Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Fenerbahçe neden gol atamıyor ?

Giriş: 10.11.2015 - 12:19 | Güncelleme:

Fenerbahçe'nin 11 haftalık detaylı taktik analizi ve hücum performansı

Luis Aragones dönemi dışında Fenerbahçe son 12 sezonda ya şampiyon ya da ikinci oldu. Alex devri kapanana kadar, her sezon aşağı yukarı aynı oyun anlayışı ve şablonuyla daha önce hiç olmadığı kadar net bir futbol kimliğinden de bahsetmek mümkündü. 4-2-3-1 üzerinden topa sahip olmayı merkezine alan, oyunu rakip sahada oynamaya çalışan ve pas futbolundan pek taviz vermeyen bir Fenerbahçe vardı. Kimi zaman tempo sorunları yüzünden ağır eleştiriler ve protestolarla karşılaşılsa ve sıradışı finişler yaşansa da Fenerbahçe bu süreçte ligi domine etti.

Alex sonrasında Aykut Kocaman idaresinde başka bir futbol tarzına geçişin sancılarını bariz hisseden kulüp, Ersun Yanal ile bunu tamamlamakla kalmadı; Nisan ayında şampiyonluk kutlayarak taraftarına da gelmiş geçmiş en rahat sezonu yaşattı. Fenerbahçe'nin yeni sezonda, 2013-14 sezonunun kazanımları üzerine doğru parçaları ekleyerek, futbolunu bir adım öteye taşıması ve yerini daha da perçinlenmesi beklenirken tam tersi oldu. Saha dışı sebeplerle Yanal ile yollar ayrıldı. İsmail Kartal yönetimindeki sezon tam bir geriye gidişti.

2015-16 sezonuna Fenerbahçe her açıdan yepyeni bir takım ve teknik kadroyla girdi. Tarihinin en çok harcadığı sezon başında, Vitor Pereira özellikle demeçleriyle çok pozitif bir karizma ortaya koydu. Söz verdiği oyun tarzı Fenerbahçe'nin genetiğiyle mükemmel bir eşleşme sağlıyordu. Transferlerle birlikte camianın coşkusu tavan yaptı. 1988-89 sezonundaki gol rekorunu kırma hesabı yapanlar dahi vardı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Pembe rüyâ Shakhtar eşleşmesi sonrası bitti ve her geçen gün gerçeklerle daha keskin yüzleşilecek bir sürece girildi.

11 hafta sonunda Vitor Pereira'nın vadettiği yakışıklı, akıcı hücum futbola henüz ulaşılabilmiş değil. Konyaspor maçında ilk şutunu 55. dakikada ceza sahası dışından atabilen Fenerbahçe, 0-0 oyununda hayli kısır ve yavan bir performans sergiliyor. Medya, başta oyuncu tercihleri olmak üzere Portekizli teknik adamı çok sert eleştiriyor. Kuşkusuz tercihlerinin payı büyük, ama film başa sarılıp kare kare izlendiğinde Fenerbahçe'nin çok daha temel problemleri var.

"Taktik ve dönem farketmeksizin büyük kulüplerin tarih boyunca tek bir ortak noktası vardır. Sahaya ve topa hükmetmişlerdir." Arrigo Sacchi - Teknik Direktör

Vitor Pereira yönetimindeki Fenerbahçe, sezona 4-4-2 olarak lanse edilen bir dizilişle başlamıştı. Fakat merkezdeki Souza - Topal (Meireles) ikilisinin yanında oynayan Diego ve Nani, çizgi boyunca boyunca kat eden tipik açık ya da orta saha karakterli kenar oyuncularından ziyâde forvet karakterli oyuncular. Fenerbahçe'nin bu açıdan İngilizlerin klasik, düz 4-4-2 dizilişiyle oynamadığını; ve bunun uzantılarının güncel birer temsilcisi olan Atletico Madrid ve Benfica gibi takımlarla beraber anılamayacağını belirtmek gerek. Aynı şekilde 2007-08 sezonunda karşılaşılan Sevilla ya da Fatih Terim'in 2011-12 sezonundaki 4 merkezli 4-4-2 takımı ile de Fenerbahçe'nin benzer bir tarafı yok.

