İNSANA yaklaşımı, hep Anadolu'nun naif, temiz sevgisini yansıtması gibi oldu…
Hani, kış geldiğinde üşüyeceğini bildiği için, yünü kirmene sarıp önce ip, ardından kazak örmesi gibi; bu tutumunu bir gün olsun değiştirmez...
Sevgi örgülerini seri sıralar…
Sakin, telaşsız ve öfkesiz…
Parıldayan gözleriyle başlar konuşmaya, sonra sağ ayağını bir adım öne atar, tebessüm içinde sakince devamını getirir…
Kızgınlığını yansıttığı en sert cümlesi, “ya babam…” diye söze girdiği anlardır…
Hayat, bütün yaşamını zorluklar içinde sunduğu için “görmüş geçirmiş” bilge insanın yaklaşımıyla hareket eder…
Çatışmacı bir ortamda uzlaşıyı sağlamak için önce esprileriyle ortamı yumuşatır, baktı olmuyor, udu, bağlamayı veya cümbüşü alıp bir türküleriyle ortak paydayı üretir…
İLK HAPİS DÖNEMİ
İnsani tarafı yüksek olan milletvekilleri arasında sayılır…
Hastanede yatarken her kesimden bu denli şifa dileği almasının geresinde de bu yatar…
Çünkü insanoğlu kendinden verdiğinin meyvesini toplar…
Kendinden nasıl vermesin…
Bütün yaşamı ötekinin iyiliği için mücadeleyle geçti…
Cezaevi ile ilk tanışması lise ikinci sınıf öğrencisiyken Maraş Katliamı’nı protesto ettiği sırada geldi; tutuklanıp hapse atıldı.
Tahliye olduktan sonra girdiği üniversite sınavında ilk tercihi olan Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazandı.
Orada da rahat edemedi, 12 Eylül Darbesi kendisine de vurdu…
Adı ilk tutuklama listesinde yer aldı…
Yargılama sürecinin ardından 12 yıl hapis cezası aldı.
DAL’DA GEÇEN 105 GÜN
Altındağ’da saklandığı bir evde, daha önce emniyette birlikte işkence gördüğü bir arkadaşının ihbarı sonucu yakalandı; hapse atıldı.
Ankara’da bir zamanlar işkenceleri ile ünlü olan, oradan geçenlerin vücudunda izlerini taşıdığı Ankara Emniyeti DAL Grubunda hapis öncesi tam 105 gün kaldı…
DAL'ın anlamı da açılımındaki gibiydi, Derin Araştırma Laboratuvarı (DAL) denirdi; sızısı insanın iliklerine kadar giderdi.
Filistin askısı en hafifi kalırdı…
Vücut ıslatmadan verilen yüksek voltaj elektriğin yaktığı derinizin kokusu baygınlığınızı ayıltırdı…
DAL’da geçen 3,5 ayın sonrasında farklı cezaevlerinde geçen 7 yıl…
Aradan 30 yıl geçtikten sonra da mahpus peşini bırakmadı…
İKİNCİ HAPİS DÖNEMİ
Önce, Gezi Parkı direnişi; sonrasında Nevruz kutlamasındaki konuşması nedeniyle açılan soruşturmalar geldi.
Nevruz konuşması dolayısıyla 2018’de 43 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Oysa Dolmabahçe Mutabakatı’nın en etkin ismiydi, devletin talebi doğrultusunda Öcalan’dan gelen mektubu da kendisi okumuştu…
Tam 10 ay cezaevinde kaldı…
Yetmedi, ardından bir de terör örgütü PKK ile ilişkili olduğu gerekçesiyle hakkında dava açıldı, 5 yıl siyasetten men edilmesi istendi.
Üç yıl yargılandıktan sonra 16 Mayıs 2024’te, yani daha bir yıl kadar önce beraat etti…
ÇOK ŞÜKÜR
Bayram öncesi TBMM’de hatip kürsüsünde Abdurrahim Karakoç’un, "Suları Islatamadım..." kitabında yer bulan muhteşem şiiri, “Bayram Dedi" dizelerini okurken sesine yansıyan ton, derinden gelen his aslında onun özüdür…
Hastane Başhekimi Prof. Dr. Çavlan Çiftçi dün son durumunu aktarırken, “düne göre çok daha iyi” cümlesi söylediğinde , ziyaretime gelen konuğum ile aynı anda ağzımızdan “Çok şükür…” cümlesi döküldü...
Çünkü bizde bıraktığı, bir dostu, dert daşı, sorun çözücüyü kaybetme korkusundan öte değil…
Aslında kendisine bu denli çok dua edilmesi ve "şifa dilenmesinin" gerisinde yatan neden de o değil mi?
Demek ki her kesim bir barışa, terörün olmadığı, insanın mermi, bomba ile ölmediği bir yaşam istiyor; onun için bu denli çok sarılıyor.
Giderse barışın da gideceği onları bu duyguya itiyor…
Biliyor ki, ötekinin çilesini alandır; acıları bedeninde toplayandır...
