Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Biliyorsunuz, yardım ve yataklık etmek diye bir suç var. Cemaati bugünkü yasalar çerçevesinde örgüte sokarsanız, yardım ve yataklıktan sanık sandalyesine oturacak o kadar çok kişi var ki.

        Casusluk tamam, evrakta tahrifat yaparak yargıyı ve idareyi aldatmak da tamam. Hile, görevi kötüye kullanmak da tamam.

        Ama işin içinde bir de örgüt var. Para manipülasyonu yapan, para toplayan, transfer eden bir örgüt.

        Yardım ve yataklık edenlere gelince, yurtlarda kalan, okullarda okuyan, gazetelerine-dergilerine abone olan, mağazalarında çalışan, alışveriş yapan, ortak oldukları ya da zekât ya da başka isimler altında yardım aldıkları, kredi sağlayarak ya da himmet fonları tesis ettikleri bir sürü adam var.

        Mediaları, çalışanları, ışık evleri, Pensilvanya’ya gidip gelenler.

        Daha da önemlisi, bu kuruluşlara belediyeler, kamu kuruluşları az mı kaynak aktardı. Başbakan bile ‘Ne istediler de vermedik’ demedi mi?

        O zaman milletvekilleri, parti örgütleri, belediye başkanları, herkes bu örgüte yardım ve yataklıktan sanık olabilir.

        Artık örgüte yardım ve yataklık yapanlar, doğrudan örgüt üyesi olarak cezalandırılacak.”

        ***

        Abdurrahman Dilipak bu yazıyı 3 Haziran 2014’te Yeni Akit’te yazdı.

        Kendisi “o cenah”ta buna dikkat çeken, yani “terör örgütü” suçlamasında “örgüte yardım ve yataklık”ın iktidara, iktidar medyasına kadar uzanabileceğini ilk (ve galiba tek) söyleyen kişiydi.

        Bilmiyorum, bir daha söylemiş midir? Hele “darbe saldırısı”ndan sonra.

        O yüzden, yazısının kalanı “suçun, zanlıların ayrıştırılması” ve “yardım, yataklık”ın, “cürümden yararlanan kadro” dışına pek yayılmaması yönünde tavsiyelerle doluydu.

        ***

        Bugün “fiili ve açık darbe saldırısı” ile onca insanın katlinden sonra “terör örgütü suçlaması” daha net elbette.

        Ancak “örgüte yardım ve yataklık ile üyelik” meselesi, her zamanki gibi yine net değil.

        Savcılar ile İdare, içeri alırken yahut dışarı atarken genellikle Dilipak’ın yukarıdaki cümlelerinde “daha da önemlisi” kısmına gelene kadar söylediği yaygın şemayı izliyor:

        “Okumuşsan, para yatırmışsan, abone olmuşsan, mezun isen” gibi.

        Fakat Dilipak’ın iki yıl önce çok mantıklı ortaya koyduğu gibi, bir sonraki cümle “daha da önemlisi” diye başlıyor...

        Ve öyle başlamak zorunda. Esasında davalar, suçlamalar, sorumluluk ve “yardım, yataklık” meselesi hep öyle başlamak zorunda.

        Oysa yargı, Cumhurbaşkanı’nın deyişiyle “40 yıldır sinsilikle örgütlenen terör örgütü”ne, 1999’da “devlette ve TSK’da örgütlenmesi” iddianame konusu olmuş bir “yapı”- ya, 14 yıllık bir iktidarın net 10 yılındaki “yardım ve yataklık”ı görmezden geliyor.

        Olabilir.

        Ama bir okulda okumuş çocuk, bir bankaya taksitini yatırmış bir kadın, orada yazmış çizmiş veya evinde bir kitap bulunan gazeteci, yazar neden iktidar kadar masum olamıyor?

        Karineyle bile!

        ***

        Şimdi misal TIR davasında da “Terör örgütüne üye olmadan, örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmadan bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçlaması var.

        Dilipak’ın aklından artık ne geçer bilmiyorum ama tam da tarif ettiği “şey” aslında.

        Üye olmadan, hiyerarşisi içinde yer almadan, maddi çıkar sağlamak, örgüt liderlerini ve mensuplarını övmek, örgüt gazetelerinde yazmak, TV ekranlarında boy göstermek, olimpiyatlarında övgü düzmek, okullarını öve öve bitirememek, ödül almak ve ödül vermek, “inleri”ni ziyaret etmek, örgütle ilişkili kişileri yargıda, Emniyet’te, TSK’da, bürokraside korumak, kollamak, teşvik etmek, tayin ve terfi ettirmek, örgütle birlikte davalar yürütmek, tasfiyelerde bulunmak, göz yummak, gazeteci veya siyasetçi olarak örgütün propagandasını yapmak, başkalarına karşı savunmak vesaire!

        ***

        Bunlar şaka değil. Çok ciddi!

        Ve sadece “FETÖ” meselesinde değil, öyle yazanın, çizenin, bir günlük gazeteci dayanışmasında bulunan yazarların içeri atıldığı, siyasetçilerin hedef alındığı diğer “örgüt” davalarında da geçerli!

        O yüzden, ya tüm davalarda adil, hakkaniyetli, demokratik, hukuk normlarına, hakiki delillendirmeye dayalı, herkesi torbaya atmayan bir “kriter” dizisi olacak...

        Yahut “krater”den taşan lavlar Dilipak’ın o yazısında “daha da önemlisi” dediği kişi, kurum ve iktidar zirvelerine, eteklerine de uzanacak.

        İnanın öyle!

        Tarihi olarak da cezai olarak da öyle!

        Diğer Yazılar