Vitor Pereira takıma anlatırken dizilişi tahtaya belki 4-4-2 olarak yazıyordu ama sahadaki pratiğe ve futbolcuların rollerine dikkatli bakıldığında, sezon başındaki Fenerbahçe'nin sahaya bir tür 4-2-2-2 ile yayıldığı ve onun gereklerini uygulamaya çalıştığı su götürmez. Bu dizilişin Dünya vitrinine çıkışı ilk kez 1982'de harika resitaller sunan fakat taçsız kalan Brezilya ile gerçekleşti. O dönemden sonra, neredeyse günümüze dek Brezilya'da hem kulüpler hem de milli takımlar düzeyine yayılarak resmi denebilecek bir hâl aldı. Fenerbahçe'nin 11 haftalık serüvenini ve Vitor Pereira'daki değişimi özümsemek için 4-2-2-2'ye daha yakından bakmak gerek.

Brezilya usulü 4-2-2-2

Dizilişin doğuş öyküsü biraz tesadüfi ve mecburiyetten. Eskiden kelime ya da kısaltmalarla ifade edilen futbol dizilişlerine rakamları sokan, 50-70 arası futbolu tahakkümü altına almış Brezilyalılar. 1958 ile 1970 Dünya Kupalarını rakamla ifade edilen ilk diziliş olan 4-2-4 ile kazanan Brezilya milli takımı, Hollanda'nın total futbolun pratiği olarak kullandığı 4-3-3'e de ilham vermişti. 1982 öncesinde de pek çok kulüp ve milli takım 4-3-3 oynuyordu.

Milli takım teknik direktörü Tele Santana da eleme ve hazırlık maçlarında iki formasyonu dönüşümlü olarak, maçına ve oyuncuların durumuna göre kullanmaktaydı. Fakat dönemin fırtınalar estiren 21 yaşındaki forveti Careca ve Reinaldo'nun sakatlanarak turnuva kadrosuna alınamamasıyla Tele Santana'nın elinde Eder dışında 4-2-4/4-3-3'ün kanatlarında oynayabilecek nitelikli futbolcu kalmadı. Oysa merkezde Zico, Socrates, Falcao, Dirceu, Isidoro, Renato gibi topa yön vermekte ustalaşmış yaratıcılar vardı.

Sovyetler karşısındaki açılış maçında Tele Santana kanat bekleri dışında kanadı olmayan, en uçta Serginho'nun yanında sol taraftan sokulan Eder ve arkasında Zico ve Dirceu'nun oynadığı asimetrik dizilimli, dörtgen bir takım sahaya sürdü. Onların arkasında cezalı Toninho Cerezo'nun yerine oynayan Falcao ve partneri Socrates vardı. Tele Santana şahane oynayan Falcao'yu bir sonraki rakip İskoçya karşısında kesmeye kıyamadı. Ona Cerezo'nun yanında forma verip elemelerin tamamında oynayan, forvete daha yatkın bir isim olan Isidoro'yu kesti. Zico ile Socrates'i aynı hatta oynatarak İskoçya maçındaki dörtgeni oluşturdu. Brezilya o maçta 4 attı ve bu kurgu bozulmadığı gibi ülkenin futbol kimliği hâline geldi. Tarihe, rakamla 4-2-2-2 olarak geçen formasyon, yazıyla "Sihirli Dörtgen" olarak adlandırıldı.

Sihirli dörtgen

Sihirli dörtgende ana amaç tıpkı Zagallo'nun 4-2-4'ünde olduğu gibi hücum dörtlüsüne maksimum hareket serbestliği tanıyarak hücumda akıcılık yaratmaktı. Birbirine yakın oynaan Zico ve Socrates sürekli yer değiştiriyor; bekler Leandro ve Junior'a koridor açıyor ve birer forvete dönüşüyordu. 1970 takımında olup da 1982'de olmayan Jairzinho ve Rivellino gibi açıkların eksiği böyle doldurulmuştu. Ülke geneline yayılan bu formatla Brezilya o günden beri seri üretim halinde hücumcu kanat beki ve 10 numara çıkarıyor. 10 numaraların Ronaldinho ve Denilson gibi atletik olanları Avrupa'ya geldiklerinde kanat oyuncusuna evrilirken, Deco ve Alex gibiler forvet arkasında kariyerlerine devam ettiler.

