Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Fransa’da 1968’in “Maocu” kuşağından kimi “kıymetli” eylemci-düşünür, sonradan “etnik kökleri”nin filozofu oldu.

        En ciddi eylemcilerden biri Benny Levy idi. Maoculuğu bitti İsrail’e gitti, filozof Levinas adına enstitü kurdu. 2003’te öldü. Diğer kurucular, 68’e mesafeli, daha ziyade Fransız sağının filozofu haline gelmiş Alain Finkielkraut ile Bernard-Henri Levy idi.

        Bosna vahşeti sırasında yerinde “tanıklık” yapan belgesel eylemci-düşünür BHL, 9 kişinin öldürüldüğü gemi baskını sırasında İsrail’deydi; hem şaşkınlık, üzüntü, hem de İsrail’e derin bağlılıkla kendini oradan ifade etti.

        68 İDİ

        “Mao’dan Musa’ya” denen bu grubun bir önemli üyesi de Jean-Claude Milner.

        Milner; (şimdi İsrail’i eleştiriyor diye “saf” bulduğu Chomsky, Lacan, Barthes, Althusser’den, hatta dobtu Foucault’dan; dilbilim, felsefe, göstergebilim, psikanaliz, sosyalizm, eleştirel düşünce tedrisatıyla “dolu dolu” bir 68’li… idi.

        Babası Litvanya göçmeni Yahudi, annesi Protestan Milner son yıllar “Anti semitizm”e yoğunlaşarak özel bir yer aldı.

        Önemli bir tezini şöyle özetleyeyim:

        KIZIM SANA

        “Avrupa demokrasisinin güncel suçu, Ortadoğu’da barış çağrısı. İsrail-Filistin çatışmasına barışçı çözüm arayışı.

        Böyle bir barış tek anlama gelir: İsrail’in imhası.

        Avrupalı demokrasiler çatışan iki tarafıbarışa zorluyor ama…

        Avrupa’nın demokratik barışı Avrupalı Yahudilerin kırımından başka şeyin neticesi değil.

        1945’ten sonra, barış ve demokraside birleşmiş Avrupa tek nedenle mümkün oldu: Nazilerin soykırım başarısıyla; Avrupa toprağı, rüyası önünde engel gördüğü insanlardan, Yahudilerden kurtulmuştu.”

        HİSSE

        Milner, bu sayede İsrail devletinin de kurulabildiğini ve “ille demokrasi sayılması gerekmediğini” (“kan bağı”na yaslandığı için) anlatarak analizini koşturuyor.

        Burada, bir an için önemsememiz gereken şu:

        • Karşıtın sayesinde var olabilmek
        • Ancak karşıtının imhasıyla barışa, huzura hatta demokrasiye kavuşabilmek.

        Bir tez tez ise, tarihin içinden her tarihe hisse çıkartır!

        O YOKSA, O DA YOK

        Ürkütücülüğüne rağmen, bu noktada Milner’in haklı olduğu bir şey var:

        Bazı devletler, ideolojiler, kurumlar, inançlar, ezberler, var oluş ve duruşlar, ancak “öteki” sayesinde o biçimde mümkün oluyor!

        “Barışçı çözümün İsrail’i imha etmesi” endişesi, muhtemelen İsrail’in millet, devlet olarak varlığından ziyade, “böyle bir millet ve devlet” olarak var olmasıyla ilgili.

        Karşıtın daimi düşmanlığı yok olursa; böyle orduya, böyle istihbarata, böyle politikacılara, böyle ABD’ye, böyle ABD’li merkezlere, herkeslere, böyle lobilere, böyle kaynaklara, böyle korkulara, böyle savaşlara, silahlara, o kadar uzun askerliklere, halkın militer kontrolüne ihtiyaç olmayabileceği…

        Ve devletin temel direklerinin ise bunlar olduğu saptaması, saplantısı!

        GİBİ

        Öteki tarafta da, muhtemelen Hamas bu haliyle olmayacak barışçı çözümde.

        Başka yerlerde başkalarının olmaması gibi.

        Türkiye’de, “ötekilere düşmanlık, pusu, terör, baskı” üstüne sürüp giden “karşıtların birliği” gibi.

        Barışın, demokrasinin; örgütü de, onun sayesinde devlette ve millette kimi zihniyeti de çökertebilme ihtimali gibi.

        BULUŞMA

        Avrupa’da demokrasi ve barış a dair, handiyse “karşıtı Naziler gibi ırkçı” analizle, “onca tedrisata yazık olmuş” dedirten; faşizme karşı mücadele etmiş, Yahudiler de dahil, direnişçileri; Avrupa’nın devrim, siyasi mücadele geleneklerini inkar eden bağnazlık elbet başka bağnazlıklarla kucaklaşıyor.

        Kimi beyaz felsefe ile koşuyor kimi beyaz fosfor ile.

        Kimi oradan koşturuyor, kimi şuradan, buradan!

        utalu@htgazete.com.tr

        Diğer Yazılar