Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İlhan Çomak mahkum değil; hala tutuklu.

        Hala”nın sayıyla karşılığı 22 yıl.

        Zirve Yayınevi Katliamı”nda ise tutuklu kalmadı. Sanıklardan emekli binbaşının, “başka dinin kitaplarını basan yayınevi”ni basıp içeridekilerin gırtlaklarını keserek “öldürenler” için dediği üzre “Bunlar adam öldürmüş olabilir ama…”

        Ama”nın devamında o “hepsi şerefli gençler” diyor…

        Bağımsız yargı” ise “serbest olsunlar o zaman” diyor.

        Olabilir.

        Ama İlhan Çomak 22yıldır tutuklu!

        Demek ki ülkenin adalet ilkesinde, terazi kefesinde, dingilde bir yamukluk var.

        Ben yargının da Cumhurbaşkanıyım” diyen Cumhurbaşkanı ile “Yargı Cumhurbaşkanı’na bağlıdır” diyebilen iktidar düzeltecek herhalde!

        Belki de Zirve, yayınevi olduğu için, “düşünce suçu”ndan ibarettir katliam!

        Öyle ya, sen dini veyahut başka tür bir yayın yapıyorsun; ben senin gırtlağını kesiyorum.

        Fikir ayrılığı!

        ***

        ABD’li Savcı’nın adil adalet sistemimizde kavrayamadığı da bu.

        Aynen Rezabey’in avukatının dediği gibi, “4 bakan suçlu olsaydı, aklanmazlardı.”

        Madem aklandılar, suçları yoktur!

        Nerede aklandılar? Meclis’te.

        Kim akladı? Kendi partileri.

        Bir yanlış varsa, o da düzeltilir. Nihayetinde, dediği gibi, “Cumhurbaşkanı, yasamanın da Cumhurbaşkanı.”

        Şöyle düşünün. Siz de para, pul neyin şey etmişsiniz. Tamam, saat de olabilir. Sonra sizin akrabalardan bir aile meclisi toplaşıyor. Hop. Suçsuzsunuz.

        Artık kim sizi suçlayabilir ki?

        İşte “Adalet yerini buldu.”

        Bakın, yazıyı yukarıdan itibaren izleyin, Adalet hep yerini buluyor.

        Yeri de Adalet’i buluyor!

        Allah hepsine şahit tabii, Sayın Diyanet İşleri Başkanı!

        Hepsini görüyor, hepsini biliyor ve tek tek yazılıyor; kimler yalan, dolan, dolanan içinde hiç “korkusu” olmadan beraber yürüyor bu yollarda.

        ***

        Hint asıllı ABD’li Savcı’ya birisi Üsküdar’da sabah olduğunu söylemeli.

        Vaktiniz varsa siz de söyleyebilirsiniz.

        Amerika’yı yeniden keşfediyor adam: “17-25 Aralık’ta ortaya çıkanlarla bizim elimizdekiler benzeşiyor” diyor.

        Birisi onların hepsinin “dublaj, montaj” olduğunu, hepsinin belgesinin elimizde olduğunu söylemeli.

        Belli ki iktidar mensupları, yargı bağımsızlığına saygıları büyük olduğu için Savcı’ya bir şey demiyor ama, bir yere kadar yani. O da “Başkan’a bağlı” nihayetinde. Yanlış, hata yapmamalı.

        Nasıl Zirve Katliamı sanıkları, gırtlak kestikleri eylem hakkındaki dosyayı “paralel”in hazırladığını söylemişse, 17-25 Aralık da öyle!

        İkisi arasındaki benzerlik de sizi şaşırtmamalı.

        Çünkü Zirve Katliamı, Ergenekon’a, yani bu iktidarın da “o vakit savcısıyız” dediği “darbe” meselesine bağlanmıştı.

        17-25 Aralık da “darbe” olarak nitelendi.

        Fakat 17-25 Aralık “darbe” olunca, Ergenekon (ve Zirve) de “darbe” olmaktan çıktı.

        Karışık ama basit.

        Sadece Savcı anlayamıyor.

        Ermeni meselesi”ni bile “savaşta sıradan olaylardan biri” diye yorumlayan yeni bir felsefi safhada, “Hiristiyan kitabı basan” birkaç kişinin gırtlağının kesilmesi de elbette “barışta sıradan olaylardan biri”dir.

        Münferit, Ferit; münferit.

        ***

        Nitekim “pilot”un yaptığı hata da oydu.

        Hangi pilot?

        O biraz muamma işte.

        Herkes pozisyonuna göre algıladı, Cumhurbaşkanı “hava sahası ihlali”ni “bir pilotun hatası, yanlışı”na bağlamaya getirince.

        Hani “bir pilotun yapmış olduğu hata, yanlış sebebiyle Rusya’nın koskoca Türkiye’yi feda etmesi düşündürücüdür. Yoksa biz iyiydik” derken.

        Muhaliflerin bir kısmı o sözün “Rus uçağını düşüren Türk pilot” için söylendiğini sandı; ama bence de “Rus pilot” içindi.

        Lakin koskoca savaş ihtimali, koskoca ekonomik-mali etkiler, koskoca iş güç kaybı, onca laf, onca delikanlılık nihayetinde “pilotaj hatası”na bağlandı ya…

        Biz hakikaten yurtta barış, cihanda barış ülkesiyiz!

        Savcı’nın bir anlayamadığı da bu:

        O sanıyor ki “sıfırlama” maddiyatla ilgilidir.

        Değil.

        Tamamen “komşularla sorunları sıfırlama” hedefidir.

        Sadece “dış pilot sorunu” değil.

        Bakın 5 yıl önce “Roboski-Uludere”de “hatasız pilot hatası”yla kaç köylü can vermişti? 34.

        5 yıl sonra bu sayı 2’ye indi ve 7 Haziran’dan bu yana “yüzlerce şehit” ile onca sivil ve “yüzlerce etkisiz hale getirilen” varken haliyle iktidar, medya ve millet nezdinde de önemsiz sayıldı.

        Demek ki hedef Roboski’de de sıfır ölüm!

        ***

        2023 Türkiye’si müthiş bir şey olacak.

        Hepimiz birbirimize, birbirimiz birimize bağlı olacağız işte!

        Tek millet, tek bayrak… Tek kişi, tek bağımlılık, tek bağlılık!

        Savcı yine hiçbir şey anlayamayacak.

        İlhan Çomak ise yine içeride kalacak.

        Öyle mi!

        Diğer Yazılar