Zico ve Socrates ile orta alanda çok fazla çeşitleme yapabilen Brezilya, bekler çıktığında topun yönüne göre yığılarak sihirli dörtgeni kanatlarda ve aslına bakılırsa alanın tamamına hâkim oldukları için sahanın her yerinde kurabiliyorlardı. 1982'de topa yön vermekte sorun yaşamayan oyuncuların oluşturduğu bu takım; dizilişin getirdiği mesafe kontrolü ve futbolcuların hareket becerisi sayesinde rakibi açamadığı zaman aynı şekilde oyunun yönünü terse çevirmekte sorun yaşamayacak ve tarihin göze en hoş gelen futbollarından birini oynayacaktı.

Serginho'nun Arjantin karşısında attığı gol Brezilya'nın hâlâ konuşulan o egzotik hücumlarının ve sihirli dörtgenin şahikalarından biriydi.

3-2 kaybedilen ve Sarria faciası olarak bilinen İtalya maçından sonraysa Zico o gün için "futbolun öldüğü gün" dedi. Aslında haklıydı. İtalya'nın Catenaccio (1-3-3-3) bozması, asimetrik yavrusu Zona Mista formatına yenilmişlerdi. Estudiantes'teki karakolluk takımların yaratıcısı Osvaldo Zubeldia'nın öğrencisi olan Carlos Bilardo, dört yıl önceki Zona Mista'ya biraz cila atıp 3-5-2'ye dönüştürerek o sevimsiz takımla Dünya Kupası'nı kazandı. Hücum için 3 oyuncunun yeterli olduğunu savunuyor; sahneye yeniden liberolar çıkıyor ve Fenerbahçe'nin 10 yıl kadar Müjdat'ın yerine libero aramasından da vahim bir durum olan İngilizlerin dahi kimliğini reddedip 3-5-2'ye geçtiği bir furya başlıyordu. İronik bir şekilde 1990'da yarı finale dek yükselmeleriyse ayrı konu.

1982'ye ev sahipliği yapan Sarria Stadı'nın yerinde artık park ve bahçeler var.

1994 devrimi

1994'e gelindiğinde Dünya yepyeni bir taktik modernizasyonla karşılaştı. Şampiyon Brezilya özünü reddedercesine hücumda eski akıcılığı olmayan ama sağlam savunmasıyla geçit vermediği için kazanan bir takımdı. Turnuva sonunda adı Türkiye'de hâlen tartışma konusu olan bir mevki ortaya çıktı.

Brezilya'nın sahaya dizilişi, liberonun öne çıkarılması şeklinde yorumlandığı için adı da ön libero oldu. Oysa Brezilya turnuvayı, eski bilindik 4-2-2-2'siyle oynamıştı. Fakat Falcao ve Cerezo gibi hücum özgürlüğü olan iki merkez orta saha oyuncusunun yerine, sınırlı alanda oynayan iki merkez vardı. Bunlardan Mauro Silva stoperlerin arasına kırılan defansif bir tanımda oynarken, kaptan Dunga savunmayla hücumcular arasındaki bağlantıyı kuruyordu. Onun da savunma görevi olmakla beraber bağlantıyı kurması için gereken tekniğe, top taşıma becerisine ve oyun görüşüne sahipti. Bu görev dağılımının Brezilya'nın futbol pratiğindeki etkisi yazılandan çok daha öte oldu.

Yine saf açık oyuncusu olmayan iki 10 numaralı bu dizilişte, kanatları kullanan kenar beklerinden hangisi ileri çıkarsa diğeri savunma pozisyonunu koruyor ve hücum edenin yakınındaki önlibero onun bıraktığı boşluğa yama yapıyordu. Böylelikle hem top dolaştırırken alan kazanıyor; hem top kaybı durumunda rakibin boş alan bulma ihtimali minimize edilerek karşı kontra atakta eksik yakalanmıyorlardı. Sacchi'nin topa hâkim olma vurgusunda zaten iyilerdi. Mauro Silva ve Dunga ikilisi atletik ve defansif karakteristikleri açısından 1982 takımındaki Falcao ve Cerezo'ya göre daha istikrarlı oldukları ve yeni görevleriyle oyun metrajları sınırlandığı için Brezilya alana da kusursuz denebilecek bir hâkimiyet kurdu. Bu ikili de şampiyonluğun x faktörü oldular. Zamanla, 4-2-2-2'nin iki forvet arkasından biri topu kaleye hızlı taşımak ve top rakibe geçtiğinde savunmada 4-4-2 oluşturmak için açık oyuncularından seçilir oldu. 2006'da Kaka ile beraber oynayan Ronaldinho gibi.

