Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir ara “AB kapısını zorlayan”…

        Dünyada edindiği itibarla Ortadoğu’da “emsal” filan sayılan…

        Hakikaten “komşularla sıfır sorun”da ciddi yol alan…

        İran, Suriye, Irak ve Yunanistan’la bahar yaşayan…

        Her türlü vesayet ve esarete karşı” demokratikleşme telaffuz edip duran…

        İçeride “baldıran içme pahasına” hem de “artık geri dönülemez” denen çözüm ve barış sürecine girdiği söylenen bir ülkemiz vardı.

        Allah için, bunların sevabı varsa, epeycesi de elbet iktidarındı.

        Şimdi o ülkemiz yok!

        ***

        Türkiye’nin 15 yıla yaklaşan “AKP yolculuğu”nun son etabı böyle hazin bir şey.

        Sadece “karşıt” gördükleri açısından değil…

        Esas iktidar açısından çok hazin!

        O yüzden zaten, yeni iktidar üslubunun “yeni yetme temsilcileri” var.

        Ciddi bir kısmı ufuk açmak üzere değil; ağız kapatmak üzere bilenmiş.

        Güzel bir yolculuğu başka türlü savunursun…

        Kazalarla, belalarla, fesatla dolu bir yolculuğu ise başka bir dille, başka bir üslupla, başka bir tarzla!

        Ötekinde, ister samimi ister içten pazarlıkla, dostlarını çoğaltmaktır derdin. İçeride de dışarıda da.

        Bu türlüsünde ise, açıkçası tamamen “samimiyet”le bütün derdin “düşmanlar” olur!

        Aynı insan hayatı gibi, dostum!

        ***

        İşte yazının başındaki o memleketin dünyadaki yeni fonksiyonu şimdi “sur” olmak!

        ABD, AB, NATO nihayet Türkiye’ye gönüllerindeki, bilinçaltlarındaki işi verdiler:

        Bir “demokrasi, barış ülkesi” olarak ufku ve istikbali olan bir memleket yerine…

        Bir “Militer duvar, Batı’nın kalkanı, hudut bekçisi” ve ille de “sur” vazifesi.

        Artık bunun mecazı filan da yok Niyazi!

        Bildiğin “Duvar”, bildiğin “Sur”dur!

        Kore’ye sürüklenen, Sovyetler’e karşı tamamı “İncirlik” haline gelen, toprağına atom bombaları istiflenen, Gladio-kontrgerilla-darbe-katliam-suikast cenderesinde yontulan “topal cumhuriyet”ten, ayakları üstünde durabilen bir “demokratik cumhuriyet”e geçme ihtimali zaten onlara fazla gelmiş olabilir…

        Ama itiraf edelim ki, “biz”e de çok fazla gelmiş herhalde!

        İktidara oy versin vermesin, kim bununla hakikaten gurur duyabilir?

        ***

        AB 3 milyar Avro’yu verme kararı aldı.

        Tabii sen ona “Avro” diyorsun, sanki kendi paran gibi… Onlar için “Al 3 milyarı, ölü ya da diri tut Aylan’ı”nın para birimi “Öro,Yüro”:

        Mültecileri denize denize salıp üstümüze yollama, ister besle, ister topla, ister bağrına bas, ister göm; ama bizim ırkçılığımıza, dışlamacı demokrasilerimize, ayrımcı insan haklarımıza, arsız kapitalizmimize fazla bulaşmasınlar!

        Buyur, “Birinci Duvar” ya da “İlk Sur” budur!

        İkincisi elbet geleneksel.

        İncirlik’te vızır vızır ABD uçakları, sınırda sıvasız hane çocuklarından bir “NATO Mehmetçik Ordusu”, ikide bir “Rus uçakları NATO sınırını da ihlal etti” cümlesini kuran tam bağımsızlık, sınırda hareketlilik!

        Bu da “Duvar” işte Nâzım; bu da “Sur” işte Ulubatlı!

        Ve ABD, AB, NATO için adıyla sanıyla üçüncü “Duvar”, bir başka “Sur.”

        Türkiye’yi Işid petrolüyle oynaşmak, Işid elemanlarının trafiğine yolgeçen hanı olmak, TR’den ziyade TIR haline gelmekle itham veya ima ede ede…

        O sınırın “70 kilometresi açık, onu da kapat. Zaten birlikte kapatacağız” diyen ABD azarlamaları neticesinde, bildiğin “Duvar”, bildiğin “Sur” örülüyor sınırda.

        Taht Oyunları”nın o “Duvar”ı işte!

        ***

        Bu hakiki duvar ve surlardan sonra artık mecazın lüzumu yok…

        Ama dilersen, 77 milyonun kendi içinde, kendi arasında, bölgeden bölgeye, mahalleden mahalleye, komşudan komşuya ördüğü; ötekini ve aslında kendini mahkum ettiği, hapsettiği hiddet, nefret, şiddet duvarlarını da ekle kataloga, ki “başarı” katmerli olsun.

        İstersen “Artık kapasitesi doldu” diye resmen açıklanan cezaevlerindeki “fikir, haber, yorum, eleştiri suçluluları”nı da tuğla tuğla ekle ki, “Duvar” rengârenk olsun.

        Şimdi böyle bir “Duvar” memleketinde, böyle bir “Sur” ülkesinde…

        Onca askerin, polisin, kadın, çocuk ve gencin can verdiği “Sur” mecaz mıdır yoksa hakikatin ta kendisi midir, mutlaka kendi fikriniz vardır.

        ***

        Bu muydu yolculuğumuz yani:

        Batı’nın Duvarı olmak…

        ABD’nin, AB’nin, NATO’nun Suru olmak…

        Yurtta ve cihanda barış umarken; evdeki Sur’da ölüp durmak!

        Diğer Yazılar