Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yarbay Ali Tatar’ı intihara sürükleyen “flaş bellek”le oynanmış olduğu 7 yıl sonra kesinleşti.

        2 çocuk babası deniz subayı, gözaltına alınmış, bırakılmış, tekrar içeri alınmak istenirken “Bu hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum” yazılı mektubunu belki de 2 çocuğuna miras bırakmıştı.

        7 yıl!

        Bir hakikati anlayabilmek, bir hakkı teslim edebilmek için, 2 çocuğun babasız hayatlarında 7 yıl.

        Şimdi o polis şefi ve savcı hapiste...

        “Hakikat” ortaya çıksa da Ali Tatar’ın 7’nci ölüm yıldönümü geldi bile.

        Bir ülkenin kendi kendine ettiğinden sadece bir sayfa daha!

        İnsanların hayatlarıyla oynamış bir örgüt varmış; darbeyle kesinleşti!

        İnsanların hayatlarıyla oynamış bir örgüte o günler yol veren, kol verenler ise bugün de herkesten haklı!

        Hepimizin bir başkasına, iktidar, güç, kuvvet, kudret, otorite, hâkimiyet, tahakküm, tasfiye adına; din, mezhep, etnisite, ideoloji namına verdiğimiz acılarla yüzleşmemiz lazım.

        En çok da senin Kazım!

        ***

        Bu hakikat (belki bir kez daha) ortaya çıkarken; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bir başka “asker intiharı” üzerindeki dosyayı karara bağladı.

        Muhtemelen içtihat olacak bir karar.O da “intihardan 13 yıl sonra” olsa bile!

        Her yıl onlarca askerin de baskı, otorite, suçlama, aşağılama, hakaret yüzünden intihara sürüklendiği bir ülkede!

        ***

        Dosya, Bilecik’te görev yaparken 14 Kasım 2003’te Eskişehir’de, bir telefon görüşmesinde, “Yeter artık! Bana baskı yapmayı bırakın” diye haykırdıktan sonra silahını başına ateşleyen Astsubay Ahmet Doğan hakkında.

        Eşi Yasemin Doğan’ın, avukatı Altan Ulutaş aracılığıyla AİHM’de açtığı dava.

        AİHM’nin de gerekçelerinde aktardığı üzre; Ahmet Doğan o günlerde komutanından ciddi baskı görüyor. Psikolojik rahatsızlık geçiriyor. Eskişehir’de hastaneye sevk ediliyor. Ve aynı Yarbay Ali Tatar gibi 2 çocuğunu geride bırakarak intihar ediyor.

        Esasında sonradan açılmış soruşturma var. Ancak nihayetinde intihar ile komutan baskısı, mobbing arasında bir bağ kurulmuyor askeri savcılık tarafından.

        Aynı “baskıcı” komutan o günlerde, 2 uzman çavuş ile 2 eri “karısının şehirdeki dükkânının tamiratında çalıştırmak” ve böylece “erleri kanuna aykırı hizmetçiliğe vermek” suçundan mahkûm olsa da!

        ***

        AİHM’nin üzerinde durduğu temel ilke, “yaşam hakkının korunması”.

        Bu açıdan yürüyen, mecburen AİHM’ye gidişinden sonra da 12 yıl boyu “yürüyen” davada, hükümetin “Baskıya dair hiç kanıt yok” diyerek davanın reddine dair talebi reddedilmiş, “İstenen tazminatlar yüksek” şeklindeki görüşü ise kısmen kabul görmüş oldu.

        Türkiye de “görevdeki bir askerin, psikolojik sorunlar da biline biline intihara sürüklenmesi”nden mahkûm olmuş oldu!

        Ne şimdi herhalde yetişkinliğe varmış çocukların kayıp gitmiş babalarını geri getirecek, ne onca yıl ailede açılmış yaraları onaracak bir şey ama nihayetinde bir karar, bir içtihat, bir mahkûmiyet işte. (20 bin Euro artı 12-13 yıllık faizi!)

        Bu “içtihat”, sivil veya asker, “bir otoritenin baskısıyla intihara sürüklenen” herkes için geçerli olacak elbette. Ama giden gittikten, yetimler acılarla büyüdükten, yaralı eşler, anaların gözyaşları birbirine sarıla sarıla çoğaldıktan sonra.

        Şimdi de, henüz hüküm olmadığı için “suçlu ya da değil” denemeyecek, ama “açığa alınmış, ihraç edilmiş” öğretmen, polis, bürokrat, yargı mensubu intiharları var. “OHAL intiharları” diyen kimilerine göre 19 kişi!

        Bu kez eminiz, “hakikat”i bildiğimizden.

        Ama o gün de emindik!

        Öyle değil mi Emin?

        Ergenekon, Balyoz ve şimdiki intiharlar bir yana...

        Her gün emin değil miyiz; “Askeriyede, poliste disiplin şart” diye. Hiç umursuyor muyuz, “kötü muamele, işkence, hakaret, aşağılama”yı. Normal görmüyor muyuz, bir “öteki”ne yapıldığından emin olduğumuzda. Başımıza, yanı başımıza gelene kadar!

        ***

        Sanki “polis Erol Benzer’in intihar mektubu” 3 yıldır elimde duruyor işte. Belki de çok yazdığım için aklıma, kalbime de kazıdım:

        “Umarım bizim de insan gibi yaşamaya hakkımız olduğunun farkına varılır. Oğlumu babasız bıraktığım için üzgünüm. 2 adet kredim, bir kredi kartı borcum var. Geride kalanlara bıraktığım için özür diliyorum” deyip Çeşme Adliyesi önünde silahını başına...

        ***

        Herkese her zaman adalet, hakikat, hakkaniyet, haysiyet... Çok mu zor Kamil!

        Not: Alttaki askerlerin haklarını savunanlardan Avukat Erkan Akkuş’u ise bir birlikte askerlerle sohbet etti diye Baro’ya şikâyet ediverdi komutanlar. Öyle ya alttakinin bırak hukuku, bir sohbeti dahi haram!

        Diğer Yazılar