Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Normalleşme sadece iki partiye mi lazım?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kamuoyunda Kobani Davası olarak bilinen ve uzun zamandır devam eden yargılamalarda dün itibarıyla bazı kararlar çıktı. HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş 42 yıl, Figen Yüksekdağ 30 yıl 3 ay hapis cezası aldı. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ile eski milletvekili Emine Ayna’ya verilen cezalar 10 yıl hapis. Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder ve Ayhan Bilgen’in yanısıra 12 sanık beraat etti. Ayla Akat Ata, Ayşe Yağcı, Gültan Kışanak ile Sebahat Tuncel için tahliye kararları verildi.

        Bu kararların önce istinaf, sonra Yargıtay süreçleri var. Dolayısıyla hukuki aşamaları devam ediyor. Savcılık cezaların yetersiz olduğu gerekçesiyle, sanık avukatları da yeni kararlar için başvurularını yapacak. İzleyip göreceğiz.

        31 Mart seçimleri sonrasında CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüşme talebiyle başlayan siyasi süreç, normalleşme başlığı altında devam ediyor. Bu atmosferin, kritik bazı dava süreçlerinde yeni kararlar alınmasına zemin oluşturacağı yönünde bir beklenti, birkaç gün öncesine kadar hayli yaygındı. Ancak önce Osman Kavala hakkında yeniden yargılama konusunda ortaya çıkan karar, ardından Kobani davasında verilen cezaların ardından gündeme şu soru geldi: Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Özgür Özel ekseninde devam eden normalleşme ve müzakere adımları kesintiye uğrar mı?

        NORMALLEŞME FİKİR ORTAKLIĞI DEĞİL

        Öncelikle siyasi merkezin iki büyük partisi arasında devam eden müzakere zemini, her konuda mutabık olmak veya taraflardan birinin kendi tezlerinden vazgeçmesi üzerine kurulu değil. Erdoğan ve Özel bunun farkında. Nitekim Cumhurbaşkanı önceki gün grup toplantısında buna dair kuvvetli mesajlar verdi.

        Aslında Kobani kararlarının ardından Özgür Özel’in yaptığı açıklamalar bu “acaba” sorusunun kaynağını oluşturan belki de ilk ciddi gelişme. Davayı siyasi bulduğunu ve bazı cezaları kabul edilemez olarak gördüğünü ifade etti. Bir de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan atamayı eleştirdi.

        Fakat gerek siyasete yaklaşımı, gerekse partisinin sandıkta elde ettiği kazanımları koruma ve yükseltme anlamındaki gayretleri üzerinden bakarsak, Özel’in müzakere zeminini böyle bir alana sıkıştıracağını söylemek zor. Dahası Özel’in dava üzerine yaptığı açıklamada belli bir temkin de dikkat çekiyor.

        SADECE ERDOĞAN VE ÖZEL Mİ ADIM ATACAK?

        Dinamikleri birbirinden farklı olsa da Kavala, Demirtaş ve Atalay’la ilgili hukuki süreçlere dair kamuoyunda oluşan beklentinin, bir şekilde Özgür Özel’e tepki olarak yansıyacağı ortada. Muhalif kamuoyunun ve bir şekilde iktidar karşıtı olan çevrelerin bu müzakere ve normalleşmeye yönelik eleştirileri benzeri hadiselerle yükselecektir.

        Meselenin fazlaca dikkat çekmeyen bir boyutuna işaret etmek istiyorum.

        Kuşkusuz normalleşme havasının, siyasetin ve hayatın çeşitli alanlarında farklı sonuçlar üreteceğine dair beklentiyi kimse yadırgayamaz. Ancak bunun gerçekçi olup olmadığı meselesinde ipin ucunun hayli kaçtığını anlatmak pek kolay olmuyor bu dönemlerde. Şimdi ortaya çıkan tablonun değişmesi mümkün mü? Hukuki aşamaların tamamlanmasının ardından farklı sonuçlar ortaya çıkıp çıkmayacağını öngörmek de kolay değil.

        Hayati gördüğüm soru şu. Cevabının da Türkiye açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.

        İki büyük siyasi partinin kamuoyunda ciddi bir takdir oluşturan normalleşme yaklaşımları, diğer siyasi partiler açısından ne ifade ediyor? Mesela Kobani davasındaki kararları tanımadıklarını söyleyen DEM Parti yönetimi, 31 Mart seçimlerinden sonra, gerek sonuçlara, gerekse de Türkiye’ye dair hangi muhasebeyle toplumun karşısına çıktılar?

        Herkes barıştan ve uzlaşmadan söz ediyor. Çözüm olsun diyor. İyi güzel de, şu anki siyasi tabloda Cumhurbaşkanı risk alıyor, Özgür Özel risk alıyor. Bir yandan kendi siyasi muhasebelerini yaparken, bir yandan da yeni bir siyasi atmosferin kapılarını aralamaya çalışıyor.

        DEM Parti, değişime ve normalleşmeye dair tek bir risk aldı mı? Bu siyasete hayır deyip aralarından ayrılanları “devletin ajanı” diye yaftalamak dışında bir yaklaşımları oldu mu?

        Devlet sorumluluk alacak, almalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kimi siyasi aktörler de sorumluluk ve risk alacak bir yerde durduklarını ilan ediyor. Ama hiçbirimiz DEM çizgisindeki partilerden bu yönde bir adım ve yaklaşım duyamıyoruz. Ortaya çıkacak sahici bir normalleşmenin siyasi sınırlarının genişlemesi, herkes için olduğu kadar DEM için de önemli değil mi?

        28 ŞUBAT ACILAR VE MERHAMET

        Dün tüm bunları ekranda tartışırken, Resmî Gazete’de 28 Şubat davasının sanıkları olan isimlere dair af kararı yayınlandı.

        Risk demişken, bu kararların altına imza atmanın Cumhurbaşkanı Erdoğan için kolay olduğunu düşünenler varsa gerçekten yanılıyor. 28 Şubat’ın malum aktörlerinin yapıp ettikleri yüzünden yüzbinlerce insan zulme uğradı, dışlandı, aileler dağıldı, çocuklarımız eğitim haklarından, insanlarımız işlerinden, mesleklerinden oldu. Sevdiklerimle, ailemle o acıları yaşayan ve hatırladıkça öfkeyle gözyaşı arasında gidip gelen biri olarak bunun ne anlama geldiğini pekala biliyorum.

        O gün milletin evlatlarının geleceğini karartmakta bir an bile tereddüt etmeyenler, hastalık-yaşlılık raporlarıyla affa uğradılar. Zulmedenlerden farkımız, merhametimiz olsun diyelim.