Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Şefik DİNÇ  / HABERTÜRK

Fotoğraflar: Erdem ŞAHİN

YAZI DİZİSİ 1

BAŞLARKEN

Türkiye’nin 130 tane hava, deniz ve kara sınır kapısı bulunuyor. Komşuları Bulgaristan, Yunanistan, Suriye, Irak, İran, Ermenistan ve Gürcistan’la 3 bin kilometrelik kara sınırı, 8 bin 333 kilometrelikse deniz kıyısı mevcut. Her yıl binlerce göçmen bu sınırlardan yasal veya yasadışı yollarla Türkiye’ye giriş yapıyor. Göçmenlerin bir kısmı Türkiye’de kalırken, büyük bölümü Avrupa’ya geçmenin yollarını arıyor.

Daha iyi bir yaşam umuduyla her yıl binlerce kişi, yasadışı yöntemi kullanıyor. Dünya çapında bir sektör haline gelen yasadışı göçmen kaçakçılığında bir yılda dönen paranın 40 milyar doları bulduğu biliniyor. Bunun yaklaşık 10 milyar doları ise Türkiye’de dönüyor.

ORGANİZE ÇALIŞILIYOR

Türkiye’de göçmen trafiğinin en yoğun olduğu yerler İstanbul, İzmir, Muğla ve Mersin... Büyük bir rant oluşturan göçmen kaçakçılığını son derece profesyonelce yapanlar kadar, göçmenleri kandırarak ve hayatlarını yok sayan umut tacirleri de bulunuyor. İnsan kaçakçılığı sektörü organize bir şekilde yürüyor. HABERTÜRK, Türkiye’de göçmen kaçakçılığının en büyük merkezi olan Aksaray’da ve göçmenlerin Avrupa’ya geçiş noktası olan Edirne sınırında bu işin nasıl döndüğünü araştırdı.

Tarih 3 Kasım 2014... İstanbul Rumelifeneri açıklarında göçmenleri taşıyan tekne battı. Teknede 12’si çocuk, 7’si kadın toplam 42 kaçak ve bir kaptan vardı. İhbar üzerine olay yerine giden Sahil Güvenlik ekipleri denizden adeta ceset topladı. Aralarında kaptanın da bulunduğu 24 kişinin cesedi denizden çıkarılırken, günlerce kaybolan 13 kişi arandı. Bu trajedi ne ilk ne de sondu... Türk karasularında olmasa da Akdeniz nisan ayında insan mezarlığına döndü. Libya’dan yola çıkan ve İtalya’nın Lampedusa kentine göçmenleri kaçak yollarla taşıyan 2 tekne peş peşe battı. Ölenlerin sayısı kesin olmamakla birlikte en az 1000 kişiyi buldu. Hemen her gün gazete ve televizyon haberlerinde yakalanan ya da denizde ölen göçmenlerin trajik hikâyeleri yer alıyor.

GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞININ MERKEZİ: AKSARAY

Daha iyi yaşam şartlarına kavuşma arzusuyla yola çıkan göçmenler Avrupa’ya geçmek için Türkiye ve İtalya’yı geçiş noktası olarak kullanıyor. Binlerce kilometre uzaktan Türkiye’ye ulaşan ve buradan da Avrupa ülkelerine geçmek için binlerce Euro veren göçmenlerin izini sürdük. Geldikleri Türkiye’den yasadışı yollarla Avrupa’ya ulaşmak için canlarını tehlikeye atan göçmenleri taşıyan insan kaçakçıları milyonlarca Euro kazanıyor. Türkiye’de göçmen kaçakçılığının en büyük merkezi olan Aksaray’da bu işin nasıl döndüğünü araştırdık. Aksaray Meydanı’nda ve çevresindeki çay bahçelerinde insan tacirlerinin nasıl göçmen aradıklarına tanıklık ettik.

İNSAN TACİRİ BULMAK HİÇ ZOR OLMUYOR

Birkaç gün Aksaray’da dolaşıp röportaj için ikna ettiğim bir göçmen kaçakçısıyla konuştuktan sonra anlattıklarının nasıl gerçekleştiğini de görmek istedim. Göçmen kaçakçılığının tüm detaylarını anlatan bu kişiye göçmen olarak gidip gidemeyeceğimi sordum. Kendisi böyle bir olaya aracı olamayacağını, deniz veya karayoluyla gitmenin de riskli olacağını söyledi.

Bu fikrimden vazgeçtim ancak sahte pasaport ve vizenin nasıl temin edildiğini öğrenmek adına bir kez daha Aksaray’ın yolunu tuttum. Çevredeki esnafa gazeteci olduğumu ve insan kaçakçılığını araştırdığımı söylediğimde “Meydandaki havuzun oraya veya çay bahçelerine takıl, ya sen birilerini bulursun ya da onlar seni bulur” cevabını aldım.

Bir esnaf Aksaray’ın göçmenlerle dolduğunu ve göçmen kaçakçılarına ulaşmaya çalıştıklarını anlattı. Aksaray’ın hemen hemen her kafesinde veya çay bahçesinde bir aracı bulabileceğimi öğrenince gün boyu Aksaray’daki kafe ve çay bahçelerini dolaştım, meydandaki havuzun kenarına oturup çevreyi gözlemledim. Gerçekten de Aksaray’da birkaç saat geçirip etrafı gözlemlediğinizde kimin göçmen, kimin insan taciri olduğunu anlıyorsunuz. Eğer Kürtçe veya Arapça biliyorsanız ve sohbet eden 2-3 kişinin konuşmasına kulak kabartırsanız insan tacirini bulmanız sadece birkaç dakika sürüyor. Elinde eski model akıllı olmayan cep telefonu gördüğünüz birinin insan taciri olma ihtimali çok yüksek. Aksaray’daki seyyar tezgâhlarda ve cep telefonu satan dükkânların vitrinlerinde eski model telefonlar hâlâ satılıyor. Çünkü insan tacirleri ve yasadışı işlerle uğraşanlar sürekli hem hat hem de cihaz değiştiriyor. Kullandıkları telefonları polisin teknik takibine takılmamak için bir süre sonra çöpe atıyorlar.

