Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nagehan Alçı Bir Bab-ı Ali efsanesi Rauf Tamer'in ardından…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Geçtiğimiz pazar günü Zincirlikuyu Mezarlığı’ndan uğurlanan Rauf Tamer bir dönem Bab-ı Ali’nin en meşhur, en güçlü kalemlerinden biriydi. Sağcı ve milliyetçi kesimin özellikle 80 öncesi adeta sembolüydü.

        Çocukluğumdan hatırlıyorum, rahmetli dedemlerin evine her gün Tercüman alınır, emekli bir hava kuvvetleri mensubu olan, koyu Türk milliyetçisi Osman dedem sabah ilk iş Rauf Tamer’i okurdu. Fazla muhafazakar- milliyetçi bulduğu Ergun Göze ve Ahmet Kabaklı’yı değil de modern milliyetçi gördüğü Rauf Tamer’i severdi.

        Önceki gün cenazeye yetişmeye çalışırken düşündüm: Acaba tören kalabalık olacak mı?

        Rauf Tamer’in 80 öncesi başta DİSK olmak üzere, tüm işçi sendikalarına ve sol cepheye karşı adeta ölümüne savunduğu İstanbul burjuvazisinin büyük isimleri gelecek mi?

        Papermoon’da 2013 senesinde Türkiye’nin en zengin patronlarından birinden duyduğum söz dün gibi aklımda…

        Bu sözü İlkay Tamer’in cenazesinden sonra yazdığım yazıda da aktarmıştım…

        O meşhur patron bana aynen şöyle demişti: “Eğer 80 öncesi servetlerimizi muhafaza edebilmişsek bunda Rauf Tamer’in çok büyük rolü vardır. O dönemin işçi liderlerine ve solculara karşı hepimizi en çok o savunurdu. Bize moral verirdi.”

        Bu sözü hatırlayınca gözlerim cenazede iş dünyasından isimleri aradı. Pek kimseyi göremedim…

        Aklıma Rauf Tamer’in 1979’daki meşhur DİSK’in İstanbul Ülker grevinde “Sabri Bey, gerekirse bu fabrikayı Ankara’da yeniden kurar. Milliyetçi gençler de o fabrikaya kalkan olur. Siz çapulculuk ediyorsunuz DİSK komünistleri” demesi geldi.

        Nitekim Tamer’in dediği gibi hakikaten Ülker fabrikaları ülkücü gençlerin koruması altında İstanbul’dan Ankara’ya taşınmıştı. Üretime orada devam etmişti.

        Basın dünyasından Rauf Tamer, iş dünyasından da Halit Narin, 80 öncesi Türkiye’sinde işçiler ve solculara karşı en sert isimlerdi.

        Benim rahmetli Rauf Tamer ile siyasi görüşlerim neredeyse taban tabana zıt.

        Kendisini bir meslek büyüğü, köşe yazarlığı müessesesinin bir duayeni olarak 12 yıl önce tanıdım. Tanıdıktan kısa süre sonra benim için ‘Rauf Abi’ oldu.

        Sayısız kez geçtiğimiz yaz vefat eden Mehmet Barlas’ın evinde, Canan ve Mehmet Barlas’ın meşhur sofralarında yemek yedik.

        Tamer’in patronu ve arkadaşı Aydın Doğan’ın davetlerinde defalarca aynı masada buluştuk, sohbetler ettik.

        Tanıdığım Rauf Abi hep güler yüzlü, candan ve babacan bir insandı. 80 öncesi o sert ve müfrit sağ görüşlü yazar Rauf Tamer değildi artık.

        En son Temmuz sonunda konuştuk.

        Bizim boşanma haberleri medyaya düşünce aradı, “Doğru mu? Çok üzüldüm, benim yapabileceğim bir şey var mı?’ diye sordu.

        Gerçekten üzülmüştü, zira aile kavramına çok önem veren bir insandı. Rasim’i de çok severdi.

        Eşi İlkay Hanım ile uzun yıllar mutlu bir evlilikleri oldu. O evlilik ile mesleği arasında da ilginç bir bağlantı vardır.

