Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Zaman zamanı öldürüyor ya…

        Tam bu başlığı atarken, henüz yaşıyordu.

        Annesini mermiler almış, o ölü ansının karnında, 6 yaşındaki cansız ablasının yanı başında, nefessiz bir göbek bağına tutunmuş hayata asılmaya çabalıyordu.

        Şu cümleye geldiğimde yaşıyor mu hala, yaşayacak mı az sonra, yaşayıp büyüyecek mi, bilmiyorum.

        Öyle ya da böyle, başlığı değiştirmem herhalde. “Dayan bebek” diye sesleneceğimiz binlerce, yüz binlerce bebek varken.

        Bir hamile kadın ölü.

        Yanında 6 yaşındaki kızı ölü.

        Yanında 8 yaşında kızı yaralı.

        Yanında kocası yaralı.

        Üç terörist etkisiz halde.”

        Batman merkez bilançosu bu.

        Sıkılan mermi sayısı; ölü sayısı; ölü kadın sayısı; ölü çocuk sayısı; yaralı bebek sayısı; “etkisiz hale getirilmiş terörist” sayısı.

        Diyeceğimiz şudur belki yine:

        Dayan bebek!...

        Şeker de yiyebil.

        Hepimizin acısı, öfkesi, sabrı, umudu, aklı, yüreği ol.

        Görecek günler var daha!

        Diyebilirsin ki:

        Annemi vurdunuz da, annemi ateşinizin orta yerine attınız da, ilk mermiyi daha ana karnında yanıma saldınız da, ülke, bölge, herkes göğe erdiyse; dayanayım elbette!

        Bu duvara fişemeyiniz!

        Cezaevi yönetim(ler)i kimi gazeteciyi fişlemiş!

        Öyle deniyor.

        Çünkü, tutuklu veya mahkumlar “bize” mektup yolluyormuş; kimininki de engellenmiş.

        Şimdi ben sırtımda bir de fiş taşısam ne yazar; en azından özgürüm!

        Cezaevinde bizi fişleyen devlet görevlisi bile bir yerde kendi mevkiine, zihninin zincirlerine, öfke ve nefretine, amirlerinin buyruklarına, insanların hak ve özgürlüklerini kısıtlarken kendine biçtiği özgürlük ve haktan yoksun kadere mahkum.

        Kim bilir daha kaç sivil ve askeri merciden fişimiz var.

        Sorunları şu:

        Takıyorlar fişi, ama bitiremiyorlar işi!

        Vız geliyor çünkü, fişedikleri duvar.

        Öğretmeni siper yapmak!

        Karakola saldırırken okulu ve orada çoluk çocuklarıyla kalan öğretmenleri siper yapmak da bir nevi mertlik olmalı!

        Oradaki askerler öğretmenleri de vurmamak için ağır silah kullanmayıp daha kolay öldürüldüyseler, hakikaten bir başka türlü unutulmasınlar!

        İnsanlık ve mertlikten bahis açılınca; “Terör var, terör örgütü var” da, lakin bir de şu var:

        Orada bir “kıdemli başçavuş” öldürüldü; emekliliğine iki yıl kala.

        Kendisi, emekli olunca maaşı yerlere indirilen; aman üstlerle ölünce bile aynı hizaya gelmesin diye, doktoralı dahi olsa, emeklilikte 1’in 4’ü ebediyen yasaklanmış bir memurdu.

        Muhtemelen öğretmenleri korumak istedi; emanet askerlerini de.

        Ama kendini koruyamıyordu hayatın şiddetinden.

        Oradaki “şehit” erler. Sinoplu, Şırnaklı çocuklar.

        Yüzlerce, binlercesinden.

        Peki iki gözüm, iki yüzüm:

        Böyle çocuklardan kaç tanesini de, öyle terör merör, örgüt mörgüt olmadan, kışlada dayakla, bunalıma iterek, eğitim zayiatı yaparak, intirah etti diyerek öldürüyorlar; bilir misin?

        Bir de o “baskına siper edilmiş” öğretmenler.

        O şartlardaki cesaretlerini de, korkularını da alın öpüp başınıza koyun.

        Peki, yiğidim aslanım devletim; siz bu öğretmenleri birbirine kırdırmıyor, kadrolu, ücretli ve işsiz binlerceyi bir ötekine vurdurmuyor musunuz?

        Verdiğiniz sözleri tutmadan, insanları ucuza köleleştirip kendinize siper yapmıyor musunuz?

        Hadi birine “terör” diyorsunuz; beriki ne!

        Mevzubahis bahis ise…

        Rıdvan Dilmen’i bu kez kalpten kutluyorum.

        Çünkü, nice gazetecinin bir kelime cesaret göstermediği mevzuda “kalbinden” konuştu.

        Nice medya organı; “bahis mafyası”na organ temin eder gibi “İddaa” üstüne ekler, kekler, börekler yaparken…

        Kendi de bahis reklamcısı ve oyuncusu olmuş, bence kendine de çok ayıp etmiş Dilmen, en azından utancın özeleştirisini de yaptı:

        Bir insan kendi milli takımının bile kaybetmesinden mutlu olabilir mi? Ama o sayede para kazanacak. İşte futbolun ruhunu bu öldürdü.”

        Bu sözleri, kendi bahis oynatan bir medya grubunun TV’sinde söyledi; medyada, “Ben bağımsız gazeteciyim” diyenler ne bu konuda, ne başka vahim mevzularda gözünü, kulağını, ağzını açabilirken!

        Susturulan meslektaşlarının arkasından sadece ıslık çalarken; sansürü, oto sansürü gazeteciliğin içine kusarken!

        Kumarın bir parçası olmakla kalmayıp Borsa’dan sonra İddaa ile de kumarın en büyük aktörleri haline gelmişken!

        Hadi bir “İddaa”da ben oynayayım:

        Bir bilen bana, Fenerbahçe’nin o çok uzatmalı Denizli maçındaki kaybına, yani şampiyonluğun gitmesine dahi para yatırıp kazanmış çok ünlü Fenerlilerden bahsetti.

        Sadece Fener’de değil; en büyüklerden Anadolu’nun her köşesine kadar, kendi kulübünün ölümüne para koyup büyük oynayan büyük-küçük futbol adamları!

        Futbolun ruhunu öldürenler!

        Ruh çeteleri!

        Tabii “Şeytan Rıdvan”ın da atamadığı çalım şu:

        Kimi yakın dostları, ağabeyleri, başkanları da bu bahis gezegeninin büyük ustaları olduğu halde; onlarla “duygusal” verkaç yapıp faullerini hiç görmemek.

        Diğer Yazılar