"2 GÜN SONRA PASAPORTUNU AL"

Havuzun kenarında otururken yanımda Kürtçe konuşan 3 kişiye kulak kabarttım. Suriyeli baba-oğula diğer kişi hararetli bir şekilde onları Bulgaristan’a nasıl götüreceğini anlatıyordu. Esnafın dediği gibi 10 dakikada göçmen kaçakçısıyla karşılaştım. Taraflardan birinin göçmen, diğerinin göçmen kaçakçısı olduğundan emin olunca sohbete girdim. Suriyeli olduğumu ve Avrupa’ya gitmek istediğimi bunun için de Türk nüfus kimliği edindiğimi ve buna uygun sahte pasaporta ihtiyacım olduğunu söyledim. Beni hemen birkaç günde karayoluyla Bulgaristan’a oradan da istediğim Avrupa ülkesine gönderebileceğini söyledi. Ben sadece sahte pasaporta ihtiyacım olduğunu belirtince yardımcı olabileceğini söyleyerek telefonla birini aradı.

Konuşması bittikten sonra telefonda konuştuklarını şöyle anlattı: “İstiyorsan 2 günde Finlandiya pasaportunu ayarlayabilirim. Vizesiz pasaport 1000 Euro. Vize ve gerekli mühürler basılmış olmasını istiyorsan 5 bin Euro.” Pasaportun işimi göreceğini söyleyip pazarlığa başladım. Fiyatı 700 Euro’ya kadar indirdi. 500 Euro (1460 TL) verebileceğimi söyledim. Telefonla konuştuğu kişiyi aradı ve söylediklerimi şifreli konuşarak Türkçe aktardı. Telefonu kapattı ve benden sahte olduğunu söylediğim kimlik fotokopisi ile vesikalık fotoğrafımı istedi. Her ikisini de verdim. “İki gün sonra akşam saat 21.00’de buraya gel ve pasaportunu al” dedi. Telefon numarasını istedim ama numarasını vermedi ve numaramı alıp kendisinin arayacağını söyledi.

"DOĞUM YERİM 'HELSİNKİ' OLMUŞTU"

İki gün sonra Aksaray meydana gittim. Biraz erken gitmiştim. Açıkçası görüştüğüm kişinin gelip söylediği gibi pasaport getireceğine ihtimal vermiyordum. Çünkü kısa bir konuşmanın ardından gerçekten Suriyeli olup olmadığımdan emin olmadan bana sahte pasaport hazırlayacağını söylemiş ve sadece telefon numaramı alarak gitmişti. Ben etrafı gözlemlerken ‘adamım’ çıkageldi. Meydanın karşısındaki çay bahçesini işaret edip ‘Oraya gidelim’ dedi. Çay bahçesindeki masaların neredeyse tamamı doluydu. Kimisi nargile içiyor, kimisi tavla oynuyordu. Türkçe konuşan da vardı, Arapça ve Kürtçe konuşan da. Biz çay bahçesindeki kapalı bölüme geçip oturduk. Cebinden çıkardığı zarfı bana uzattı. Zarfı açtım ve içindeki pasaportu çıkardım. Fotoğrafımın olduğu ve benim adıma düzenlenmiş pasaportta doğum yerim ise Helsinki olarak yazılmıştı. Pasaportta dikkatimi çeken bir diğer nokta da veriliş tarihiydi. Pasaportun verilme tarihi olarak 2013 yılı belirtilmişti. Pasaportu bir süre kontrol ettikten sonra 500 Euro parayı verip ayrıldım. Umuda yolculuğun ve birçokları için ölümle biten Avrupa hayalinin ilk aşaması olan sahte pasaport, sadece 500 Euro’ya mal olmuştu.

 

YAZI DİZİSİ 2

Şefik DİNÇ/Arif BALKAN

Bulgaristan diye Edirne’ye bıraktılar

Arif BALKAN

Kucaklarında çocukları, uçsuz bucaksız tarlalar arasında tek sıra yürüyorlar. Gözlerinde yakalanma endişesi, tedirginlikleri yüzlerinden okunuyor. Sınıra birkaç yüz metre uzaktalar ancak umutları kırılmış. Yeni bir hayat, çocuklarına daha iyi bir gelecek kurmak için çıktıkları yolda göçmenler için en kritik nokta Edirne...

Habertürk muhabiri Arif Balkan, Edirne’deki göçmen hareketliliğine ve 11 kişilik bir ailenin umuda yürüyüşüne tanıklık etti, onlarla konuştu. Bulgaristan’a geçişi sağlayan Kapıkule Sınır Kapısı’na yalnızca birkaç yüz metre uzaklıktaki sınır köyleri, hemen her gün onlarca göçmenin ‘umuda yürüyüşüne’ ev sahipliği yapıyor. Dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye gelen göçmenler, Edirne’de, Avrupa’ya geçişin yollarını arıyor.

UÇSUZ MERALARDA GÖÇMEN İZLERİ

Umuda yolculuğun sınır kapısı haline gelen sınır köylerinden Budakdoğanca ve Kemal Köy, göçmen kaçakçısı organizatörlerin en sık kullandığı geçiş hattı. Yol kenarlarında, şose boylarında bölgeden daha önce geçmiş göçmenlerin bıraktıkları eşyalardan bile hareketliliğin vardığı boyutu görmek mümkün. Sabaha karşı ya da güneş batarken başlayan yürüyüşler çoğu kez hüsranla sonuçlanıyor. Bölge halkı ise zaman zaman köylerin içinden geçen yabancı minibüs ve araçlara çoktan alışmış. Sınır bölgesinde yaşayan köy sakinlerinden, ölümü göze alan göçmenlerin yolculuk için sıklıkla kullandıkları rotaları öğreniyorum.

‘JANDARMA MISIN?’