Carlos Alberto Pareira'ya mâl edilen bu rötuşun ilk uygulayıcısı kupa öncesinde Palmeiras ile 5 turnuva kazanan Vanderlei Luxemburgo'dan başkası değildi.

Savunma önünde görevleri revize edilen merkez orta saha oyuncuları gitgide yaygınlaştı. Yavaş yavaş da futbolda o dönem çok revaçta olan 10 numaraların bir süreliğine kökünü kazımaya veya dönüştürmeye başladılar. Ortaya yeni, hibrid bir oyuncu profili çıktı. Box to box ya da bizdeki tabirle; iki yönlü ve iki ceza sahası arasını domine edecek atletizmde, hem savunma hem de hücumu aynı seviyede taktik ve teknik yeterlilikle yapabilecek merkez oyuncuları bir dönem Dünya'nın en çok aranan ve para ödenen futbolcuları hâline geldi.

Fenerbahçe'nin sorunu da biraz burada başlıyor. 

Ne olacak bu orta sahanın hâli ?

Fenerbahçe de sezon başında sahaya Brezilya ile aynı şablon ve rollerle sahaya diziliyordu. Diego, 4-2-2-2'nin çift forvet arkasındaki dörtgenin sac ayağı görevini üstlenen 10 numaraydı. Avrupa'ya açılmadan önce oynadığı 2002 model Santos'ta bu rolü Elano ile paylaşmıştı. Fenerbahçe'de o pozisyonu dizilişin modernize edilmiş versiyonundaki kanat oyuncusu profilinden Nani doldurdu. İki forvetten Van Persie/Sow, tıpkı Eder gibi kenardan ceza sahasına top getirebilecek, arkaya sarkabilen tarzda ve Fernandao'yla birbirini tamamlayan yardımcı roldeydi.

Geriye, hem bunları savunmada rahat ettirecek, deliklerini kapatacak hem de oyun geriden başladığında hücumla köprü kuracak bir orta saha ikilisi bulmak kalmıştı.

Shakhtar maçından içerideki Atromitos maçına dek bu rolü Souza ve Meireles aldı. İki oyuncu virtüöz olmasa da pas kalitesi iyi ve ceza sahası koşusu olan merkezler. Meireles top da taşıyabildiği için, hücumda bölüm bölüm akıcı performanslar sergilenmiş ama iki oyuncunun da fiziksel temastan çok hoşlanmayan, koridoru kapatarak pas arasıyla top kazanma eğilimlerindan dolayı ve Nani'nin savunmayı boşlaması yüzünden, çabuk ve tempolu pasla çıkabilen Shakhtar gibi takımlar karşısında savunma zorlanmıştı. Deplasmandaki Atromitos maçında da Fenerbahçe pozisyon yedi, rakip ara ara oyun üstünlüğünü dahi kazandı.

Deplasmandaki Rize maçından, Kasımpaşa karşılaşmasına kadar olan süreçteyse Pereira orta sahada Meireles yerine Mehmet Topal'a görev verdi. Mehmet Topal ve Souza ikilisi işin savunma tarafında ideal isimler. Bekin de, öndekilerin de kademesini toparlayabiliyorlar. İkinci topları kazanabiliyorlar ama dripling üzerinden delici merkez özelliklerinden yoksun ve çok da keskin pasör değiller. Bu bir nevi arkasında Lucio ya da Kolo Toure olmadan Brezilya/Arsenal'in iki tane Gilberto Silva ile oynamasından farksız. Stoperlerin topla ilişkisi, birazcık Ba dışında neredeyse hakaret boyutunda olunca iç saha dış saha farketmeksizin ortaya kısır bir takım çıkması kaçınılmazdı.

