Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir sürü “önemli” dava ve sıfır mahkumla zaman geçiyor.

        Bir sürü “önemli” dava; bir sürü “ciddi” iddia ve henüz sıfır mahkumiyet.

        Bir sürü “önemli” dava; uzun uzun tutukluluklar ve henüz masumlar ve sadece tutuklular.

        Bir sürü “önemli” dava; halihazırdaki suç tarifinin yanlışlığı yüzünden ne hakiki suçu ayrıştırabiliyor, ne masumiyeti kolayca teslim edebiliyor.

        ***

        Ergenekon, Balyoz… KCK… Şike…

        Bu davaların hemen hepsi etrafında toplum baklava gibi bölünüp durdu ve o yüzden hakikat ve hakkaniyet ihtiyacı acil.

        Madem ki özel yetkili savcılar ile mahkemeler bu davaları sürüklemekte; o zaman adaletin de özel bir derinlik ve hız kazanması lazım.

        Çünkü ya adil ve hızlı yargılamayla, hakikati ve hakkaniyeti teslim edeceksiniz…

        Yahut uzun tutuklulukların bir nevi ceza olmasıyla, adalet duygusunu zayıflatacaksınız.

        ***

        Tabii bunları “Obama’nın beyaz gölgesi” Biden’in de söylemesi gerekmiyordu.

        Bizim bugün keşfetmemiz de gerekmiyordu.

        İçeride büyük haksızlıklarla 30 yıl unutulan mahkumların; tutuklulukları 10 yıla uzanıp bir kısmı da o arada yakılarak, vurularak, cezaevinde boğularak yahut onar onar ölüm oruçlarında terk edilip öldürülen gençlerin ülkesi burası.

        Bırakın “düzen karşıtı” diye yargısız infazlara mahkum edilmişleri; “düzenin bekçisi” denen binlerce askerin de keyfi yargısız infazlarla ezildiği, haysiyetinin ve şahsiyetinin çiğnendiği bir ülke.

        ***

        Terazinin yamukluğu sadece uzun tutukluluk ve yargılama süreleri değil.

        Aynı zamanda, kimi davada kamu vicdanının da öylece yaralı bırakılması; birilerini korumak, kollamak manasındaki “zamanaşımı” ile İstanbul Üniversitesi katliamı yahut Sivas yangını gibi davalardaki kaçakların öylece uçup gidivermesi.

        Adalet Hanım’ın kapalı gözünün her zaman tarafsız adalet değil, bazen insafsız atalet olarak, küçücük çocuklara seri tecavüzlerde dahi aciz körleşmesi, hatta bir nevi taciz gibi gözün dönmesi.

        ***

        Geçmişini anlayamamış, bilememiş, hakikatine kavuşamamış olduğumuz kesin.

        Tarihin bir yaprağı kalkınca, sağlam sandığımız çürük binalarımız çatırdıyor.

        Ama tarih bir yana; kimse kendi ömrünün, o gününün gerçeklerine dahi sahip değil.

        Neyin neden nasıl olduğuna dair kırıntılarla yaşayıp gidiyor onca insan.

        Pek kimse daha fazlasını merak etmemiş; özellikle daha farklısını. Ezber, daha koyu ezber, daha da koyusu kafi gelmiş.

        Okullar zaten üç maymun gibi hakikat karşısında da…

        Meclis, yargı, medya, siyaset, akademi de nasıl kısır, tıkız, kabız kalmış!

        ***

        Bazı davaların adil ve hızlı yürümesi hakikat ve hakkaniyet ihtiyaç ile adalet duygusu için elzemdir…

        Bazı davaların da varlığı, o şekilde mevcudiyeti adalet duygusunu eritir.

        Hopa!

        9 Aralık’ta da Ankara’da Hopa davası var.

        Bu memlekette kimi kanun hemen her şeyi isterse “örgüt suçu, örgütlü suç” olarak sunabilir.

        Ama muhalif olmak, karşı çıkmak, itiraz etmek de sık sık “örgütlü” ama genellikle “suç” değil, tam tersine hak ve özgürlüktür.

        Demokrasi, hukuk devleti vesaire; bunun içindir sözde. Suçu hak saymamak kadar, esasında, hakkı suç saymamak içindir.

        Davada öğrenciler yargılanıyor. Hopa’daki HES direnişinde emekli bir öğretmenin ölüme düşmesini de protesto ettikleri için. 23 genç aylardır tutuklu ve istenen hapis yaşlarını çoktan geçiyor. 80 yıllık bir sivil toplum örgütü terörle suçlanıyor.

        Ve işin garibi; o gün şiddeti uygulamaktan ziyade, devletin örgütlü şiddetine maruz kalmış sanıklar.

        Adalet sadece devleti, hükümeti korumak için değil; daha ziyade, insanların itiraz hak ve özgürlüklerini kollamak, onları devletten de korumak içindir oysa!

        Diğer Yazılar