8 Ekim'de Ne Olacak?
Pazar akşamı Türkiye’de Şaman inancını konuştuk. Başka Meseleler programının konukları sağlamdı. İhtisas alanının önemli fikir önderleriydiler. Ama…
İçlerinden biri diğerlerinden farklı bir profil çiziyordu. Bir Şaman ya da kendi deyişiyle Kam’dı. Türkçede Kaman olarak biliniyordu bu inanç. Üyeleri de Kam…
Neyse. Araştırmacı yazar Oktan Keleş, Şaman inancı ve Türklük ilişkisi hakkında derya gibi bir adam. Kitapları, programları, röportajları ve sıkı durun kehanetleriyle tanınıyor. Seveni de çok, hakkında ileri geri görüş bildireni de…
Dedikleri harfiyen tutunca, ben de programda ister istemez sordum. Bu konularda çok konuşmayı sevmediğini söyledi. Israr ettim…
“Yakın zamanlı önemli bir tarihi kehanet, program için de bir hediye olur” dedim. Kırmadı. Ve verdi…
Aldı mı beni bir merak. Dilerim birkaç gün sonra her şey güzel olur. Ya da insan için hiçbir şey eskisi gibi olmaz…
Nedense ikinci seçenek daha samimi görünüyor bana. Umut işte!
Kibirden zerre hoşlanmam. Kibirli ruhları da sevmem. Kendisi gibi yakındakileri de zehirleyen bir Kara Mamba yılanı gibidir. Panzehri olmayan bir zehir yani…
Neyse. Birkaç haftadır “Yemekteyiz” isimli programa takılıyorum biraz. Yarışmacı profilleri kurgu tipleri andırıyor ilk bakışta. Kimse bu kadar kötü niyetli ya da heybesinde bilgi olmayan fikir sahibi olamaz diyorum…
Toplum bağları başta olmak üzere saygı ve samimiyet konusunda tüm erdemlerimiz yitmiş gibi. Hırstan gözü kör olan insanların kullandığı sıfatlar çileden çıkarıyor benim gibileri…
Zaten her bölümü belki de sesli hakaret edip içimi boşaltmak için izler oldum. Öğrendiğim birkaç şeyi not ederek tabii…
Türkiye’de son bir yılda herkes kendine “Şef” der olmuş. Sıradan yemek atölyesi sertifikasına sahip olanlar da ilk sırada, bu bir…
Saray mutfağından çıkma menüler bile “basit” diye tanımlanır olmuş. Sanırsın mürebbiyeler eşliğinde öğrenmişiz dünya lezzet sanatlarını, bu iki…
Diyaloglarda ikinci cümle yaş farkı gözetmeksizin tekil hitaplar üzerinden kurulmaya başlanmış. “Siz” nezaketi raftan inecek gibi de değil artık, bu üç…
Yemek tarifleri sanat ya da zanaat reçeteleri değil, internet üzerinden ulaşılan ve doğruluğu tamamen izafi; ne idüğü belirsiz anayasa maddeleri haline gelmiş, bu dört…
Artık “menemen soğanlı mı yapılır soğansız mı?” diye sıradan bir soruya tuzluk alıp koşan kalabalığı çok iyi okuduğu için Vedat Milör’ü tebrik ediyorum…
Bu çağın giderek kalabalıklaşan yeni türünü çabuk anlamış. Acı ama gerçek!
Geçenlerde bir paylaşım platformunda “Emre Fel’in Barış Manço’yı Sollaması” diye bir başlık gördüm. Daldım bakayım, kim ne yazmış?
Emre Fel genç bir şarkıcı. Yorum olarak tam rahmetli Barış Manço ile Cem Karaca arasında arafta bir yerde kalmış. Sesinin hacmi, farklılık yaratan ara nameleri güzel. Eh, sahne performansı da keza…
Ama ne bileyim tam olarak hangi otobanda Barış Manço’yu solladığını anlayamadım. Eskilerin “mübalağa sanatı” dedikleri şey şimdi “sevdiğini abartılı bir şekilde şişirmek” haline geldi…
“Herkes öldürür sevdiğini” der ya şair. Bu genç adamı şimdiden böyle şişirirsek; kendinden önceki büyük kalabalık gibi balon mezarlığına atmak zorunda kalırız, vakti gelmeden…
Şimdi değilse de birkaç yıl sonra Barış ağabey gibi bir otobanın adı olur. Nefesi bol, kibri az olsun!
Tavşantepe Travması Ne Olacak?
Onlarca ayrı tetkikten geçmiş adli tıp raporu bu. Aklım karıştı birden bire. Geçtiğimiz ayın tamamında küçük Narin’i kimin öldürdüğü manşetlerden inmeyen bir soruydu…
Sonra birden bire kapandı konu. Üstü örtülmek istercesine. Birileri çıkıp “Görevi bitti, atın bir kenara” dedikten sonra gündemden düşürülmüşçesine…
Peki, ne olacak toplumun üzerinde ve daha çok vicdanında yaratılan “Tavşantepe Travması”? Adi bir vaka mı, kullanışlı bir gündem mi, saklanmak istenen koca bir skandal mı; öğrenemeyecek miyiz?
Narin küçük ama çok küçük ayrıldı aramızdan. Ama bu koca merak duygusu öyle kolayca ayrılacak gibi değil.
Dilerim gerçeklerin ortaya çıkma lüksü için birkaç yıl beklemek zorunda kalmayız bu kez. Er geç çıkar ama bekletmeden çıksın yeter!
Sabah yayındayken aldım haberini. Ve aktarmak zorunda da kaldım. Böyle haberlerden nefret ederim oysa…
Güneri Civaoğlu ağabeyimizi yitirdik. Herkes için yeri birbirinden farklıydı. Şu gerçekler hariç…
Türk medya tarihinin milyon taşlarından biriydi. Yöneticiliğini yaptığı gazeteler tarihe geçti, yaptığı TV yorumları unutulmadı, programı klasikler arasına girdi. Ama en çok ağabeyliği unutulmayacak gibi. O başkaydı…
Bildiğini ortaya atarken içten içe bir öğretme sevdası, yanlış kelimeleri daha ağızdan çıkar çıkmaz kırmadan tashihi, birlikte yapılan seyahatlerde ortak unutulmaz anıların arasına girsin diye gösterdiği nazik çaba ve bunun gibi niceleri…
İyi bir insanı kaybettik. İyi bir büyüğümüzü de aynı zamanda. Yaşadığımız dönemin sessiz ama etkin ismi olarak kalacak dimağımda. Sessizliği asaletinden gelen…
- Bazen tarih kendini kaleme alır!6 dakika önce
- Trump için erken bir mola fırsatı!40 dakika önce
- Deprem Çalıştayı hemen şimdi!24 dakika önce
- İnsan insan derler idi...36 dakika önce
- Pusulanın aklındaki Ortadoğu...4 hafta önce
- Bir diplomat olarak simit!1 ay önce
- Korsan gemileri batarken...1 ay önce
- Nafakayı da hesaplasın bari!1 ay önce
- Bu fikri menüden çıkarın!2 ay önce
- Tur otobüsü olamaz değil mi?2 ay önce