Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Esriklik içinde insanlık zulmü
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        YAŞAM hakkı tüm dinlerde benzeştir; dindarları titretir…

        Bunu ortadan kaldırmak için genelde aynı nedene sığınılır…

        Yaşam hakkını elinden aldıklarının bu davranışı hak ettiğini ileri sürer veya geçmişte benzer tutum sergileyenleri kendine kalkan yapar...

        Tıpkı İsrail’in son günlerde yaptığı gibi…

        Son günlerde İsrail hükümetinin önde gelen isimleri batılı televizyonlarda aynı örnekleri sıralıyor, katliamına haklılık yaratmak için meseleyi dindaşlarının zulme uğradığı II. Dünya Savaşına kadar uzatıyor.

        ŞİDDET TERÖRÜ

        İsrail’in bugünkü durumuna ilişkin en iyi tarifi ünlü Fransız sosyolog Jean Baudrillard, 1990’lı yılların başında yapmıştı…

        Terör şiddetinin şekil değiştirdiğini, devlet eliyle televizyondan naklen yayınlanan “şiddet terörüne” dönüştüğünü dile getirmişti…

        Dikkat edilirse şiddet kılık değiştirmiş halde, televizyon ekranları aracılığıyla dünya çapında engellenemez hal aldı; ekrandan yayılan şiddet terörüne dönüştü…

        Üstelik ekran başındaki bizleri de çaresiz bırakarak suçuna ortak ediyor…

        Sadece bizleri de değil…

        Yüklenmiş gücü olduğu varsayılan tüm kesimlerin çaresizliğini de yine ekrandan önümüze boca ediyor…

        Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres bir yana, İsrail’e silah ve koruma dahil her desteği veren ABD ve batılı ülkeler de sınır aşmış insanlık suçuna engel olamıyor.

        İsrail’in şiddet terörünün gerekçesi de hazır…

        ABD’ye Felluce’de, Musul’da, Kerkük’te İŞİD ile mücadele ederken sivilleri nasıl gözetmeden katliam yaptığını anımsatıyor…

        Özetle, “ötekinin cehenneminden, aynılığın esrikliğine (zevk içinde kendinden geçmek), ötekinin Araf’ından özdeşliğin yapay cennetine geçmenin” mutluluğunu yaşıyor…

        Destekçilerinin geçmişte yaptıklarından keşfettiği acımasızlık, sevgisizlik ve umursamazlık politikasını kalkan yapmış halde katliamını sürdürmeye devam ediyor…

        “SEN DE YAPMIŞTIN” SAVUNMASI

        O denli ki İsrail Başbakanı Netanyahu, savaşa ara vermesini tavsiye eden ABD ve AB ülkelerine karşı meseleyi II. Dünya Savaşına kadar uzattı.

        Ateşkes sağlamak için 3. kez bölgeye giden, bu kapsamda önceki gün de Ankara’da mevkidaşı Hakan Fidan ile görüşen ABD Dışişleri Bakanı Blinken’a İngiltere’nin 1945 Kopenhag saldırısı ile ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarını anımsatmış…

        Sözünü ettiği, Britanya Kraliyet Kuvvetleri’nin 1945’te Kopenhag’daki Gestapo karargâhını bombalarken, yanındaki çocuk hastanesini de vurup 84 çocuğun ölmesine yol açan olay…

        “Bu bir savaş suçu değil; bu, Britanya'yı yaptığı için suçlayabileceğiniz bir şey değil..." demiş…

        ABD’YE FELLUCE VE MUSUL ÖRNEĞİ

        İsrail Hükümet Sözcüsü Mark Regev’in yaklaşımı da Netanyahu’dan farklı değildi.

        Verdiği demeçte ABD’nin batılı ülkelerle kurduğu koalisyon gücüyle Felluce ve Musul’da IŞİD ile savaşırken sivil kayıpları nasıl göz ardı ettiğini anımsattı.

        “Tıpkı o günlerdeki gibi herhangi bir savaş durumunda sivil kayıplar oluyordu…” savunmasını getirdi.

        Özetle yaptığının insanlık suçu olduğunu itiraf ediyor; terör gerekçesinin ardına sığınıp, suç işlemeye devam edeceğini de gizleme gereği duymuyor…

        Milenyumdan bu yana büyük güçlerin çevremizde sıklıkla uyguladığının devamını getirdiğini söylüyor…

        KÖTÜLÜĞÜN ANLAMI TÜKENDİ

        Bütün dünya da olan bitene sessiz kalarak veya müdahalede gücünü kendinde bulmayarak anlamını yetirmiş kötülüğün aymazlığını seyrediyor.

        İsrail yönetimi de bu durumu lehine işletiyor..

        Netanyahu, ABD’nin Irak’ta veya Rusya’nın Ukrayna’da yaptığına benzer gerekçeyle, “Güvenlik sorumluluğumuz olmadığında, Hamas terörünün patlamasıyla karşı karşıya kalırız” gerekçesine sığınıyor.

        Gazze’de uzun süre kalacağının açık mesajını veriyor.

        Bu yaklaşımı batılı liderlerin sessizliğinde hoşgörüye dönüştüğü açık…

        Aslında Gazze onları suç ortaklığında eşitliyor.

        Çünkü birileri Irak’ta koalisyona dahildi, IŞİD gerekçesiyle sivillerin ölümüne göz yumuyordu…

        Diğerinde de Çin, Brezilya, Nikaragua, Küba, Hindistan, İran, Kuzey Kore’nin Ukrayna’daki işgale destek açıklamasında bulunuyordu…

        Gelinen noktada uzun süredir delik deşik edilen uluslararası yaptırım gücünün anlamı kalmadı…

        Bugün ABD Başkanı, Avrupa Birliği kurumlarının başında bulunanlar, BM Genel Sekreteri dahil kimse İsrail’i durduramıyor…

        GÜCÜN AYMAZLIĞI

        Çünkü sivillere saldırının, üzerinde kocaman hilal ve haç işareti bulunan hastane ve ambulansların vurulmasının, siviller ve çocukların bilerek öldürülmesinin savaş suçu sayılmasının, özetle insanlığa karşı kötülüğün anlamı kayboldu…

        Gücü elinde bulunduranın aymazlığı aşamasına geçildi…

        Bir mekanizma geliştirilmediği takdirde, gücü elinde tutan esriklik, yani kendinden geçmişlik içinde insanlık suçu işler…

        İşgali kendisi için hak görmeye devam eder…

        Barış arayışı da vatanından sürülenler ile batılı ülkelerde meydanlarda yürüyenlerin ellerindeki beyaz bayraklarında kalır…