HAPİS YATMAKTAN, ÇOCUK YAPMAYA ZAMAN MI KALDI?
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un bir süre önce verdiği iftar programına katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ile sohbeti uzun süre konuşulmuştu…
Aralarında geçen konuşma ise medyaya yansımamıştı…
O an yanlarında bulunan ve sohbetlerine tanıklık eden bir tanıdığım dün anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini karşısında görünce esprili bir şekilde, “Oooo… Uzun zamandır görüşemedik, yaşıyor musun sen ya?” diye söze girmiş…
“Buralardayım işte…” yanıtını vermiş…
Erdoğan bunun üzerine, “Kaç çocuk var? Torun var mı?” diye sormuş…
“Bir kızım, bir de torunum var…” yanıtını verince, Erdoğan, çocuk sayısını az bulduğunu söylemiş...
Her zamanki gibi, zeka dolu hazır cevaplığı herkesi güldürmeye yetmiş:
“Gençliğimizden bu yana sürekli cezaevinde olduğumuz için, çocuk yapmaya zaman mı kaldı?”
Biyografisini okuyan da görecek ki, cezaevinden arta kalan zamanda da ya film çekti ya kitap yazdı…
Veya bir enstrümanı daha iyi çalmak için çabaladı…
Büyük olasılık, 8 yaşından bu yana çalıştığı hayatının ilk kez dinlendiği günlerini yaşıyor.
Yarın uyandığında daha dinamik olacağından da şüphe yok…
O’na bu direnci verecek olan da geçmiş yaşamıdır…
Haydi "Sırrı can dost..." bir an önce iyileş, ayağa kalk; sözleştiğimiz gibi cümbüş çalacağız; bizi bekleyen türküleri söyleyeceğiz...
***
By-Pass hukuku…
ESKİLERİN deyimiyle, usul esastan mukaddemdir…
Yani, usul esastan üstündür…
İşlemin yapılış biçimi, kararların içeriğinden çok daha önemlidir.
Doğru bir işlem yapılmışsa, kararların içeriği ne olursa olsun geçerlidir…
Çünkü tarafların haklarının korunmasını sağlar.
Usul kurallarının yerine getirilmemesi durumunda hukuka aykırı kararlar verilebilir, adaletin sağlanmasının önüne geçilir…
Eğer bir davada deliller hukuki kurallara uygun olarak toplanmamışsa sonuçta hukuka uygun bir kararın verilmesinin önüne geçilmesine yol açılmış olunur.
Ondandır ki “Usul Esastan Mukaddemdir (üstündür)…” cümlesi hukukun temelini oluşturur; hakkaniyeti ve adaleti sağlar…
“DÜŞÜRÜLME KARARI YOK HÜKMÜNDEDİR…”
Bütün bunları yazmamın nedeni önceki gün Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin usulsüz bulduğu üç kararından sonuncusu olan, “milletvekilliğinin düşürülmesi kararı yok hükmündedir” hükmünün TBMM’de okunmuş olması…
Bir milletvekilinin bir yıldan fazla cezası varsa ve memnu hakların iadesine ilişkin de mahkeme kararı yoksa milletvekili seçilmesi olanaksızdır.
Ancak mahkumiyet kararının milletvekili seçilmeden önce alınması gerekir; eğer sonradan alındıysa uygulaması dönem sonrasına bırakılır.
Yakın geçmişte Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu için de benzer süreçler yaşandı, milletvekilliği düşürülen iki milletvekili hakkında yapılan işlemin hak ihlali olduğuna Anayasa Mahkemesi karar verdi ve milletvekillikleri iade edildi.
MİLLETVEKİLLİĞİ DÜŞÜRÜLERKEN DE AK PARTİ AYNI TAKTİĞİ UYGULADI…
Bu sürecin de benzer şekilde yaşanacağı beklenirken, Yargıtay 3. Ceza Dairesi 8 Kasım 2023’te aldığı karar gereği Anayasa Mahkemesi kararına uymayacağını ilan etti.
Geçmişteki uygulamalara benzeyeceği düşünülerek Anayasa Mahkemesi’nin kararı için bekletilen süreç tıkandı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin bugüne kadar süregelen geleneğini bozdu; tam anlamıyla by-pass etti.
TBMM Başkanı fezlekeyi Genel Kurul’da okuttu.
O gün de önceki güne benzeyen bir sürece tanıklık edildi.
CHP’li katip üye yerinden kalktı, AK Parti cevval davranıp, kendisinden bir katip üyeyi, kalkanın yerine oturttu ve Genel Kurulun çalışmasına devam etmesini sağladı.
Çünkü, TBMM İç Tüzüğü’nün 55’inci maddesine göre, “Oturumun devamınca Başkanlık makamı ve Katip Üyelikleri boş kalamaz…”
CHP de Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi dönemindeki AK Parti taktiğini uyguladı ve AK Partili Katip Üye yerinden kalkınca, CHP’li Katip Üyeyi oturttu ve Başkanlık Divanı’nda eksiklik yaratmadan Genel Kurulun çalışmasını sağlayıp, Anayasa Mahkemesi’nin kararını okuttu.
