Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu nasıl adalettir sorusunu her gün sordurmadan rahat etmiyorlar.

        Başbakan “kendi yakınları”nın üzerine biraz gelinince, “darbe, çete, örgüt, casus, Haşhaşi” diye demediğini koymadı; savcılar, HSYK, Emniyet altüst edildi.

        Tamam.

        ***

        Ama bu ne?

        Onlar insan değil mi?

        Onların çocukları, hem de bizatihi sizin sorumluluğunuzdaki uçaklar tarafından, milletin vergileriyle alınan bombalarla öldürülmedi mi?

        Tamam, arada üzüntü neyin ifade ettiniz, ama sonuç ne?

        Sivil mahkeme bir katliamın davasını üstelenemedi diye yargıyı mı dağıttınız?

        Askeri Mahkeme komutanları kusursuz buldu diye, Askeri Yargı’yı mı oynattınız?

        Emri veren, uygulayan subayları oradan oraya mı tayin ettiniz?

        Adalet bu mudur diye yeri göğü mü çınlattınız?

        Kasalar, kutular için; şaibeli yahut tertemiz olsun, ama büyük servetler için kefil oldunuz da, tek TIR’ı katırı, tek kasası o katır sırtındaki küfe, tek kutusu bir canı olan insanlar mı ağır yük geldi?

        ***

        Yetmedi mi?

        Öldürüldüler.

        Öldürüldükleriyle ve öylece dizildikleri yerde kaldılar.

        Kusursuz bombardımanla bir de ruhları paramparça oldu.

        Şimdi hanelerini basıyor, yaralı kurtulanı, hayat boyu kalbi yaralı kalacak olanları topluyor askerler.

        Uludere’yi basıyorlar ki, Roboski’nin sadece çocukları değil, sesi, nefesi de ölsün!

        ***

        Bombardımana takipsizlik kararı veren Askeri Yargı adeta, her an, her saniye, ölülerini de dirilerini de takip edin fetvası da çıkarttı.

        Sıvasız hanelerden, yoksul, aşağılanmış askerleri yüklüyorsunuz; kendileri gibi sıvasız hane çocuklarının üzerine üzerine.

        Az önce belki hakarete, küfre, aşağılamaya, korkuya, endişeye, hatta şiddete maruz kalmış yoksul asker, kendisi gibi, hayata tutunmak yerine, asılı kalanlar karşısında devlet kadar büyük görüyor muhtemelen kendini.

        Oysa kusursuz adalet ve sorumsuz vicdan, onu da buluyor, seni de vuruyor.

        En alttaki köylüleri vurup geçen bir kudret, en alttaki askerleri de ezip duruyor.

        Sen onu düşmanın sanıyorsun…

        O seni düşmanı biliyor.

        Bu işler böyle yürüyor.

        ***

        Nasıl cephanelikte 25 askeri paramparça olmaya zorlayanlar serbest; derme çatma midibüsle 10 askeri Uludere uçurumuna yollayanlar sorumsuz ise, bombardımanda 34 köylüyü katledenler de işte aynı fasıldan kusursuz.

        Ama kimini ona müstahak kimini sana zulüm sanıyorsan, işte ancak o şekilde sana da zulüm mümkün oluyor.

        Çünkü Adalet ya vardır ya yoktur.

        Orada olmayan adalet sana da tam gelmez; sen istersen onu başka bir şey zannet.

        En acısı bu işte:

        Başbakan Yardımcısı, “Bir bakan babanın oğlunun tutuklandığını sonradan öğrenmesi kadar acı bir şey var mıdır” dedi…

        Başbakan sık sık “Eve giren polislerin bacak bacak üstüne atmasını, lahmacun sipariş etmesini, Savcının kibirli konuşmasını” zulüm saydı.

        Zulüm nedir ağalar?

        Zulüm sadece sana yapılan, sadece senin gördüğün, sadece senin irkildiğin değildir.

        Zulüm, zulümdür.

        Vuracaklarına, katledeceklerine, durmadan baskın vereceklerine aman köye gelip bacak bacak üstüne atsınlar, bir de acılı lahmacun sipariş etsinler diye sabah akşam dua ettiren bir şeydir.

        ***

        Kendi evlatlarınızı şöyle de böyle de olursa evlatlıktan reddetmek üzerine onca konuşma yerine…

        Paramparça ölümlerin hep kanayan çocuklarını da birer evlat saymaktır adalet.

        Adalet herkesin eşit biçimde hak ettiği bir duygudur, bir saygıdır önce.

        Partinizden de çok çok önce!

        Adalet buysa…

        “Adalet buysa ben bu adaleti tanımıyorum.

        TSK’nın sorunlarımıza bu kadar duyarsız olduğu ortamda sığınacak bir liman olarak sizi yanımızda görmekten mutluluk duyuyor ama size sıkıntı verdiğimiz için üzülüyorum.

        ..Komutanlığında 20 yıllık uçak-helikopter teknisyeniyim. Adaletsizlik had safhada iken 15 Ocak kararnamesi ile adeta tüy dikildi.

        Aynı uçakta ve helikopterde birlikte şehit olan subay ve astsubay, pilot ve teknisyen arasında ayrımcılık derinleşti.

        Önceki durum ile şimdiki arasındaki fark pilot subay için yıllık 23 bin 425 TL oldu, teknisyen astsubay için yıllık 2 bin 282 TL’de kaldı.

        Aynı şey uçuş tazminatlarında da geçerli.

        Tabii diğer haksızlıklar da ayrı.

        Kusura bakmazsanız size bir vasiyet bırakabilir miyim?

        Çok uçan bir kardeşiniz olarak, olur ya bir uçuşta düşer ve ölürsem, annem, babam, arkadaşlarım ne derse desin, askeri tören istemiyorum. Arkadaşlarım, dostlarım beni 2 metrelik bir çukura gömer.

        Diri iken değer verilmeyenin öldüğünde değerliymiş muamelesi görmesini erdemli bir davranış saymıyorum.”

        (Ben ne mi cevap verdim: Elbette vasiyetinin ancak ailesine verilebileceğini ama ille de uzun ömür ve daha umutlu, daha adil günler dilediğimi söyledim.)

        Diğer Yazılar