Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hükümet ve Genelkurmay (korkmadan, korkutmadan) anket yapsın.

        365 general hariç, bir kısmı sözleşmeli 40 bin subay ile 100 bin astsubayın yüzde kaçı 15 yıllık mecburi hizmetten yana diye.

        Desinler ki, “Çoğu, iki ya da dört yıl eğitime 15 yıl mecburi hizmete bayılıyor”.

        Yahut sonuç tuhafsa; sessizce yeniden düşünsünler.

        Daha okul sırasından, yoksul, orta halli bir ailenin çocuğu olarak, babanın isteğiyle ve anormal tazminatların korkusuyla başlıyorsun yolculuğa; sonra tazminatla dahi ayrılamıyor; ancak yüz kızartıcı suç veya fiilen firar ile “mecburi damga” sonucu atılıyorsun (öteki hayata)!

        Zaten içinde de adaletsiz: Yetiştirme süreci daha uzun subaya da 15 yıl, iki yıl eğitim verilen astsubaya da 15 yıl!

        ***

        Nice işin sırrı tam orada:

        Gönüllü bir sevda diye sunduğun “askerlik”, her an fiilen “korku, baskı, esaret mekanizması”na yaslıysa; “militarizm” toplumun ruhuna yayılır.

        Toplumun en az yarısı, erkekler, özellikle yoksullar o ruh tedrisatından geçer.

        Aile, okul, iş, cemiyet, cemaat dahil tüm kurumlar adeta “militer, otoriter” modelin birer kopyasıdır.

        Nice işyerinin örgütlenmesi, “sivil görünümlü” askeri düzenden farklı değil cebren.

        Özgürlük sanılanın arka yerinde; baskı, atılma tehdidi, ceza endişesi gezer durur.

        ***

        Başbakan, “vicdani ret” üstüne, “Askerimize Mehmetçik derken, Küçük Muhammed anlamındadır! Bu topraklar için en kutsal vazifelerden kabul edilmiştir” diyor.

        Fiilen öyledir ama bunu bir de küçük veya genç yaşında (k)atıldığı “profesyonel askerlik”teki yıllar sonunda “Küçük Muhammed”e soracaksınız.

        Cesaret karşılığı esaret verilen Küçük Muhammed’e bir danışacaksınız.

        Korku, şiddet, dayak, baskı, hor görülmenin daha çocuk veya çok genç ruhunu baştan sakatladığı onca “Mehmetçik”e soracaksınız.

        Dövizli mövizli, babası dayısı derken “arazi” olan “Torpilli Muhammed”le yüzleşmeden konuşmayacaksınız.

        ***

        Öyle “militarizm geriliyor” filan; kuyruklu yalan Sevgili Ali!

        Militarizm” milletin ruhunda, devletin özünde var.

        Ne tarihi başka türlü idrak edebiliyor, ne bugünü başka türlü yaşayabiliyor.

        Mecburi askerlik (ve erkeklik) nasıl dinle kutsallaştırılıyorsa; din adına telkinler de, inançtan ziyade mecburi askerlik (ve erkeklik) ideolojisiyle harmanlanıyor.

        Halk; yoksulluğun, acıların, ezilmesinin, birbirine girmesinin, askerde veya sivilde tahakkümle inlemesinin üstünü örten “militer pohpohlama”nın farkına varmaktansa, “kahramanlık menkıbesi” tercih ede gelmiş.

        Kişiliği ezilenlerin, kimliğinin yüceltilmesine ihtiyacı var.

        Elinden kayan toprağa ve hayata, itilmişliğe, aşağılanmışlığa, aslanın ağzındaki işe ve aşa, ağanın da modern beyin de buyurganlığına karşı, eldeki tek silah, girilecek tek siper o!

        Erkek böbürlenmenin en er biçimi.

        Lakin, gençliğimiz de dahil, sisteme nice tepki ve başkaldırı biçiminin de nihayetinde edindiği en büyük suret de, o militarizmin öteki gölgesi olmak!

        ***

        O yüzden;

        Kimi bir yandan giderken Dersim’e, bir yandan da gidebiliyor tersine!

        Dersim meselesi”ni askeri kıyımla halleden tarihi deşebilmek, hakikati daha 2011’de anlamaya uğraşmak veya hakikati yine öldürmek zaten acı da…

        Tarihi kurcalarken, benzer bir tarihin içinde bocalamak daha da acı!

        Sanki zaman hiç geçmiyor, sanki roller sabit, sadece gidenlerin yerine yeni oyuncuları, yeni mapusları, yeni sürgünleri, yeni ölülerini arıyor!

        Hava daha yumuşak gibi sanıyorsun; karayel bitmiyor.

        ***

        Nice “demokrat”, “militarizm meselesi hallolunca” nasıl da militerleşti, militaristleşti.

        28 Şubat’ta listelenenler şimdi itlaf listeleri hazırlıyor.

        Muhbirlerce, muktedirlerce fişlere batırılanlar, şimdi nasıl onlara benziyor.

        Tahakküme karşı çıkan, hakim bir mevzie oturunca, nasıl da tahakküm paşası kesiliyor.

        Susturulmak istenenler, nasıl da en keskininden susturucu imal etmiş nefsinde ve nefesinde; değme muktedire layık kibirle.

        Nasıl da buyruklar yağdırıyorlar, sivil sivil!

        Hedef gösterilmiş gazeteciler şimdi hedef gösterme peşinde.

        Gazete baskınları, yine gazete baskını!

        ***

        Neden başka türlü olmuyor!

        Öğretmene gününü göstermek!

        Osmanlı’da basından sansürün kaldırılışının yıldönümü” onca yıldır Basın Bayramı sanılırsa…

        On binlerce öğretmenin işsizliğe, köleliğe, umutsuzluğa mahkum edildiği günlerden bugün de “Öğretmenler Günü” zannedilir.

        Hepsi bir nevi “Kabotaj Bayramı”dır esasında.

        Limanlarımızın ticarette felan yabancılardan şey edilmesinin o artık sulara gömülmüş 1 Temmuz’u.

        Çocuklarına hoyratlığın daniskasını “Dünyadaki tek çocuk bayramı” ile şenlendirmek…

        Kadınlarının canına kastetmiş bir erkek düzeninde “Kadınlar Günü, Anneler Günü” kutlamak…

        50 bin gencini öldürmüş, nicesini hapsetmiş, nice gencini işsizliklere, bunalımlara, öfkelere batırmış bir felaketin orta yerinde “Gençlik Bayramı” yapmak…

        Allah’tan (Beşiktaşlı) Egemen’i milli olmuş, otorite baharı şenlikleri halindeki bir memlekette onca zamandır “Milli Egemenlik Bayramı” idrak etmek gibi!

        Hadi kutlu olsun öğretmenler günü.

        Diğer Yazılar