İSTER nükleer anlaşmaya üç gün kala dün gece yarısı hortlatılan İsrail'in İran'a saldırısı olsun…
Dilerseniz de bir haftadır Los Angeles’te (LA) “göçmenlerin sınır dışı edilmesini” protesto eden gösteriler…
Biri küresel, diğeri de içerde herkesi diken üstünde tutmaya yetiyor
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, güçlerini kaybetmeye başladıkları anda mantıkları sadece yok etme üzerine çalışıyor; aslında kendi çöküşlerini hızlandırıyor.
Nitekim, bir haftadır LA’da yaşananlar da bunun kanıtı.
Başkan Trump, aldığı kararlarla ülkenin demokrasi algısını da yerle yeksan etti, ABD’nin de sonunda sıkıyönetim ile tanışmasını sağladı...
Çatışmalar durmayınca yerel yöneticiler eylemlerin yoğun olduğu bir bölgede gece sokağa çıkma yasağı getirdi; dün gece yarısı yayınlanan görüntülere bakılırsa yasağı da takan yoktu.
GERÇEK ÖLDÜ…
ABD Başkanı Trump, olayların bu noktaya gelmesinin sorumluluğunu karşı partiden olan Demokrat California Valisi’ne bağladı.
Ancak ABD basınına bakıldığında gerçeğin hiç de öyle olmadığı görünüyor.
Hoş, “gerçek yaşıyor mu?”, o da ayrı bir konu…
Fransız düşünür Jean Baudrillard, 40 yıl önce yeni teknolojilerin gerçeği ortadan kaldırıp, aslı kopya olanın kopyalandığı hipergerçeği yarattığından söz edip, “gerçek öldü…” demişti…
Haklı da çıktı.
Çünkü melekler şehri olarak da anılan Los Angeles’ta barışçıl başlayan protesto gösterilerine karşı, Trump’ın sert şekilde orduyu devreye sokması bir illüzyonun yansımasından öte değilmiş…
Bunun en önemli aracının sosyal medya olduğu da açık…
TRUMP’IN İÇERİK ÜRETİCİLERİ…
Son dönemdeki moda adıyla ister manipülasyon deyin, dilerseniz de gerçeğin yeniden imalatı…
ABD basınında Los Angeles’ta barışçıl şekilde başlayan eylemleri, kimin alevlendirdiğine yönelik ilginç bir tartışma vardı…
Hepsinin de üzerinde uzlaştığı nokta benzerdi:
“Sosyal medya yaratıcıları, geleneksel basın mensuplarından sayıca daha fazlalardı…”
Protestolar sırasında olup biteni de bunların abarttığına vurgu yapıyorlardı.
İçerik oluşturucularla ilgili olarak New York Times’tan Eli Tan’ın şu tespiti ise durumun özetiydi:
“Geçici basın kaskları ve yelekleriyle donatılmış birçok içerik oluşturucu (çoğu muhafazakâr eğilimli) tüm gün boyunca canlı yayın yaptı ve X gibi sosyal platformlara ve Twitch ve YouTube gibi yayın sitelerine gönderdi…”
MUSK KARŞILIĞINI ÖDEDİ
Makalesinin ağırlıklı bölümünde bu kişilerin Trump’a destek veren kişiler olduklarını kayda geçirirken, bir tespitte daha bulundu.
İçerik üreticilerinin (YouTuber) yayınlarının da takipçi sayıları çok yüksek olan, “aşırı sağcı ve göç karşıtı” Beyaz Saray Politika Danışmanı Stephan Miller ile milyarder Elon Musk tarafından tekrar gönderi yapılarak büyütüldüğüne de vurgu yaptı.
Demek ki Musk, Trump’a ağır sözlerinin bedelini ödemiş…
Bunlar da “gönderilerin viral olmasına ve şiddetin kontrolden çıktığına dair anlatıyı beslemesine neden” olmuş…
Açıktan söylemese de makalenin bütününü okuyan, işin gerisinde Trump’ın olduğuna işaret ediyor, orduyu devreye sokması için bahane üretildiği algısını güçlü şekilde veriyordu.
Peki Demokrat Parti’ye destek veren içerik üreticileri yok muydu?
Onlardan da varmış, ancak sayıları az olduğu için, sağ görüşlü içerik üreticilerinin gönderileri karşısında yetersiz kalmış…
Trump destekçisi olanların görüntüleri etkili olmuş…
GÖRÜNTÜ ŞEKİLLENDİRİR
Haksız değil…
Baskılar görüntüyü, görüntü de ayaklanmaları şekillendirir…
Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi, ortaya çıkan çatışma görüntüleri internette veya sosyal medya platformlarından tekrar tekrar yayınlandığında kamuoyu algısı ona göre şekillenir…
Bu da bir hükümetin politikalarını destekleme veya zayıf bulmada kritik bir rol oynar…
Bazen de protestocuları mağdur olarak görüp, tepkilerini haklı bulan kamuoyu oluşmasına yol açsa da sonuçta güvenlik güçleri ile çatışan görüntüsü kitlelerde hükümetten yana tutum almasına yol açar…
Bunun en etkili örneğini Gezi Parkı eylemleri sırasında yaşadık…
Yine Honduras’ta başlayan barışçıl protestolar da şiddete dönüştü, benzer şekilde Honkong, Mozambik ve Hindistan’da 300’e yakın kişinin öldüğü gösteriler de benzer etki yarattı.
