Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İnsanlık, kimi kime karşı koymalı.

        İçinden asla ayırmak gelmiyor ama insan ilgisi, medya dili, kiminin adı, sıfatı, milliyeti, statüsü ayırıyor, ayırıyor.

        Her yerde hep böyle oldu.

        Birkaç gün önce, 25 yaşında ABD’li bir diplomat kadın, Afgan çocuklara kitap dağıtırken, bombalı saldırıda üç kişiyle birlikte öldürüldü.

        Tam anlamıyla vahşet, tam manasıyla trajedi.

        Derken, ABD (NATO) misillemesi oldu.

        11 sivil Afgan öldürüldü.

        10’u daha çocuktu.

        1 ile 14 yaş arasında.

        Diğeri trajedi ise, buna ne diyeceğiz!

        ***

        Genç diplomat kadının adını biliyoruz.

        Bilmesek de öğreniyoruz.

        Çünkü bizimkiler de dahil, bütün uluslararası medyada var adı.

        Fotoğrafı da.

        Bilinsin elbet. Unutulmasın da. Elindeki kitaplarla da anılsın.

        Ama ben buraya adını yazmadım.

        Çünkü o çocukların ismi bile yok ki ortada.

        Yani, 1 ila 14 yaşında, öyle “terör saldırısı” değil, en medeni devletlerin, en teknolojik donanımların, en insan hakları ve demokrasi beşiklerinin emir-komutalı saldırısında öldürülüyorlar ve dünya onların adını bile anmıyor.

        (Biz de böyle cinayetlere ortağız; unutmayın!)

        ***

        Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Kerry de, tam bu trajedilerden, vahşetlerden sonra İstanbul’a uğramıştı.

        Aynen dedi ki, “Öldürülen ABD’li diplomatı tanıyordum. Bu bir trajedi.”

        Bu cümlenin içine 11 sivil, 10 çocuk giremedi.

        Elbet tanımıyordu onları, ama trajedi olarak dahi anmadı.

        Sözleri o kadarla kalmadı.

        Hep o bildik, medeniyetçi, oryantalist, tahakkümcü, emperyalist, kibirli damgayı da vurdu:

        Tüm dünyanın görebileceği gibi…

        İki çok farklı değerler bütünü arasındaki karşıtlık bu.”

        Öyle…

        Masum çocuklara kitaplar dağıtan masum genç bir diplomat kadını öldüren “değerler” var bir tarafta…

        Diğer tarafta da, yanlışlıkla dense de, sivilleri, 1 ile 14 yaş arasında 10 çocuğu öldürebilen “değerler”.

        Siz isterseniz bu “değerler” arasında tercih yapın.

        Elbet pek kimse Taliban’ın değerleriyle yaşamak istemez; kabul Kabil!

        Ama öteki değerlerin eşsiz değerinden o çocuklara düşen de paramparça olmak.

        Onların da bir değeri, yaşama hakkı, bilinme ve hiç değilse öldüklerinde insan yerine konma hakkı yok muydu?

        Ne kadar derin bir karşıtlık olabilir…

        Birinin canlı bombayla veya bombalı araçla can alması ile bir diğerinin muhtemelen insansız hava aracıyla 10 çocuğu öldürmesi arasında?

        Genç kadın ve çocukları aynı topraklarda yok eden, sanki çok derin bir karşıtlık mıdır ki!

        ***

        İlle bir fark arıyorsanız, “bir fark” da şuydu:

        Orası, o çocukların ülkesiydi; genç kadının değil.

        O topraklar, acısıyla, yoksulluğuyla, trajedisiyle o çocukların hayatı ve umuduydu; Kerry’nin değil!

        Değerler bütünü” imiş!

        Sen onları minik çocuklara anlat bir de!

        (10 yıllık Irak işgalinde de, esasında hemen hepsi yoksul, bir çoğu göçmen ABD’li askerlerin 4488 olan ölü sayısı tam olarak bilinirken; ölen Iraklı sivillerinki pek zor anıldı. Öyle ya 110 bin miydi, 120 mi!)

        Not: Bu bazen kavradığımız bazen işimize gelmeyince hiç anlamak istemediğimiz bir hikaye. İnsanın trajedisi de biraz bu iki yüzü yüzünden!

        Eti senin…

        İki öğretmen, İzmir’de 9’uncu sınıf öğrencisini adeta linç etmiş. Kameralar yakalamış.

        Çocuk okuldan uzaklaştırılmış. Okul dilsiz.

        Bak Ünal kardeşim.

        Geçmiş olsun.

        Ama bizim erkek hikayemiz budur: Ailede dayak, okulda dayak, kışlada dayak, işyerinde dayağın bin bir manevi ve fiziki biçimi.

        Bu dayakları yüklenmiş nice erkek ise, şiddet donanarak büyür, gelişir, öldürür, ölür.

        Sopadan bir miras gibi, etler kemikler kuşak kuşak devredilir.

        Erkek çocuklar, kız evlatlar, kız kardeşler, eşler, sevgililer, nişanlılar, eski eşlere tokatla, dayakla, silahla çarpar genetik şartlanma.

        Asker olursun, fena halde ezilmeyi öğrenirsin ki, ezmeyi de bil.

        Çoğu zaman içine atıp dönersin kışladan; içindekini bir güçsüze çarpmak üzere.

        Belki sen hiç öyle olmayacaksın. İçindeki öfke ruhunu yumuşatmışsa bir de, gözlerinden öperim.

        Son yıllarda duyduğum en güzel sözlerden biri, üzerlerindeki baskıya isyan ederken, kendi altındaki gençler için “Artık onlara benden şiddet yok” diye değişebilen profesyonel askerlerdi.

        Bir oran isteseniz, veremem elbet.

        Ama kiminin içinden gelip bir namus sözü gibi yankılanan o sesi defalarca duydum.

        Madem öyle, neden böyle!

        Ağrı’da 41 yaşında bir astsubay, kendisine ait olmadığını ileri sürdüğü bir Twitter hesabında, “General”i “Keneral” diye yazdığı için tutuklandı.

        11 yaşında kızının bile okul çantaları, yatağı, dolabı aranıp altüst edildi.

        Suçu, üstlere hakaret!

        Peki, onlarca uzman çavuşun önünde “Biz başız siz ..tsünüz; siz kölesiniz” diyen komutan ne oldu?

        Terfi etti!

        Çünkü suçu yok, çünkü astlara hakaret artık kanunen bile neredeyse serbest.

        Peki, astı astsubayları onların kanuni itirazına rağmen onca acemi askerle cephaneliğe sokan ve 25’ini paramparça havaya uçuran komutanlar ne oldu?

        Kimi zaten masum; kimi ise yargılanıyor ama tutuklu değil

        Bu adaletsizlikle, gene ya da kene, size her yer ağrı!

        Diğer Yazılar