Oysa yakın dönemde 4-2-2-2 oynayan üst düzey takımlara bakıldığında orta sahadaki oyuncu profillerinin çok daha farklı olduğu görülüyor. Katar sermayesini alıp yıldız toplamaya başladıktan sonra PSG'nin teknik direktörü olan Carlo Ancelotti, Milan kariyeri başta, merkezlerin kullanımında master seviyeye çıkmış biri. İtalyan hoca, 2012-13 sezonunda PSG'yi zaman zaman 4-2-2-2 oynatmıştı. Orta saha ikilisini Merco Verratti ve Blaise Matuidi'yle oluşturuyordu.

Verratti, çalışkan bir 10 numaradan savunma önünden takımı yöneten "regista" rolüne evrilmiş,  fundamental harikası ve pas ustası bir merkez. Matuidi ise sıradışı atletizme sahip, topla ya da topsuz çok hızlı mesafe kat edip alan kazanan, her deliği kapatan, güçlü bir top hırsızı. Oyun mesafesi çok geniş, pas trafiğinde sırıtmıyor. Ancelotti bu yapının daha ofansif olanını James Rodriguez'i solda oynatıp, Ronaldo'yu yukarıdaki dizilişte Lavezzi'nin yerine çektiğinde Kroos ve Modric ile kuruyordu. Pellegrini'nin yönettiği her takımda sık sık kullandığı 4-2-2-2'deyse City aynı mevkide Fernandinho ve Yaya Toure'yi kullanarak ligin en çok gol atan takımı olmuştu.

Pellegrini, UEFA'ya sisteminin satır başlarını anlatırken çok kritik bir noktaya temas ediyor. Rakip sahaya geçmek için orta saha ikilisinin çok hareketli olması gerekmesi.

Fenerbahçe son 4 maçta sadece 6 gol yedi ama Topal ve Souza merkezi Pellegrini'nin bahsettiği hareketliliği sağlayamadığı için hücumu da bir o kadar yavanlaştırdı. Kayseri, Osmanlı ve Galatasaray maçlarında ortalama başarılı pas sayısı 300'den azdı. İsabet oranı da % 80'in altında kaldı. Merkezdeki iki benzer ikili, sarı lacivertlileri kaçınılmaz bir şekilde tekdüze ve tahmin edilebilir bir takım haline getirdi. Fenerbahçe topu rakip sahaya taşımaya çalışırken, Van Persie'nin sağ beke top almaya gelmek zorunda kaldığı acıklı futbol manzaraları oluştu. Çünkü Topal-Souza ikilisinin hareket sorunu kadar, Fenerbahçe'nin sahaya yayılırken oyuncular arasında bıraktığı mesafe ve oyun kurma düzeni de problemli.

Fenerbahçe'nin topu oyuna sokma düzeni

Fenerbahçe'nin kolay gözlemlenebilecek, klasikleşmiş bir oyuna başlama ve topu hücuma taşıma metodu var. 3 adımda özetlenebilir.

1 - İki stoper 6 pas hizasından ceza sahası yan çizgisine doğru açılıyor.

2 - Mehmet Topal açılan iki stoper arasındaki mesafeyi doldurmak, pas trafiğine istasyon olmak ve bekleri ileri itmek için geriye sarkıyor.

3 - İki stoperin kenara kayması ve Topal'ın stoperlerin arasına yaklaşmasıyla, hücumcu kanat bekleri orta saha çizgisine yaklaşıyor. 

1. görselden anlaşılabileceği gibi orta sahadaki işaretli alanın kontrolü bu düzende sadece Mehmet Topal'a kalıyor. Mehmet Topal'ın adam eksiltme, top taşıma gibi becerileri olmadığı için, ve sayısal olarak da rakip o bölgede fazla olduğundan dolayı alan kaybediliyor. Bu görüntüyü daha da keskinleştirip üzerine tuz biter eken bir diğer faktör de Vitor Pereira'nın hatlar arasına bilinçli olarak mesafe koyması. 

Topal'ın önündeki iki merkez oyuncusu Souza ve Diego başlangıçta bilerek önde mevzilendirilip, topla orta yuvarlağa yaklaşıldığında geriye devriliyor. Böylelikle karşı takımdaki eşleniklerinin onları takip ederek rahat oynadıkları hâkim alandan uzaklaşmalarını ve pozisyonlarını kaybetmelerini planlıyor.