ÖTEKİLERİ DE ÇEKTİ
Gerçek ötesi verilerle süslü görseller bu işten para kazanan diğer içerik üreticileri ile kendilerine şov yapma zemini bulanları da sahaya çekti.
Moskova’dan aşırı sağ siyasetçi Aleksander Dugin de kendini göstermekten geri kalmamış, olaylara ilişkin engin yorumlarını esirgememiş...
TUĞLALAR MALEZYA’DAN
Trump yanlısı yayınları ile tanınan bazı içerik üreticileri de soluğu Los Angeles’ta almış...
Yayınlarında en çok tekrar ettikleri söz ise Trump’ın, “LA’nin ulusal muhafızlara ihtiyacı var…” cümlesi olmuş…
Orada da kalmamış, gerçek olmayan geçmişteki olaylardan alınan görüntüler de işin içine katılmış.
Örneğin yanan polis aracı görüntüsü 2020 yılına aitmiş…
Benzer şekilde bir köşede duran palet üzerinde sıralanmış tuğlaların güvenlik güçlerine karşı kullanılmak üzere getirildiği ileri sürülmüş.
Anlaşılan o denli etkili bir propaganda malzemesi olmuş ki geçmişte de iki kez kullanılan bu görüntü Malezya’daki bir tuğla satıcısının dükkanının önünden çekilmiş.
SERT GÖRÜNTÜLER BLUE TANDER’DAN
Los Angeles’ta yaşandığı ileri sürülen bazı görüntüler de yönetmenliğini John Badham’ın yaptığı, Roy Scheider, Waneh Oates, Candy Clark, Daniel Stern’in oynadığı 1983 yapımı Blue Tunder (Mavi Şimşek) filminden alınmış...
Komplolarla dolu X paylaşımları ile tanınan aktör James Woods da kambersiz düğün olmaz misali ortaya çıkıp, eyaletin seçilmiş yetkililerine verip veriştirmekten geri durmamış.
Hatta 2020’den kalma bir polis aracının yakıldığı videoyu paylaşırken, eski Başkan Barack Obama’nın ülkeye sosyalizm getireceğini söylemiş…
Los Angelas’taki protestoların gerisinde de her zaman olduğu gibi yine bir George Saros’un olduğu iddiası sıklıkla tekrarlanmış…
MUSK, DİYETİNİ DE ÖDÜYOR
Bütün bunlar anlatıldıktan sonra bu olayda hükümetinin politikalarına da karşı çıkanların dile getirdiği önemli bir nokta var.
Göçmenleri topluca sınır dışı etme, Harvard başta olmak üzere üniversitede okuyan yabancı öğrencileri gönderme politikalarının doğru olmadığına inanan Trump yanlısı kişiler de var…
Anlaşılan o ki Trump politikasını sürdürmek için zemin arıyor…
Protesto eylemlerinin yaygınlaşacağından kaygı duyuyor…
Dezenformasyonun hızla yayılma gücünden yararlanarak protestocuların “barışçıl direnişlerini meşruiyetsizleştirmeye yönelik” etkin bir çabanın içine giriyor.
Elon Musk da sahibi olduğu X üzerinden, Trump’a ilettiği özrünü sözde bırakmayıp, diyetini de ödüyor…
Geçmişte olduğu gibi kendine hayran ikilinin arasının bir daha ne zaman bozuşacağını tahmin etmek de zor değil…
İSRAİL, İRAN'I VURDU…
Karizmatik otoriter liderlerin davranışlarının birbirinden farklı olmadığı kesin...
Bunun bir diğer örneği de İsrail Başbakanı Netanyahu…
Filistin’in Gazze bölgesinde yarattığı dehşet ve uluslararası ceza hükmü ile tescilli insanlık suçuna devam ederken, yeni bir bölgesel gerilimin de kapısını açtı...
ABD ile İran arasında Bahreyn’in yürüttüğü diplomatik temaslarda ilerleme kaydedilmiş, Pazar günü iki ülkenin yetkilerini bir araya gelmeye hazırlanmışken, İsrail dün gece İran'a bomba yağdırdı...
Daha iki hafta öncesine kadar, İsrail’,i İran’a saldırıda bulunmaması için uyaran Trump dün fikir değiştirdi...
Güya öngörüde bulunuyor gibi yapıp Netanyahu'ya onay yolladı.
'İsrail, İran'ı vurabilir..."
Aslında arkasında olduğu, en azından olmasını engellemediği saldırıyı teşvik etti...
Ardından da kendilerinin saldırınım arkasında olmadığına yönelik açıklamalar yaptırdı...
İsrail'in, saldırısında da İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selamin ile Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri öldü...
Tahran da bazı tesisler isabet alırken, Isfahan Nükleer Tesisi de vuruldu...
Trump bu yeni gerilimi, LA’da yükselen kendi deyimiyle “isyanın” şiddetini bir dış gerilimle yatıştırma yoluna mı gidiyor, yoksa gerçekten yeni bir bölgesel sıcak savaşın kapısını mı açıyor belli değil...
Her ne olursa olsun, bu gerilim petrol ve altın fiyatlarını yükseltti; aymazlıklarının ceremesini de gelişmekte olan ülke halklarına yüklendi...
Sonu nereye gider düşüncesi dahi çok ağır...
Üstelik bütün bunlar da kapı dibimizde yaşanıyor...