Bir anlamda oturumu yöneten CHP’li Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca da Anayasa Mahkemesi kararını by-pass eden, Yargıtay 3. Ceza Dairesini by pass etmiş oldu…
İÇ TÜZÜK NE DİYOR?
Kararın okunması milletvekilliğinin yeniden iadesi ve hapisten çıkması ve TBMM’ye dönmesi anlamına geliyor.
Ancak tartışma da tam bu noktada başlıyor…
TBMM Başkanı, AK Parti ve MHP, Karaca’nın Başkanvekili olarak bu adımı atamayacağını, yaptığının İç Tüzüğe aykırı olduğunu savunuyor.
Gerekçesi de TBMM İç Tüzüğü’nün 49’uncu maddesinin son bendinde yer alan şu hüküm:
“Danışma Kurulunun görüşü alınıp, Genel Kurulca kararlaştırılmadıkça, Başkan tarafından görüşüleceği önceden bildirilmeyen hiçbir husus, Genel Kurulda konuşulamaz…”
BAŞKAN’DAN KASIT KİMDİR?
CHP ise İç Tüzük’teki hükümde yer alan “Başkan…” tanımının, oturumu yöneten Başkanvekiline işaret ettiğini savunuyor.
İç Tüzüğün oturumun yönetimine ilişkin 55’inci maddesinde de benzer şekilde “Başkan…” kelimesinin geçtiğini ve bunun oturumu yöneten başkanvekili olduğunu savunuyor.
Bu maddenin, “Başkan oturumu açar ve gerekirse kapatır…” cümlesiyle başladığını, dolayısıyla başkandan kastın, TBMM Başkanı değil, Genel Kurul oturumunu yöneten Başkanvekili olduğunu belirtiyor.
ÖTEKİ MUHALEFETİN BAKIŞI
Muhalefetin diğer partilerindeki görüş ise farklı…
Ancak, Saadet Partisi’nin farklı bir bakışı var; onlara göre Anayasa Mahkemesi kararı Genel Kurul’da okutulmalı, ancak bu yolla değil…
Onlara göre TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, milletvekilliğinin düşmesini sağlayacak Can Atalay fezlekesini geçmiş TBMM Başkanlarının aksine okutmayıp Anayasa Mahkemesi kararını bekletti.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin böyle bir atakta bulunacağını öngörmedi.
Yargıtay Ceza Dairesi direnince de “Anayasa Mahkemesi kararını bir tarafa bırakıp, gelen fezlekeyi okutmak durumunda kaldı…”
Peki, şimdi ne olacak?
Aslında zaten karmaşık olan yargı düğümü çok daha karmaşık hale geldi…
Başa dönersek…
Usul esastan önce gelir kuralının uygulaması nereden başlayacak?
Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar sonrası işleyen süreçten mi, yoksa TBMM Başkanvekili Karaca’nın kararı okutmasına kadar varan Genel Kurul çalışmasından mı?
Sanırım en doğru yol İç Tüzüğün Genel Kurul çalışmasını düzenleyen 49. maddesinin ilk cümlesine bakılmasıdır…
Yukarıda da görüleceği gibi orada açık şekilde, “Danışma Kurulunun görüşü alınıp, Genel Kurulca kararlaştırılmadıkça…” deniyor…
Başkan konusu oturumu yöneten Başkanvekili olarak algılanabilir, ancak bu cümle çok sarih…
Danışma Kurulu’nda görüşülmeden Genel Kurula gelemez.
CHP: SUİ GENERİS BU DURUM
CHP bu durumu, “Sui generis” yani kendine özgü, nevi şahsına münhasır durum olarak yorumluyor…
Bir usul hatası olmadığı görüşünü savunuyor…
AK Parti ve MHP ise tutanakta da yer aldığı gibi bu işlemin geçerli olmadığını, İç Tüzüğe aykırı olduğunu vurguluyor.
Anlaşılan o ki pazartesi günden itibaren yeni bir tartışmamız hazır bekliyor…
TBMM’de bu dönemin seçim yılı olması da tartışmaları farklı zeminde sürmesine yol açacak.
Çünkü TBMM bir yasama dönemi içinde iki kez Başkan ve Komisyon başkanlarını belirler.
BAŞKAN VE VEKİLLERİNİN SEÇİM DÖNEMİ
İlk seçilen başkanın görev süresi iki, ikinci seçilenin ise üç yıldır.
Aynı kişi birden fazla da seçilebilir.
TBMM Başkanı seçimi 7 Haziran 2023’te yapıldı, iki ay kadar sonra bu süre dolacak ve öncesinde yeni başkanlık seçim sürecinin başlaması gerekecek.
Kurtulmuş’un ikinci dönem de devamı konusunda bugüne kadar herhangi bir olumsuz kulis bilgisi mevcut değil.
Başkanvekilliği için ise aday çok…
Tartışmanın bu zemini meşgul edeceği de dün kulislerdeki konuşmalardan belliydi…