        2019’da vefat eden İlkay Hanım’ın babası zamanında Kelkit’te kaymakammış, Tamer’in ileriki yıllarda patronu olacak Aydın Doğan’ın ailesi ile İlkay Hanım’ın ailesi Kelkit’ten tanışırdı, kaymakam baba daha sonra mesleği bırakıp özel şirkette çalışmaya başlamış ve İstanbul’a taşınmışlar ama iki aile arası ilişki hep devam etmiş.

        Rauf Tamer ile Aydın Doğan’ın tanışıklığı İlkay Hanım üzerinden oldu, o nedenle esasen gazeteci-gazete sahibi ilişkisinden ziyade aile dostu ilişkisi vardı aralarında.

        Öte yandan Doğan 1979’da Milliyet’i aldığında Tercüman’ın en etkili kalemlerinden biri olan Rauf Tamer’e transfer teklif etmedi.

        Etmesinin pek şık olmayacağını düşünmüş olsa gerek zira o dönem Tercüman sağ kesimin sesi idi.

        Tamer temsil ettiği kesimin kendisiyle özdeşleştiği yerde yazıyordu ve Tercüman’ın sahibi Kemal Ilıcak ve Nazlı Ilıcak ile çok yakın ilişkileri vardı. Nitekim Nazlı Hanım ile son günlerine kadar yakın dostluklarını sürdürdüler.

        Tamer, Doğan’ın gazetesine ancak Tercüman kapandıktan sonra geçti.

        Cenazede Bab-ı Ali tarihinin önemli ismini uğurlamaya gelenler arasında uzun yıllar çalıştığı gazetelerin patronluğunu yapmış Aydın Doğan ve eşi Sema Hanım, gazeteciler Oral Çalışlar, Yalçın Bayer, Cengiz Çandar, Mehmet Coşkundeniz, dostları Nazlı Ilıcak, Canan Barlas, çocukları Mehmet Ali Ilıcak-Meyra, Aslı Ilıcak, Ela ve Cemil Barlas vardı, iş dünyasından Murat Özyeğin’i uzaktan gördüm.

        Siyasetçilerden Süleyman Soylu, Mehmet Ağar, Mustafa Sarıgül, Akif Hamzaçebi ve Mehmet Sevigen ile selamlaştım. Eski eşim Rasim Ozan İngiltere’de olduğu için gelemedi.

        Merhum eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın eşi Berna Yılmaz, Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi ve Galatasaray eski başkanlarından Faruk Süren de varmış, daha sonra medyadan okudum.

        Açıkçası hem siyaset hem iş hem medya dünyasında çok daha geniş bir katılım beklerdim. Son nefesini verene kadar yazdığı Posta’nın sahipleri Demirörenleri aradı gözüm mesela. Yoklardı.

        Gazeteciler Cemiyeti’nin bir tören düzenlemesini de beklerdim. Siyasi görüşlere göre ayrımcılık yapılmamasını umardım zira sevin sevmeyin Bab-ı Ali tarihinde yeri olan bir kalemdi Rauf Tamer.

        Yaşayan son ‘eski tip fıkra yazarları’ndan biriydi. Sağlığı el verdiği ölçüde gazeteye düzenli giden, her gün yazan, kısa ve vurucu köşe yazısı formatını geliştiren isimdi.

        Coşkun ile siyasi çizgi olarak farklı yerde dursalar da esasen Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil’in tarzlarının fikir babasıydı. O nedenle Özdil’in de orada olmasını beklerdim.

        Ölüm haberini aldığımda oğlu, arkadaşım Emir Tamer’i aradım. “Nagehan kızım Defne’yi almak için okula gitmiştim, onu babama sürpriz yapmaya götürecektim, babam gayet iyiydi, yazısını yazıyordu, biraz önce konuşmuştuk, tam yola çıktık ki telefon çaldı, hastaneye zor yetiştik” dedi.

        Masasının başında, yazısını bitirip son nefesini verdi Rauf Tamer.

        Onun gidişiyle Bab-ı Ali daha da bir mazi oldu sanki…