Aracımla Budakdoğanca Köyü kırsalında küçük bir gezintiye çıkıyorum. Güneş batmak üzere. Kapıkule Sınır Kapısı’nda dalgalanan dev Bulgaristan ve Avrupa Birliği bayraklarının gölgesinde sınıra sadece birkaç dakikalık mesafede bir grup göçmenle karşılaşıyoruz. Endişeli gözlerle bir süre beni izliyorlar. Bir ağacın altına saklanmaya çalıştıklarını görüyorum. Hepsinde sırt çantaları, en küçüğü 2, en büyüğü ise 38 yaşında olan 11 kişilik bir göçmen kafilesi. Yaklaştığımı gördüklerinde içlerinden bir ses yükseliyor: “Jandarma mısın?” Jandarma olmadığıma ikna olmaları uzun sürmüyor. Birkaç kare fotoğraflarını çekmeye güç bela ikna ediyorum ve beraber yürümeye başlıyoruz.

‘GÖÇTEN BAŞKA ÇAREMİZ YOK’

11 kişilik gruptan 7’si akraba. Hepsi Suriye’nin Haseke kentinden gelmiş. 26 yaşındaki Ali, aralarında Türkçe’si en iyi olanı. Daha önce bir kez daha Bulgaristan’a geçişi denediğini ancak başaramadığını anlatıyor. “Bulgaristan’a geldiniz” denilerek bırakıldıkları kırsal alanda saatlerce yürümüşler. Ancak Bulgaristan diye geldikleri yer, Edirne’ye bağlı Budakdoğanca Köyü olmuş. Yaşadıkları hayal kırıklığı kandırıldıklarından duydukları öfkeye dönüşmüş. Hepsi yaklaşık 2 yıl önce Türkiye’ye gelmiş. Bir süre Gaziantep’te kaldıktan sonra İstanbul’un yolunu tutmuşlar. Tekstil atölyelerinde, lokantalarda çalışarak hayata tutunmaya çalışmışlar. Ali, “İş buluyoruz, paramızı alamıyoruz. Ev buluyoruz, mahalle sakinleri hor görüyor. Göçmekten başka çaremiz yok” diyor. Kafiledeki Celile ve Affan çifti, 2 yaşındaki oğulları Nizam’a daha iyi bir gelecek için göze almışlar bu tehlikeli yolculuğu. Bulgaristan’a geçiş için umutlarıysa artık tükenmiş. Kafiledeki Musaf’ın 8 yaşındaki oğlu Gevher yürümekten yorgun düşmüş. Zaman zaman babasının kucağında yola devam eden küçük çocuğun korkusu yüzünden okunuyor.

‘YÜRÜYÜN, İLERİSİ BULGARİSTAN’

Ali, Aksaray’da iletişime geçtikleri bir kaçakçıyla kişi başı 2 bin 500 Euro’ya anlaştıklarını söyledi. Birkaç gün önce gelmişler Edirne’ye. Geçiş için kararlaştırılan güne kadar bir pansiyonda kaldıklarını anlatan Ali, sınıra yakın bir bölgeye gelindiğinde uygun bir alanda araçlardan indirildiklerini ifade etti. İnsan tacirleri, kafileye yürümeleri gerektiğini söylemiş. Saatlerce yürümüşler, ancak geldiklerini düşündükleri Bulgaristan değil, sınır köyü Budakdoğanca olmuş. Tekrar denemekten başka çareleri olmadığını kaydeden Ali, ellerindeki tüm parayı göçmen kaçaklığı yapan organizatörlere verdiklerini belirtti. Aradan geçen 15 dakika sonunda karşıdan 2 araç beliriyor. Ali, beni sert bir ses tonuyla uyararak; “Abi, sakın fotoğraf çekme! Seni görmesinler” diyor. Ali beni yol kenarındaki bir tarlaya doğru itiyor. Fotoğraf makinemle birlikte yere düşüyorum. Ali, “Abi silahları olabilir. Seninle konuştuğumuzu görmesinler. Saklan” diyor. İşin ciddiyetini anlamam uzun sürmüyor. Kaçakçıların Edirne’deki bağlantıları kafileyi araçlara bindirerek bir diğer sınır köyü olan Kemal Köy’ün yolunu tutuyor.

Detaylar lokantada konuşuluyor

KAFİLEYİ bir başka köye götüren araçları Edirne kent merkezinde gördüğümde işleyişe dair bölge halkından duyduğum söylentiler aklıma geliyor. Araç, şehir merkezindeki Londra Asfaltı üzerinde bulunan ve camında Arapça ‘Şark Lokantası’ yazan bir lokantanın önüne park ediliyor. Çevrede pek çok pansiyon, otel, lokanta ve kıraathanenin göçmenler ve kaçakçılar arasında üs olarak kullanıldığını anlıyorum. Gün içerisinde olağan dışı hiçbir hareketliliğin gözlenmediği caddedeki lokanta ve büfeler, gün batımının ardından başka bir çehreye bürünüyor. Aralarında çoğunlukla Arapça konuşan ve sırt çantalarıyla göçmen olduklarını anladığım onlarca kişi beliriyor. Araçlara binen bazıları ise Kapıkule’nin yolunu tutuyor.

Göçmen kaçakçısı, Habertürk’e konuştu

Şefik DİNÇ

SEKTÖR, kendi jargonunu da yaratmış durumda. Göçmen kaçakçılığı yapan organizasyonun en tepesindeki kişiye ‘ağa’ veya ‘usta’ deniliyor. Göçmenden ise ‘yolcu’ diye bahsediliyor. Yolcuları kaynak ülkeden geçiş ülkesine getiren veya buradan hedef ülkeye ulaşması için ‘usta’ ile buluşturan aracılara ise ‘yolcu başı’ deniliyor. Yolcu başı her yolcu başına 100 ile bin dolar arasında değişen miktarda para alıyor. Usta ise yolcunun kullanacağı yola göre ücret alıyor. Havayoluyla Avrupa’ya gitmenin bedeli 10 -12 bin Euro... Karayolu ile 8 bin Euro ödeyerek gidecek olan bir yolcu denizyolu ile İtalya’ya gitmek isterse ödeyeceği ücret 4 bin 500 Euro oluyor. Turizm firmaları gibi çalışan göçmen kaçakçılarının yanı sıra bu işten vurgun yapıp kısa sürede çok para kazanmak isteyen kişiler de göçmen kaçakçılığı yapıyor.

