden bir sihirbaz:

        Yolsuzluk oluyor ama yok ediyor!

        Kürtlerle “çözüm süreci, barış süreci” yürütüyor, ama Kürt sorununu yok ediyor!

        ***

        Çünkü yüzde 50’yi bi daha tatmak, oradan 400 milletvekiline, oradan Başkanlık’a, oradan… yürümek isteyen bir iktidarın ve başkanının çelişkisi şu:

        Hem Kürtlerden oy alacak, hem milliyetçilikten.

        Hem yoksullardan destek alacak, hem yolsuzlardan!

        ***

        Misal, bir anket geliyor:

        AK Parti’den MHP’ye bir miktar kayma riski, efendim.

        Efendim, biraz milliyetçi tabana şey etsek.

        Tekmeleyelim mi efendim?

        Misal, bir anket geliyor:

        Efendim, Kürt oylarını ihmal etmemeliyiz efendim.

        Biraz çözüm sürecini sabote edenlere yüklensek.

        İç Güvenlik şeydelim mi efendim?

        ***

        Tabii böyle olup olmadığını nereden bileyim.

        Ama işte malzeme belli.

        Konuşanlar belli. Konuşulanlar belli.

        Son zamanlarda her seçim öncesi, hem “İmralı” hem “bayraklı, asmalı” süreçler tuttu.

        Fakat bu kez kısa devre var; üstelik sermaye artışı şart.

        Mesele AKP’nin öyle böyle seçim kazanması değil, oylarını öyle böyle yine patlamış tutup bir de HDP’nin baraj altında, MHP’nin ofsaytta kalması.

        Başkan hepsini istiyor.

        Kimin milletvekili olduğu önemsiz; kaç kişi oldukları önemli.

        Partiyi sürüklemede genel başkanına güvenmiyorsanız, o vakit yollara düşersiniz zaten.

        Herkesin Cumhurbaşkanı”nın her yerde herkese çatacak ve çakacak bir sözü var!

        ***

        Barışa geçelim ama barajı geçmeyin” başlıklı yazıda “Öcalan’ın makul geldiği yerde, Demirtaş o kadar münasip kaçmıyor” diye yazmıştım:

        Cumhurbaşkanı’nın hiç hoşlanmadığı bir barış türü Demirtaş’lı olan! ‘Başkanlık için yapılacak milletvekilliği seçimi’ni riske sokan bir figür.

        Terör ve terörle mücadele lisanı’ olmadan, kısmen ‘barış’ diliyle, ‘muhalif inat ve mücadele’yle, HDP’yi biraz Türkiye partisi yapabilecek ‘paralel karizma’yla!

        Demirtaş İmralı’da veya bir ‘mahpushane’de bağlı değil, rehine değil.

        Özgür ve doğrudan özgürlüğü temsil ediyor.

        Özgür bir siyaseti ve o yolla ‘ilgi, sempati, oy toplamayı’ temsil ediyor!

        Saray’da ve iktidarda kimilerinin anladığı ‘Barış’ sadece ‘Terör örgütü’yle yapılan bir cins ateşkes, silahsızlanma süreci vesaire.

        Onlar ‘siyasi barış’ pek istemiyor!”

        ***

        İşte öyle.

        Öcalan ile mutabık olabilen “Başkan”ın, “iki başkan arası”na başka siyasi mücadele, hedef ve sözlerin girmesine pek tahammülü yok!

        Başkalarını “Öcalan’ın kuru söğütten düdük yapabilme becerisi” olarak tanımlayan Akdoğan’ın, AKP’ye ve Erdoğan’a en ağır sözleri etmiş bazı kütüklerden düdük yapmış bir partinin yetkilisinin şu sözü de o mana zaten:

        Çözüm süreci var diye bunların saygısızlıklarını sineye çekecek değiliz.”

        Öyle ya “çözüm süreci”ni var etmek de yok etmek de iktidara mahsus!

        ***

        Elbette Cumhurbaşkanı bütün o “düdükler”den çok daha zeki.

        Yapmak istediği muhtemelen HDP’yi yine “Kürt sorunu”na çekmek.

        Oraya tıkmak, orada tıkamak.

        Türkiye sorunları” üzerine çok konuşan Demirtaş’ı bölgeye sıkıştırmak; geçmişe yapıştırmak.

        Lakin “rakip” de zeki:

        Kürt sorunu yok”a cevabı, “Var” olmuyor tek başına; “Türkiye’nin en büyük sorunu diktatörleşme sorunu” diye yine “kitlesel muhalif” bir cevap geliyor!

        ***

        Sanırım “beraber yürüyüp bu yollarda” şuraya varacağız:

        Giderek daha çok insanı “yok” sayan bir sistem “var” olacak mı?

        Yoksa herkes kendince “var” olmak için “yok” sayılmaya itiraz mı edecek?

        YOK SAY, YOK OLSUNLAR!

        Hocam, TSK intiharları önlemek için sırasıyla şu önlemleri aldı:

        Önce er şarjörlerinin en üstüne bir adet kuru sıkı mermi koyarak.

        Sonra nöbet yerlerini en az iki kişiye çıkararak.

        Olmadı, şarjörlerde ilk iki merminin kuru sıkı olması emredildi.

        Olmadı, şarjörler plastik streç ile sarılsın emri geldi.

        Olmadı, tetik kilidi düşünüldü.

        Olmadı, erleri şimdi boş şarjörle nöbete gönderiyoruz.

        Dediğiniz gibi, bu insanlar neden intihar ediyor diye tedbir alan yok, nasıl engelleriz diye uğraşıyorlar. Bir araştırma komisyonu kursalar sebebini öğrenirler!”

        Bu mektup ulaştıktan sonra, yazılara ara verdiğim bir iki günde, bir astsubay, iki er daha…

        N’olacak ki?

        TSK’daki intiharları araştırma önergesini reddeden iktidara göre böyle bir sorun da yok!

        Diğer Yazılar