Fenerbahçe'nin rakibin savunma ve orta saha blokları arasını genişleterek alan açma planının temeli bu. Türkiye'deki takımlar genelde oyunu kurmak değil bozmak üzerine kurgulandığı için bu klişe taktiği yutmuyor. Konyaspor maçında olduğu gibi rakip merkezler Diego ve Souza'yı takip etmeyerek kendi mesafelerini koruyabiliyor ve bütün olarak topun yönüne göre ilgili alana kayma yolunu seçebiliyor.

Rakipler böyle oynadığında Fenerbahçe orta sahaya gelirken hem vakit kaybetmiş hem de rakibin organizasyonunu bozamamış ama kendi hücum bağlantılarını koparmış oluyor. 

2. görseldeki parselizasyonda olduğu gibi Diego ve Souza orta sahaya geldiğinde, çizgiye açılan bekleriyle birlikte Fenerbahçe'nin rakip yarı sahadaki 7 oyuncusu hilâl gibi yayılarak rakibin etrafını sarıyor ve Fenerbahçe oyuna hâkimmiş gibi duruyor. Oysa hilâlin içindeki alanı rakip doldurduğu ve sayısal üstünlüğüyle orayı kazandığı için Nani - Van Persie/Fernandao-Markovic/Alper üçlüsüyle ortadaki ikilinin arasında bağlantı kalmıyor. 

Mecburen uzun top oynanıyor ve aradaki mesafe orta saha oyuncularının kontrol edebileceği alandan geniş olduğu için baskı sürekli yapılamıyor, seken toplar alınıp atak tazelenemediği için baskı kurulamıyor. Bu durumda mesafeyi kapatmak ve takımı kompakt hâle getirmek için öndeki dörtlü geri gelmek zorunda kalıyor. Velakin bu sefer de rakip kaleden uzaklaşılmış oluyor. Bu kısır döngü sürekli ve durmaksızın devam ediyor ve Fenerbahçe ne ileride çoğalabiliyor ne de üretken olabiliyor.

"Futbol benim için hareketten ibarettir. Bir futbolcu sahada her ne suretle olursa olsun dikilemez, sürekli hareket etmelidir." Marcelo "El Loco" Bielsa - Teknik Direktör

Sow satıldıktan sonra Vitor Pereira tek santrforlu düzene geçerek 4-3-3 oynatmaya başladı. İçerideki Akhisar maçına kadar hem açık hem iç pozisyonu için devşirme kaldığından ötürü kesik yiyen Diego oldu. Yeterince yaratıcı olmadığı ve topla çok oynayıp etrafında dönmesi gibi nedenlerden çok eleştirildiği için bunu memnuniyetle karşılayanlar dahi vardı. Oysa asıl sorun arkasındaki ikilinin hareket becerisinin çok düşük olması ve sürekli yüzü kendi kalesine dönük top almasından ötürü, ileri pas seçeneğinin çok az olmasıydı.

Türkiye’ye geldiğimde ilk tercihim her zaman iki forvetle oynamaktı.Moussa Sow ayrılınca planlarım bozuldu. Vitor Pereira

Yeni orta saha Topal, Ozan ve Meireles ile kuruldu. Kağıt üzerinde ideal olan kadro 5 maçlık dönemde kalesinde 9 gol gördü. Fenerbahçe bu süreçte hiçbir maçta rakibinden daha fazla isabetli şut atma başarısını da gösteremedi.

Diego'suz takım orta sahada topa hükmedemeyen, rakip sahada daha az kalan bir görüntü verdi. Fenerbahçe topa daha fazla sahip oluyormuş gibi görünse de, top kayıpları yüzünden teoride dengeli savunma yapması beklenen geri dörtlü kevgire döndü. Diego hücumda istenen skorerliğe ulaşamadığı ve yaratıcı top kullanamadığı hâlde, takımın bütününe yaptığı pozitif etki özellikle Celtic deplasmanının 2. yarısında oyuna girmesinden sonra kazanılan ivmeyle farkedildi. Fenerbahçe'nin rakipten en çok top kazanan 4. oyuncusu olması ve Mehmet Topal ile aynı oranda (%55) ikili mücadeleden galip çıkması, Diego'nun savunmadaki değerini de gösteriyor.

