Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI’nın “Çin uçağı” nda söylediği “At izi it izine karışıyor. Suçladıkları o insanın bu işle hiç alakası yok. Ama o insana yaftayı yapıştırıyorlar” sözü “unutulmazlar” arasına girdi.

        Hatta yer yer, “suçsuz, darbe vs. ile bağlantısız, hakkında bir kanıt olmayan insanlar”ı da işten atan, içeri atan “Ohallet” sürecinin önemli bir eleştirisi diye de kabul edildi.

        Ancak “sözler”in bazen öylesine söylenmediğini, “bir sorunun cevabı” olduğunu unutuyoruz.

        O soru sorulmasa, öyle sorulmasa... Belki o söz de olmayacak.

        O yüzden soru da önemli. Soru formatında olmayan o soru şöyle:

        “İhraç edilenleri kriptoların seçtiği, asıl kriptoların hâlâ görevde olduğu, yanlış insanlara yönlendirdiği söyleniyor...”

        ***

        Kimler tarafından “söylendiği” meçhul olsa da, “söylentili soru” şunu demeye getiriyor:

        “50-60 bin kişi ihraç edildi, bir kısmı içeri atıldı; ihraçları (herhalde önemli kısmını demek istiyor) kendilerini gizleyen, hâlâ görevde olan FETÖ’cüler seçiyor, yanlış insanları harcıyor.”

        Buyrun, insan hayatını bir de buradan yakın!

        Yakın geçmişte “darbeci” denenlerin şimdi “esas darbecilerin kumpas kurduğu” kişiler, askerler olarak selamlandığı ülkede öyle çok manasız bir teşhis değil belki.

        Ama manası şu:

        İnsan harcama, hayat karartma, işsiz bırakma, damgalama makinesi diye bir şey var...

        Valla bu makineyi kullananların (en azından bir kısmı) kendini gizleyip masum, alakasız insanları öğütüyor!

        Dolayısıyla geniş bir operasyon da “kripto-gizlenmiş” olanlara yapılmalı!

        ***

        Bu operasyonlar bitmez! Matruşka gibi her beden içinden birkaç tane daha çıkar.

        Birtakım doğrular, “kurular” olur; ama bir sürü yanlış yanlışı kovalar; yanan yaşlar, akan gözyaşları bitmez!

        ***

        “At izinin it izine karışması”nın temel bir sebebi elbet hepimizin bildiği, kimimizin bilmezden geldiği şey:

        AKP öncesi de dahil, onca yılın devlet ve hükümet “muhabbeti” o kadar koyu olmuş ki, özellikle AKP iktidarında net 10 yıl boyunca “at izleri ile it izleri” o kadar iç içe geçmiş, o kadar “paralel” yürümüş ki, iktidar medyasının şimdi “en sert FETÖ avcısı” nice kalemi, kalemtıraşı öyle çok, öyle sık, öyle cıvık “cemaat” yazmış ki...

        O izlerin silinmesi bir yana, aynı karışıklıkta sürüyor.

        O yüzden çok teknik- taktik biçimde “17-25 Aralık milattır; ondan sonrakiler...” diye “masumiyet çizgisi” çekilmek istendi ama bir yandan da “40 yıldır sinsi sinsi örgütlenen bu yapı” dediğinizde “Milat” milat oluyor...

        “At izi it izi” bir ötekinin yanından, içinden, eteğinden, gölgesinden çıkıyor.

        Açıkçası şunu da teslim ediyorum:

        Bu iktidarda, bürokraside, piyasada ve medyada onca kişinin “kendi”yle de savaşı.

        Ne kadar çok bağırırsa eski cılk, cıvık “cemaat pohpohçusu” sesini bastırdığını, ne kadar çok dıgıdık yaparsa bir yerine bulaşmış pati izlerini hızla sildiğini düşünüyor belki de.

        Geleneğimizde “şahsi günah çıkarma” olmadığı için, oradan özeleştiri kültürü de doğmadığından belki; günahsızlığını ispat için başkalarının ne kadar günahkâr olduğunu ispatlayıp durmak en geçerli yol gibi.

        Kendini yüceltmek için başkalarını aşağılamanın bir başka versiyonu işte!

        Bir de bu yüzden “kripto, gizlenmiş FETÖ’cü” meselesi bitmeyecek.

        Mağduriyetler, iz karışması, kuru yanında yaş da.

        ***

        Ancak bu “karışıklık”ta başka bir sebep var ki, işte o “yapısal”.

        “Darbeyi yenip demokrasi bayramı yapan” bir ülkenin ve devletinin, iktidarının, hukukunun dahi; o halinin bu halinin “demokrat” olamamasının temel nedeni:

        Bunun adı temizlik, kazıma, kurtulma, harcama histerisi!

        Nasıl torba yasa içine bin tür baharat atılıyorsa; “ülkeyi darbeye, teröre yedirmeme” seferberliği sırasında, bir zamanlar en çok sizin istediğiniz “barış” için imza atanlardan, Bbu iktidar zamanı 17 bin işçi can verdi” diye yazmış kamu sendikacısına, “sanık” gazetecinin “rehine” alınan karısına, düne kadar zaten serbest olan bir gazeteyle dayanışmada bulunana, “farklı haber” yapana kadar herkesin de o torbaya konabilmesidir.

        Bu ülkede “at izi it izi” meselesi sadece bir yanlışlık değil, geleneksel bir “devlet ve iktidar doğrusu”dur!

        O yüzden “çok partili demokrasiden darbeye, oradan çok partiliye” çok çabuk geçilebilmiş; özünde benzer, hatta aynı tahakküm niyet ve kurumlarına sarılınca, bir türlü demokrasiye geçilememiştir!

        ***

        Hiç mi umut yok?

        Neden olmasın!

        Nasıl at izi it izine karışıyorsa; o toz duman içinde “umut” izleri de geçmişten geleceğe hep vardır.

        İnsanın hak, hakikat, hakkaniyet umudu ve mücadelesi hiç biter mi!

        Diğer Yazılar