Özellikle Ege ve Akdeniz’deki kıyı kentlerinden sürat botları, küçük tekneler veya eski büyük gemilerle göçmenleri Yunan adalarına taşıyan bu kişiler ise yolcu başına 2 bin Euro alıyor. Türkiye’de göçmenlerin son durağı olan iki büyük merkez var. Biri İstanbul’un Aksaray, diğeri ise İzmir’in Basmane semti. ‘Yolcu’ denilen göçmenler, yola çıkmadan yolcu başları tarafından bu semtlerdeki otellerde veya kiraladıkları evlerde tutuluyor. Aksaray’da göçmen kaçakçılığının izini süren muhabirimiz Şefik Dinç, ulaştığı göçmen kaçakçısını röportaj için ikna etti. Adının açıklanmaması koşuluyla röportaj talebini kabul eden kaçakçıyla bir gün sonrasına Aksaray’daki bir kafede buluştuk.

4 CEP TELEFONU VAR

Yaklaşık 2 saat süren görüşmemizde orta yaşlı göçmen kaçakçısının telefonları neredeyse hiç susmadı. Telefonları dedim çünkü masaya tam 4 adet cep telefonu koydu. Telefonlardan ikisi akıllı telefon, diğer ikisi ise çok eski telefonlardı. Nedenini sorduğumda şu cevabı verdi. “Telefonlardan biri yabancı hat. Bir tanesi ise kendi özel hattım. Ailem ve arkadaşlarımla konuşmak için kullanıyorum. Diğer ikisini ise bu iş için kullanıyorum. Dinlemelere karşı bir önlem. Eski cihazları bazen SIM kartıyla birlikte çöpe atıyorum. Ayda en az 10 telefonu çöpe atıyorum.” 

Usta oldukça rahat. “İstediğini sorabilirsin” diyor. Yaptığı işi ticaret olarak gördüğünü ve kendisinin ihracatçı olduğunu söyleyen usta, “Devlet bize yol versin” demekten de geri kalmıyor. Geçen yıl 2 bin kişiyi yasadışı yollarla Avrupa’nın çeşitli ülkelerine gönderen ‘usta’, hepsini sahte pasaport ve sahte vizelerle göndermiş. Göçmen kaçakçısı, İranlıların bu sektörde yaptıkları sahte pasaport ve belgelerle nam saldığını söylüyor. İranlıların yaptığı sahte belgeler gerçeğinden ayırt edilemiyor. Hollanda Konsolosluğu daha önce sahtecilik yapan 3 İranlıyı aylık 15 bin dolarla işe almış. ‘Usta’, göçmen kaçakçılığının nasıl yapıldığını tüm detaylarıyla anlattı.

GÖÇMENLER İNSAN TACİRİ OLDULAR

HAVAYOLUYLA yolcu gönderen usta, göçmen kaçakçılarının birbirlerine yolcu pasladığını, fakat herkesin uzmanı olduğu yolla göçmen gönderdiğini söylüyor. Göçmen kaçakçılığından çok para kazanan eski kaçakçıların bu sektörden çekildiğini ifade eden ‘usta’ şunları anlatıyor: “Bu işi Türkler kadar Irak, Afgan ve İranlılar da yapıyor. Avrupa’ya geçmek için gelip daha sonra göçmen kaçakçılığına başlayanlar var. Irak ve Afganistanlılar özellikle... Pakistan ve İranlılar ise yolcuların Türkiye’ye girişlerinde etkililer. Iraklılar denizyolu ve havayoluyla yolcu gönderiyor. Bu işin piri dediğimiz Türkler, artık bu işten çekildiler. İyi para kazandılar.”

BİR YILDA 2 BİN KİŞİ GÖNDERDİ

KAÇAKÇI, göçmenleri Avrupa’ya gönderirken kullanılan yöntemleri ve güzergâhları şöyle anlattı: “Geçen yıl 2 bin kişi gönderdim. 600-700 bin Euro tutarında uçak bileti aldım. Çözüm süreciyle birlikte giden Türklerin sayısı yüzde 70 azaldı. Suriyeli sayısında patlama yaşandı. Son gönderdiklerimi ise sporcu kafilesi olarak Belgrad ve İtalya üzerinden Fransa’ya gönderdim. TIR’la İngiltere’ye ulaştırdım. Polonya’ya aynı gün 2 uçakla 70 kişi gönderdim. Uçağa bindirirken kilit önemdeki kişi kapıdaki uçuş (boarding) görevlisidir. Polis sadece pasaporta bakıyor. Uçakta görevliler yolcu sayısını kontrol ediyor. Uçuş görevlisi kapıda şüphelendiği bir yolcu olursa izin vermeyebiliyor. Bu görevlilerle çalıştığımız da oluyor. Uçak başına 4-5 bin dolar veriyoruz. Şirketler bu kişileri sık sık değiştiriyor.”

 

YAZI DİZİSİ 3

Şefik DİNÇ/Arif BALKAN

Şefik DİNÇ

Fiziksel görünüşlerini değiştirdikleri göçmenlere estetik yapmadıkları kaldı

İnsan tacirleri, göçmenleri Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderebilmek için akıl almaz yöntemler kullanıyor. Havayoluyla sahte pasaportlarla gönderilen bazı göçmenlerin dikkat çekmemesi için fiziki görünümlerini değiştiren insan tacirlerinin bir estetik yapmadıkları kalıyor. İnsan tacirleri kulandıkları yöntemlerin tüm detaylarını anlattı

GÖÇMENLERİ havayoluyla gönderirken kullandığı yöntemleri de anlatan ‘usta’ “En sorunsuz yolcu, dil bilen yolcudur” diyerek yöntemlerini de şöyle sıralıyor: “Yolcu dil biliyorsa 2 gün içerisinde gideceği ülkeye gönderiyorum. İranlılar bizim için en sorunsuz yolculardır. Çünkü dil biliyorlar. Bazı yolcuların saçlarını sarıya boyatıyoruz, gözlerine renkli lens takıp gönderiyoruz. Kafile olarak gönderdiğimiz yolcular oluyor. Avrupa’nın bir ülkesindeki bir turnuvaya katılacak sporcu kafilesi veya kültürel etkinliğe katılacak kafile olarak sahte belgeler düzenliyoruz. Bu şekilde görünmeleri için kıyafetlerinden bagajlarına kadar her şeylerini ayarlıyoruz. En ufak bir şüphe çekmemeleri gerekiyor.”

