Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Topumuz” nasıl yönetiliyorsak…

        “Top”umuz da öyle yönetiliyor.

        Hiç yanılmayan, hep kendileri doğruları bilen ve hep doğru yapan, bilmedikleri bir şey olmayan, hep başkalarını hatalı ve hatta hain görmekte tereddüt etmeyen, özeleştiriyi adeta günah sayan ama kibir denen günahı günah saymayan kibir imparatorlukları!

        ***

        İnsanın en çok hayret edeceği; hele inançlı, mütevazı, kulların hatasız olmayacağını bilen, sağduyulu, aklıselim, muhakemesi bulunan, vicdanı hep ayakta duranların en çok şaşıracağı şu olmalı:

        Kendini inançlı, hem de herkese öğretecek kadar inançlı gören birileri, nasıl oluyor da, böyle bir hatasız-kusursuz-mükemmel pervasızlıkta hiç tereddüt etmiyor?

        Nasıl oluyor da, her şeyi bilmek, her şeyi görmek, hatasız olmak sadece Allah’a mahsus deniyor da, bu kullar her şeyi bilen, her şeyi gören, hep hatasız, kusursuz bir kibri kendilerine münasip, layık ve şık görüyor.

        Bu şıklık ile şirklik arasındaki sınır nedir?

        ***

        Çokbilmişler diyarında, belki hayran kitleleri, karizma kurbanları, kimilerine ilahi güç, kibirlilere yanılmazlık, kudrete sınırsızlık atfeden ve öyle münasip gören kalabalıklar vardır.

        Şüphe yok. Hep olmuştur.

        Yoksa dünyanın her yanında ve her zamanında, kitleler bazen kör gözüm felakete, bazen gözü dönmüş şekilde başkalarının felaketlerini hazırlamaya sürüklenmezdi.

        Lakin vicdan ve akıl, ki bunu inancında da bulabilirsin, din dışında felsefelerde de…

        Bir durup sormayı, sorgulamayı…

        Kibrin tahakkümü karşısında muhakemenin hak ve hakkaniyeti aramasını getirebilmeli.

        Getirmiyorsa, kafanı ve kalbini teslim etmiş, kulluk bir yana, kuklalıktan ibaret kalmışsın demektir.

        ***

        Kibir imparatorları, gündelik her alanın ve geleceğin ve de göklerin hakimi.

        Siyaset, devlet, hitabet hep onlarda.

        Top onlarda, kale onlarda, saha onların, düdük onlarda.

        Burunları kibirden mi büyümüş, bazen kendilerini de inandırdıkları yalanlardan mı, artık ayıramazsın.

        Sürekli olarak insan hayatı, insanların kaderi, türlü türlü insanın kimliği, kişiliği, kıymeti üzerine çullanıp kendi otoritelerini kusarlar.

        İşyerinden askeriyeye, medyadan ahlak ve kültür vaazlarına…

        Futboldan devletin zirvelerine kadar.

        ***

        Bir anlaşılmaz da şu, o vakit:

        Misal, başbakan olmuşsunuz.

        Müsaade ederseniz, siz milleti değil, millet sizi onurlandırmış olsun.

        Bir alt-taşeron gibi kalıvermeyi; tamam vefa, saygı, minnet bir yana da, hep bir çıraktan ibaret olmayı, ustanın sürekli başrol oynadığı sahnede, arada bir çakma repliklerle sahneye girip çıkan ve hatta sık sık yuvarlanıp düşen bir figüranlığı nasıl böyle kolayca kabul edebilir, kabullenebilirsiniz?

        Bu mudur onca tahsil, terbiye, akademik çalışma, bilim ve ilim sonunda varacağınız hazin istasyon?

        Bu mudur çocuklarınıza, torunlarınıza işte babanız diye gururla göstereceğiniz çerçeveli fotoğraf?

        Bu mudur vicdan özgürlüğü, akıl yetkinliği, muhakeme becerisi ve sadece Allah’a kulluk etmek?

        Bu mudur yani?

        Koskoca bir ilim adamı olup koskoca başka adam ve kadınlarla birlikte, kayıtsız şartsız teslim olmak mıdır?

        Aklının ve ruhunun tüm kıvrımlarının bilfiil işgal ve esaret altında olmasından hiç rahatsızlık duymamak mıdır?

        ***

        Çok merak ediyorum yani…

        Siz bir evlat olsanız misal…

        “Ne yapıyorsun, ne hale düşüyorsun baba” bile diyemez misiniz?

        Yoksa ben yine söyleyeyim size:

        Kibrin sonu da kabir!

        Şunca tamahın, onca günahın vereceği hesap ayrı tabii!

        ***

        Başka şeyler yazacaktım.

        Bir bakmadım; bunlar düşüvermiş.

        Diğer Yazılar