Sarı lacivertliler artık Topal - Souza ikilisinin önünde Diego'nun bazen iç, bazen de 10 numara gibi ileri kırılarak oynadığı asimetrik bir 4-3-3 kullanıyor. Diego'nun merkezi üçleyen eforu, enerjisi ve savunma katkısı Topal ve Souza'nın varlığıyla tamamlandıktan sonra, zaman zaman bir kenara da Alper yerleştirilerek, Fenerbahçe defansif sorununu halletti ama hücum tarafındaki tekdüzeliğe çare bulunamadı. Fenerbahçe hâlâ sürprizi olmayan, rahat çözülen atak düzenlerine sahip, hareketliliği düşük bir takım.

Kanat bindirmeleri ve Fernandao'nun santrfor oyunu

Fenerbahçe hücuma yerleştiğinde iki şekilde kanat hücumu yapıyor. Orta saha ya da Fernandao üzerinden varyasyon üretiyor.

Orta saha üzerinden gerçekleşen kanat hücumlarında, Fenerbahçe geride top dolaştırırken iki bekinden biri ceza sahası köşesine dek çizgi boyunca bindiriyor. İlk amacı rakibin savunma hattını genişletmek, ikincisi de topla buluşup çizgiye inerek ceza sahasına orta yapmak. Bek, topsuz bindirmeyi yaptıktan sonra ya merkezden orta mesafeli bir ters topla ya da yakınındaki açık oyuncusu üzerinden pası alıyor. Sonrasında driplingle kat ederek içeriye kesiyor. Santrfor Fernandao'nun rakip stoperleri üzerine çekip, arkasından gelen takım arkadaşlarına alan açmak için yaptığı koşuyu rakip ediyorsa topun adresi 6 pasla penaltı noktası arası oluyor. Fernandao'nun koşusu takip edilmemişse adres onun yöneldiği yakın direk.

2. senaryoda ise Fernandao geriye gelerek hem duvar olmaya hem de rakip stoperlerden birini ve/veya defansif orta saha oyuncusunu üzerine çekmeye çalışıyor. Böylece merkezden bir oyuncunun kulvarındaki rakip eşleniğe de (örneğin Diego ya da Souza), demarke kalıp ceza sahasına arkadan serbest koşu yapması için alan açılıyor. Fernandao'nun açık oyuncusuyla varyasyona girmesinden sonra, ya bek ya da açık oyuncusunun ceza sahasına yaptığı orta değerlendirilmeye çalışılıyor.

Fenerbahçe'nin merkez hücumu ise çok sınırlı. Santra yuvarlağının önündeki 8-10 metrelik alandan ilerideki üçlü için savunma arkasına aşırtma toplar atılıyor. Son Konyaspor maçında Robin Van Persie'nin Fernandao'ya gönderip de değerlendirilemeyen pozisyonda olduğu gibi. Fakat bu pek işe yaramıyor, zira öncesinde hareketlilik düşük ve rakibi şaşırtacak ya da kanat hücumlarında olduğu gibi alan açacak bir aksiyon yok denecek kadar az.

Ne Yapılmalı ?

Vitor Pereira'nın bu gidişatı değiştirmek için öncelikle orta sahadaki ideal ikilisini bulması gerek. Yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı bu kesinlikle Mehmet Topal ve Souza değil. İkisinden biri fazla. Fenerbahçe'nin orada delici, topla kat edebilen, hareket becerisi, temposu ve devamlılığı yüksek bir oyuncuya ihtiyacı var. Meireles, Ozan ve Alper'dan biri tercih edilebilir. Sertlik ve pres yoğunluğu az, daha zayıf takımlar karşısında Topal kesilip bu oyuncular birlikte, ya da Topal yerine Souza ile merkezi oluşturabilir.