TUR OTOBÜSLERİYLE KIYI KENTLERİNE TAŞINIYORLAR

Yolcularını havayoluyla Avrupa’ya gönderen ‘usta’ deniz ve karayolu ile yapılan kaçakçılığı da anlattı. Deniz yoluyla gönderilen göçmenler Türkiye’de bekledikleri illerden kıyı şeridindeki kentlere götürülüyor ve buradan da açıkta bekleyen gemilere teknelerle taşınıyor. Tek seferde büyük gemilerle 200-300 kişi gönderen bazı kaçakçılar kıyı kentlerinde ya otel satın alıyor veya da bir otelle anlaşıyor. İstanbul’daki göçmenler, dikkat çekip yakalanmamaları için tur otobüsü görünümü verilen otobüslere bindiriliyor. Sorunsuz bir şekilde sevkıyatın yapılacağı Ege veya Akdeniz’deki bir kente ulaşan göçmenler buradan da teknelere bindirilerek gemiye taşınıyor. Açıkta bekleyen gemiye bindirilen göçmenler İtalya’ya götürülüyor.

TIR DORSELERİNDE ÖZEL BÖLME

Karayoluyla göçmenlerin Türkiye’den çıkarılması ise TIR’lar veya sınırı yürüyerek geçip yapılıyor. Her seferinde bir TIR dorsesinde 7-10 göçmen gönderen kaçakçılar, sınırı yürüyerek geçişlerde ise çok daha kalabalık grupları geçirebiliyor. Bulgaristan sınırını iyi bilen rehberler kullanan kaçakçılar, göçmenleri minibüs ve otobüslerle Edirne ve Kırklareli’ne götürüyor. Göçmenleri taşıyan aracın önünde eskortluk yapan ve yolda kontrol olup olmadığına bakan bir otomobil de yer alıyor. Sorunsuz bir şekilde sınır bölgesine gelen göçmenler burada rehber eşliğinde 2-3 saatlik bir yürüyüşün ardından Bulgaristan’a geçiriliyor. Buradaki bağlantılı kişiye teslim edilen göçmenler yine otomobillerle Balkanlar üzerinden Avrupa’ya geçiriliyor.

SAHTECİLİK UZMANI İRANLILAR

Göçmenleri, düzenledikleri sahte pasaport ve belgelerle Avrupa ülkelerine gönderen göçmen kaçakçıları, gerekli tüm belgeleri de kendileri temin ediyor. Pasaport, kimlik ve vizenin yanı sıra gerekli tüm belgeleri sahtecilere yaptırdıklarını anlatan ‘usta’, sahte belge uzmanlarının İranlılar olduğunu söylüyor.

“İranlıların yaptığı belgeleri gerçeğinden ayırt etmek çok zor” diyen ‘usta’, “Bazen de çalıntı pasaportlar kullanıyoruz. Avrupa’da hırsızlık çeteleri özellikle pasaport çalıyor ve bunları satıyorlar. Biz de bu pasaportları bazen kullanıyoruz” diyor. ‘Usta’ İranlıların bu sektörde yaptıkları sahte pasaport ve belgelerle nam saldığını söylüyor. Anlatımına göre İranlıların yaptığı sahte belgeler gerçeğinden ayırt edilemiyor. Hatta Hollanda konsolosluğu daha önce sahtecilik yapan 3 İranlıyı aylık 15 bin dolarla işe almış.

TERÖR ÖRGÜTLERİ DE GEÇİŞ YAPIYOR

TERÖR örgütü üyelerinin de aynı yol ve yöntemleri kullanarak Türkiye üzerinden geçiş yaptıklarını anlatan ‘usta’, özellikle son dönemde IŞİD ve Boko Haram üyelerinin de Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçtiğini iddia etti. 2012 yılında İran Konsolosluğu’nun PJAK üyelerini ücretlerini kendisi ödeyerek Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderdiğini ve bu sayının en az 500 olduğunu söyleyen ‘usta’, “Terör örgütleri de aynı yöntemleri kullanıyor. Ancak militanları kendi yaptıkları organizasyonla gönderiyorlar. Boko Haram örgütünün İranlılardan çok sayıda sahte pasaport istediğini biliyorum. Bazı militanlarını da Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderdiler” iddiasında bulundu.

PARA ‘HAVALECİ’DE BEKLİYOR

DOLANDIRILAN göçmenlerin hikâyesini anlatan haberleri soruyorum. Göçmen kaçakçılığını organize bir şekilde yapan kişilerin hiçbirinin bu yola başvurmadığını söylüyor. ‘Yolcu gitmek istediği ülkeye varmadan parayı almıyoruz” diyerek yöntemi şöyle anlatıyor: “Yolcu, bizimle irtibat kurduktan sonra parayı ‘havaleci’ dediğimiz bir aracıya teslim ediyor. Bu aracı ya döviz bürosu ya da şirket görünümüyle çalışan ve para transferi yapan kişidir. Şirketin veya döviz bürosunun İstanbul, Irak, İran veya başka bir ülkede de bürosu bulunuyor. Yolcu parayı istediği bir büroya yatırıyor. Ben büroya parayı yatırıp yatırmadığını soruyorum. Yatırdıysa hemen işlemlerini başlatıyorum. Yerine ulaştığında da havaleciye bu bilgiyi ulaştırıyor ve ben de parayı istediğim bir bürodan çekiyorum. Havaleci bunun karşılığında bir komisyon alıyor.”

 

Dünyanın dört bir yanından

Arif BALKAN

HER dönemde göçmen kaçakçılığı faaliyetlerine sahne olan Edirne’de trafik son 2 yılda katlanarak arttı. 2010 yılında 8 bin 384 göçmenin yakalandığı şehirde 2014’e gelindiğinde yakalanan göçmen sayısı 17 bin 23 olarak kayıtlara geçti. Suriye iç savaşının başladığı yıl olan 2011’de 19 bin 846 göçmenin yakalandığı Edirne’de son 5 yılda yakalanan toplam göçmen sayısı 77 bin 108 olarak kaydedildi. Yakalananların uyrukları, dünyanın dört bir yanından geldiklerini ortaya koyuyor. Suriye, Burma, Filistin, Eritre, Afganistan, Somali, Irak, Pakistan, Gürcistan, İran, Cezayir, Fas, Mali, Kongo, Fildişi Sahili, Gana ve Ruanda pasaportu taşıyorlar.

‘BU İŞİ SEVAP GÖRÜYORUM’

Edirne’de çeşitli tarihlerde insan tacirliği yapan hatta bu suçtan yargılanan bir kaçakçı, isminin gizli kalmasını isteyerek ‘umuda yolculuk’un detaylarını Habertürk’e anlattı. Bir otel lobisinde buluştuğumuz organizatör İ., ilk etapta isteksiz olsa da işleyişi anlatmaya başlıyor. Edirne’nin göçmenler için Avrupa’ya gitmek üzere kilit bir nokta olduğunu söyleyen İ., genellikle sınır hattındaki ormanlık alanların kullanıldığını belirterek “Ormanlık alanlarda sınır devriye birimleri çok sık olmaz” diyor. Göçmen trafiğinin başlangıç noktasının İstanbul olduğunu belirten İ., “Aksaray ve Taksim merkez nokta. Göçmen oradaki kaçakçılarla anlaşır. Geçiş güzergâhının sağlamlığına, barındırdığı risklere göre fiyat da değişir. Garanti veren bile olur. Ama her 10 geçiş girişiminin en fazla 2’si başarılı olur” bilgisini veriyor. ,

‘MASRAFLAR KAÇAKÇIDAN’

İNSAN taciri İ., İstanbul’da göçmenlerle anlaşan kaçakçının kendilerini aradığını belirterek şunları anlatıyor: “Para her zaman İstanbul’daki kaçakçıya ödenir. Göçmenler, araçlarla Edirne’ye gider. Onları karşıladıktan sonra geçiş için uygun an gelene kadar, ki bu birkaç günü de alabilir bazen haftaları da alıyor, tüm masraflarını biz karşılarız. Edirne’de her kaçakçının çalıştığı ve ‘kanalcı’ denilen kişiler vardır. Kaçakçı, kafileyi kanalcıya emanet eder. Kanalcılar genellikle Afganistan ve Pakistan uyruklu olur. Yaptıkları iş, koca bir silsilenin en riskli bölümü aslında. Yakalandıklarında, ki genellikle yakalanırlar, göçmenlerin arasına karışıp kaçakçı olduklarını gizlerler. Böylece ceza almadan işin içinden sıyrılırlar. Kendilerine ait, kimseye söylemedikleri rotaları da vardır. Her kanalcı en güvenli yolun kendi rotası olduğunu öne sürer. Kafile geçişi sağlarsa Bulgaristan’da onları bir diğer kaçakçı karşılar. Kafileyi genellikle Sofya’ya götürürler. Bulgaristan, göçmenlerin transit geçtiği ülkedir. Pek çoğu genellikle Romanya üzerinden tüm Avrupa’ya dağılırlar.”

‘ÇOK ZARAR ETTİM’

KAÇAKÇI İ., parasını iş sorunsuz biterse alabildiğini anlatarak “İş biter, göçmen sağ salim Avrupa’ya ulaşırsa İstanbul’daki kaçakçıyı arar. Daha sonra İstanbul’daki organizatör bizi arar ve gidip paramızı alırız. Kanalcı ve ulaşımı sağlayanlar, parasını her halükârda bizden alır. İş bitmezse biz zarar ederiz. Masraflar cebimizden çıkar. Ben bu şekilde çok zarar ettim” diyor. Göçmenlerin asıl hedefinin Almanya olduğunu belirten İ., “Almanya’da sosyal ve ekonomik haklar oldukça cazip. Hemen hepsi oraya gitmenin hayalini kuruyor” diyor.

‘KAÇAMADI KAÇAKÇI OLDU’

KAÇAKÇI İ., yaptığı işe suç olarak bakmadığını belirterek “Bu işi sevap olarak görüyorum. İnsanların durumu perişan. Bunu sömüren ve onları kandıranlar da var. Ben hiçbir zaman o yola başvurmadım” ifadesini kullanıyor. Edirne’de göçmen trafiğinin ilginç bir hal aldığını belirten İ., “Ben otelcilik yapıyordum. Bu işleri o sayede öğrendim. Burada ilginç bir sektör de oluştu. 4 kez yasadışı yollardan Avrupa’ya geçmeyi deneyen ama bir türlü başaramayan biri vardı, Filistinli Muhammed adında. Her defasında yakalandı. Bir süre sonra baktık ki o da göçmen kaçakçılığına başlamış. Para kazandı, işi öğrendi. En son görüştüğümüzde Macaristan’a yerleştiğini öğrendim. Bu işi yapan kolay kolay bırakamaz. Çünkü bir başarılı geçişte binlerce Euro para kazanılıyor” diyor.

‘MEVZUAT ETKİSİZ’

EDİRNE’de İl Jandarma Komutanlığı, kentte yaygın olarak yürüyen yasadışı göçmen kaçakçılığı faaliyetlerine karşın etkili bir mücadele yürütüyor. Jandarma birimleri, son 5 yılda kaçakçılara yönelik 8 bin 721 ayrı operasyon gerçekleştirdi. Sınırı geçmeye çalışırken yakalanan göçmenlerin uyruklarına göre yürüyen prosedür sınır dışı edilmeye kadar varıyor. Ancak Suriye uyruklular için bu durum çok geçerli değil. Geçici sığınma statüsü sahibi Suriyelilerin üçüncü bir ülkeye çıkışları yasak olsa da sınır geçme teşebbüsleri sırasında yakalandıklarında herhangi bir cezai yaptırım uygulanmıyor. Edirne’de son 5 yılda jandarma birimleri tarafından göçmen kaçakçılarına yönelik operasyonlar kapsamında bin 21 insan taciri gözaltına alındı. Gözaltına alınan kaçakçıların büyük bölümü ise çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklandı. Ancak yasa gereği pek çoğu birkaç ay cezaevinde kaldıktan sonra tekrar kaçakçılık yapmaya devam ediyor.