Sarı lacivertliler geçtiğimiz senelere oranla hücum kenarlarındaki rotasyonunu hem kalite hem de oyuncu profili olarak değiştirdi ve geliştirdi. Eskiden forvetten bozma Tuncay, Deivid, Kuyt, Sow gibi devşirmeler kullanılıyorken; bu sene Nani, Lazar Markovic, Volkan Şen gibi saf kenar oyuncularına sahipler. Vitor Pereira'nın 4-2-3-1 ve 4-3-3 ısrarı bu açıdan anlaşılabilir fakat bu durumda çift santrfordan feragat etmek zorunda kalıyor. Oysa bu oyunculardan birini özellikle iç saha maçlarında üçlü bir merkezin önüne ya da Diego'yu oraya çekip hedef santrforun yanına baklava dizilişinde (4-3-1-2) yardımcı olarak yerleştirebilir. Avrupa futbolunda Valbuena, Ljajic, Ashley Young, Steven Pienaar, Coutinho, Sterling vb. oyuncular bu şekilde kullanılmış akla gelen örnekler. Fenerbahçe böylelikle daha ofansif bir kimliğe bürünebileceği gibi, hücum oyuncusu rotasyonunu optimize edebilir.

Fenerbahçe'nin hücumdaki temel sorunlardan biri de yerleşimdeki mesafe. Baskı kurulamamasının ve seken topların alınamamasının başlıca sebebi. Stoperler bu yüzden öne çıkarken tedirgin, geride kalıyor ve rakipten top karşılama mesafesi azalıyor. Ersun Yanal ve İsmail Kartal döneminde 47-48 metre olan bu mesafe, bu sezon 43-44 metreye düştü. Orta saha oyuncuları da onlarla gömüldüğü için hatlar arasındaki boşluk artıyor ve maç başlarındaki yoğun pres bütünlük oluşturmuyor. Bireysel çabaya dönüşerek verimliliği azalıyor. Sonuç olarak daha az top kazanılıyor. Orta saha ikilisi değiştiğinde Fenerbahçe'nin daha kompakt olması ihtimal dahilinde ama stoperlerin de çıkmaları için cesaretlendirilip, şartlanması gerekiyor.

Fizik güç ve kondisyon meselesi çok tartışılsa da, bu başlı başına bir bilim dalı ve ölçüm yapıp net sonuç çıkaracak bir veri yok. Katedilen mesafe maçın dinamiğine, topun oyunda kalma süresine göre optimumu değişebilecek bir kategori. Yenen gollerin dakikaları da tek başına anlamsız. Fakat top kazanma başarısı ipucu olarak kullanılabilir. Sarı lacivertliler bu sezon ilk 10 haftada girdiği 345 ikili mücadelenin 179'unu kaybederken, 169'unda başarılı olarak top kazanmış. Yani başarı oranı % 49. Ersun Yanal döneminde ilk 10 haftada % 62 başarıyla 181, İsmail Kartal dönemindeyse % 61 başarıyla 213 top kazanılmıştı. 

Fenerbahçe'nin bu görüntüde son 3 yılın bireysel açıdan en üstün oyuncularından oluşan kadroyu kurmasına rağmen, en kötü hücum performansı göstergelerini yakalaması sürpriz değil. Vitor Pereira uzun milli maç arasından sonra keskin bir değişime gider mi bilinmez ama devre arasında Sow'un yerine alınacak forvetten sonra oluşacak Fenerbahçe kesinlikle merak uyandırıcı olacak.

Değerli Haberturk.com okurları.

Haberturk.com ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.

Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Haberturk.com yorum sayfalarında yer almayacaktır.

Ayrıca Haberturk.com yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.

Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Haberturk.com yorum sayfalarında paylaşılamaz.

Haberturk.com yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Haberturk.com bunlardan sorumlu tutulamaz.

Haberturk.com yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.

Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.

SEN NE DÜŞÜNÜYORSUN?
Misafir - 8 yıl önce - Cevapla
0 0 0
Harika bir analiz... Tebrikler..............
Misafir - 8 yıl önce - Cevapla
0 0 0
Müthiş bir analiz elinize sağlık...
Misafir - 8 yıl önce - Cevapla
0 0 0
müthiş bir çalışma. Tebrikler... Yeni Medya'da böyle analizler artmalı...
Misafir - 8 yıl önce - Cevapla
0 0 0
Çok veriml bir analiz olmuş bir kaç kritik nokta haricinde Teknik direktör için hazır lokmalık tavsiyeler. Bunu Perreira da görür umarım :)
Misafir - 8 yıl önce - Cevapla
0 0 0
harika bir analiz olmuş tebrik etmek gerekir eminim bunu Vitor Pereira da farkına varmıştır ve tek on libero lu bir takım kurmak için taktik planları yapmaktadir