 

YAZI DİZİSİ 4

AKSARAY’IN ADI DA DİLİ DE RENGİ DE DEĞİŞTİ

Şefik DİNÇ

Yeni bir hayat umuduyla ölümü göze alarak yollara düşen kaçak göçmenlerin insan tacirlerinin pençesine nasıl düştüğünü aktarmaya çalıştık. Kimi hava yoluyla kimi deniz kimi de kara yoluyla Avrupa’ya gitmek için insan kaçakçılarına milyonlarca paralarını verdi. Savaş, iç çatışma ve yoksulluk nedeniyle ülkelerinden kaçıp başka bir ülkeye gitmek umudundaki göçmenlerin uğradığı ilk şehirlerden biri İstanbul. Nijerya, Senegal, Afganistan, Irak, Suriye, Somali ve Filistin’den gelen göçmenler Avrupa yerine İstanbul’da kalmayı tercih ediyor. Fatih, Taksim ve Şişli’de binlerce göçmen görmeniz mümkün. Hatta öyle ki Aksaray başta olmak üzere bazı semtlerde kendinizi bir Afrika ülkesinde geziyor gibi hissedebilirsiniz. İstatistikler ise 4 göçmenden birinin İstanbul’da kaldığını ortaya koyuyor

SURİYE, Irak, İran, Fas, Gana, Gambiya, Kamerun, Etiyopya, Somali, Uganda başta olmak üzere Türkiye’ye pek çok ülkeden savaş, iç çatışma ve yoksulluk nedeniyle gelen göçmenlerin sayısı her geçen gün daha da artıyor. Avrupa’ya geçiş noktası olarak gördükleri Türkiye’ye gelen çok sayıda göçmen ise İstanbul’a yerleşiyor. Ülkelerinden gelip Avrupa’da yeni bir hayat için umut yolculuğuna çıkan kaçak göçmenlerin ilk durağı olan İstanbul, kimi göçmenler içinse kalıcı bir şehir oldu. Geçen yıl Türkiye’ye gelen ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin sayısı 10 katına çıktı. Geçiş noktası olan Türkiye, bazı mülteciler için ise hedef ülke haline geldi. Burada kendilerine bir yaşam kuran mülteciler, Avrupa’ya gitme hayalinden vazgeçti. Kalanların bir kısmı ise ülkelerindeki savaşın bitmesini ve ülkelerine dönecekleri günü bekliyor. Türkiye’de kalmayı daha çok Nijerya, Senegal, Afganistan, Irak, Suriye, Somali ve Filistin’den gelen göçmenler tercih ediyor. Fatih, Taksim ve Şişli’de binlerce Arap ve Afrikalı göçmen yaşıyor. Sokaklarda gezerken kendinizi bir Arap veya Afrika ülkesinde geziyor hissedebilirsiniz. İstanbul’da özellikle Aksaray ve çevresine yerleşen göçmenler burada ayrı bir dünya oluşturmuş durumda. 10 yıl öncesinde Rusça olan tabelaların yerini artık Arapça tabelalar almış durumda. Her işyerinde en az Arapça konuşan bir çalışan var. Aksaray’ın rengi de dili de değişti. 90’lı yıllarda ve 2000’li yılların başında Rusça ve Rumence konuşulan ve bavul ticareti için gelenlerden geçilmeyen Aksaray’ın sokaklarında şimdi ise Arapça ve Kürtçe konuşuluyor. Dilencisi de, cam silen çocukları da Suriyeli olan Aksaray’da metro durağının bulunduğu bölgeye ‘Küçük Suriye’ deniliyor.

MEYDANDA FUHUŞ PAZARLIĞI

Aksaray metrosunun önündeki meydan ile bölgedeki sokaklar yabancılarla dolu. Metro meydanında valiziyle bekleyen de var, fuhuş yapan kadınlar da. Aksaray’da 90’lı yıllarda Rus ve Rumen kadınlarla başlayan fuhuş devam ediyor. Fakat Rus ve Rumenlerin yerini ise Afrikalı ve Arap kadınlar almış durumda. Bölgede kafe işleten ve adını açıklamayan bir esnaf, Aksaray’da her türlü yasadışı işin döndüğünü anlatıyor. “Torbacı, dolandırıcı, hırsız, kaçakçı eksik olmuyor” diyen esnaf en çok da fuhuştan şikâyet ediyor. Aksaray metro meydanında ve çevredeki parklarda Arap ülkelerinden gelen kadınların, Yenikapı’ya giden bulvar üzerinde ise Afrikalı kadınların fuhuş yaptığını anlatan esnaf, “Meydanda, cadde üzerinde kafelerde fuhuş pazarlığı yapılıyor” diye konuştu.

EMLAK FİYATI 3 KATINA ÇIKTI

Aksaray’da emlakçılık yapan ve dükkânına Arapça tabela asan Suat Bayar, daire fiyatlarının 3 katına çıktığını ve kiraların da aynı oranda arttığını söylüyor. Son 2 yıldaki bu artışın nedeni ise gelen göçmen sayısındaki artış. Burada oturan Türklerin çoğu ya evlerini satmış ya da oturduğu daireyi 2-3 bin liraya kiraya vererek başka bir semte taşınmış. Aksaray’ın neredeyse 10 yılda benzer bir değişim yaşadığını anlatan Bayar, “Gelen göçmenlerden zengin olanlar İstanbul’un iyi semtlerine yerleşti. Orta seviyede ve fakir olanlar ise Aksaray ve civarına geldi. Evlerin kirası 1500 ile 3 bin TL arasında değişiyor” dedi.

GÖÇMEN SİGORTASI

Emlak dükkânından ayrılırken sigorta işi yaptığını söyleyen Tahsin Çuhadar’la konuşuyoruz. “İşleriniz azaldı mı?” diye sorduğumuz Çuhadar ise tam aksine Türkiye’nin en iyi iş yapan sigorta acentesinden biri olduğunu söylüyor ve nedenini de şöyle açıklıyor: “Gelen göçmenlerin bir kısmı burada kalmak istiyor. Bunun için de ikamet izni gerekiyor. 6 ay önce bir yasa çıkarıldı ve geçici ikamet almak isteyen mültecilere sigorta zorunluluğu getirildi. Ben de hemen emniyet müdürlüğünün yanında yeni bir ofis açtım. Her ay 300- 500 yabancıya sigorta yapıyorum. Sigortanın bedeli yaş ve cinsiyete göre 400 TL ile 2 bin 500 TL arasında değişiyor. Sigorta yaptıran göçmen tüm sağlık kuruluşlarından faydalanabiliyor ve sağlık giderinin yüzde 60’ı sigorta tarafından karşılanıyor.”

‘DÖRT GÖÇMENDEN BİRİ TÜRKİYE’DE KALIYOR’

Araştırmacı Doç. Dr. Oğuzhan Ömer Demir, Türkiye’deki göçmenlerle ilgili bize şu bilgileri veriyor:

“Türkiye uzun yıllardır, bazı Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkelerinden gelerek Avrupa’ya kaçak yollarla gitmek isteyen göçmenler için bir geçiş yolu olmuştur. Bununla birlikte, son birkaç yıldır Türkiye’nin yabancılar için geçici veya kalıcı bir yaşam alanı olarak görüldüğü söylenebilir. Araştırmalara göre her dört göçmenden biri Türkiye’ye kalıcı olmak amacıyla geliyor. Göçmenlerin eskiden olduğu gibi Avrupa hayalleri kurmadıklarını söylemek zor ancak karnını doyurabildiği ve az çok güven duyduğu bir yerde kalmayı tercih ediyorlar. Türkiye’de büyük şehirler düzensiz göçmenler için yeterince fırsatlar sunuyor. Örneğin, İstanbul, İzmir, Mersin gibi büyük şehirlerde kendi akraba, uyruk veya etnik kökeninden insanların yaşadığı “mahalleler” onlara uygun sosyal ortamlar oluşturuyor. Göçmenler burada saklanabiliyor, iş bulabiliyor, diğer toplumsal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bu tür mahalleleri olmayan göçmen gruplar, yabancı yoğunluklu yerlerde kendi küçük topluluklarını oluşturabiliyor. Hatta bu göçmenlerin bir kısmı yerli nüfusa kültürel ve ekonomik olarak entegre olmayı başarabiliyor, hukuk dışı davranış ve eğilimler sergilemeden bu yerlerde “toplumun bir parçası” haline geliyor ve topluma eklemleniyor. Bunlardan bir süre ülkede kalmayı başaranların Türkçe öğrendiklerini, yerli halkla kolaylıkla iletişim kurabildiklerini, kendilerine Türk isimleri taktıklarını, Türk vatandaşlarının yanında çeşitli işlerde (inşaat, oto yıkama, kuaför, kafe işletmecisi, garsonluk gibi) çalıştıklarını gözlemliyoruz. Türkiye’de yaşamakta olan düzensiz göçmen sayısını bilmiyoruz. Güvenlik güçlerinin tespitlerine göre, 2012’de 47.510, 2013 yılında 39.890, 2014 yılında ise 58.647 düzensiz göçmen yakalandı. 2014 yılında yakalananların büyük kısmı Suriyeli. Suriyeli göçmenleri Afganistan, Burma, Eritre ve Pakistan uyruklu göçmenler takip ediyor.”

AKSARAY’DA BİR AFRİKA MAHALLESİ

AKSARAY’da Atatürk Bulvarı’nın hemen arkasındaki Katip Kasım Mahallesi’ndeki eski adeta yıkılmaya yüz tutmuş binaların sakinleri son 10 yılda tamamen değişmiş durumda. Seyyar tezgâhlarda saat satan Afrikalılara her sokakta rastlamak mümkün. Afrikalıların yoğun yaşadığı Fatih Katip Kasım Mahallesi’nin adı halk arasında ‘Somali Mahallesi’ne çıkmış durumda. Aksaray’da kalanların büyük bir kısmı ABD ve Avrupa’ya göçmen olarak gitme umudu taşıyanlardan oluşuyor. İnsan tacirlerinin kendilerini Avrupa’ya götüreceği günü bekleyen bazı göçmenler paralarını dolandırıcılara kaptırmış. Parasını insan tacirlerine kaptıran göçmenler beş parasız ortada kalınca geçinmek için günübirlik işlerde çalışarak hayata tutunmaya çalışıyorlar. Yük taşıyarak ve temizlik yaparak günlük 50 lira kadar kazanan göçmenlerden Senegalli olanlar ise seyyar tezgâhlarda kol saati satarak para kazanmaya çalışıyor. Konuştuğumuz Senegalli göçmenler, Türkiye’de kalmak istediklerini söylüyor. Ancak oturma izni almakta zorlandıklarını da belirtiyorlar. Türkiye’ye yerleşip iş kuran yabancılar da bulunuyor. Aksaray’da Afrikalılara hizmet veren kuaför dükkânı hiç boş kalmıyor. Hatta Avrupa’ya gitmek için Türkiye’ye gelen ancak sonrasında göçmen kaçakçılığı yapmaya başlayan bile var.

GEÇİŞ NOKTASI OLARAK KULLANIYORLAR

Katip Kasım Mahallesi’nde ismini vermek istemeyen bir esnaf, göçmenlerle ilgili detaylı bilgiler anlatıyor. Semtte 15 yıllık esnaf olduğunu söyleyen bu kişi, gelen göçmenlerin büyük bir kısmının Avrupa’ya gitme umuduyla geldiğini belirtiyor. Gidenler olsa da yerlerine daha çok kişinin geldiğini bu nedenle de sayının her geçen gün arttığını söyleyen esnaf, “Yunanistan ve İtalya üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışıyorlar. Gidemeyenler ise kalıyor. Somali Mahallesi olarak biliniyor burası ama hemen hemen Afrika’nın her ülkesinden insan var burada. İyisi olduğu kadar kötüsü de var. Fuhuş ve uyuşturucu işine bulaşanlar da var. Afrikalılar hiç azalmadı ama savaş nedeniyle Irak ve Suriyeli göçmen sayısı çok arttı” diyor.

BAKMADAN GEÇME